İzleyiciler

13 Haziran 2018 Çarşamba

VALLAH ŞELALESİ (07.06.2018)



KAZDAĞLARI VALLAH ŞELALESİ (07.06.2018)

Günlerden keşif günü. Bilinen bir noktaya, farklı bir parkurdan gideceğiz. Ayvalık'tan gelecek, keşif grubu arkadaşlarımla buluşmak üzere, saat 07;05'te Zeytinli'deyim. Bu sefer, Belediye binasının önünde, Atatürk anıtının olduğu meydanda, palmiye ağaçlarından birinin altındaki, banklara oturdum.
Beni ilk selamlayan köyün köpekleri oldu, yiyecek istedikleri her hallerinden belliydi. Ama bir tanesi tehditkar bakıyordu, zaten "Pit Bul'a" benzemesiylede, ürkütüyordu. Ama sonunda, onunda yiyecek istediği, kuyruğunu sallamasıyla ortaya çıktı. Beni ellerimde çanta ve poşetlerle görünce, onlara bir şey getirdiğimi zannetmiş olmalılar...
Saat 07;20. Geldiler. Ben araca biner binmez, durmadan devam ettik. Mehmetalan köyünden sırasıyla Endes, Hızır, Akaleos kamplarını geçip, Kiraealanı'na doğru devam ettik.
Mehmetalan köyünden yaklaşık 10 km sonra, saatler 07;54'ü gösterirken, Kirsealanı mevkine geldik.
Yol şimdilik fena değildi, sorunsuz ilerliyorduk. Hava açık ve sıcaktı. Saat 08;20. Durduk. Yolun sağında ve solunda, birbirlerine çok yakın, tam üç çeşme var. Burada, kısa bir mola vereceğiz. Ve aynı zamanda, arkadaşlarımızın daha önceden keşfettikleri, küçük bir şelaleyi ziyaret edeceğiz.


SAKLI ŞELALE...
Yolun üstündeki kaya yığınlarının arasından gelen cılız su, araç yolu'ndan aşağı doğru, yol bulmuş akıyor. İşte biz tepeye doğru, dev gibi kaya kütlelerinin arasından geçerek, üstünden tırmanarak yukarı çıktık. Ve üç tarafı devasa kaya duvar olan, yaklaşık 10 m yüksekliğinde bir suyun, aşağı doğru büyüleyici bir ahenkle, döküldüğünü şaşkınlıkla gördük. Başınızı yukarı kaldırıp baktığınızda, suyun tam aktığı noktada bir ağaç gözünüze çarpıyor. Bir an bu ağacın, suyun hayat kaynağı olduğunu, düşünüyorsunuz. Kayaların arasında tamamen kendini saklamış, seyrine doyum olmayan, narin, muhteşem bir şelale...


AĞAÇ KESİMİ...
Orman yollarından ilerliyoruz, ormancılar ağaç kesimi yapmakta ve istiflemekteler. Kesimler, her ne kadar ormancıların kontrolünde olsada, yerde gördüğüm her ağaç gövdesi, beni çok üzüyor. Keşke, ormanlara hiç müdahale edilmese, doğal haline bırakılsa, olmaz mı acaba!

ORMANCILAR...
Yol boyunca çalışan ormancılarla karşılaşıyoruz, kimisiyle yanında durup, ayaküstü hasbihal ediyor, kimisiyle el işaretiyle selamlaşıp, yanından geçiyoruz. Ormancıların bir kısmı ailelerini de getirmişler. Barınak olarak,
dörtbir tarafı naylon ve branda ile kapatılmış kulübeler yapmışlar. Açıkçası resmen, ormanda koloni kurmuşlar...


BEYPINARI...
Karaçamlar, kayınlar ve daha bir çok ağaçlar arasında, bazen çamurlu, bazen dere geçişli, toprak orman yolda, yaklaşık bir saat gittikten sonra, saat 09;30'da, Beypınarı'na varıyoruz. Burasıda Orman İşletmesince yapılmış, ama terkedilmiş bir binadan ibaret. Bu binalar zamanında niye yapılmış, ne kadar süre ile kullanılmış ve neden artık kullanılmıyor; bu soruların cevapları şimdilik yok. Birgün belki bu konuda, ilgili makamlardan bilgi alabilirim...

Aracımızı, Beypınarı'nda bıraktık. Çantalarımızı alıp, neşe içinde düştük yola. Her iki tarafında ağaçlar olan, rampa aşağı nefis bir parkurda ilerliyorduk. Hiç tırmanış yoktu; sürekli ya iniş yada düz bir yolda ilerliyorduk. Bu inişli neşeli yolun, akşam dönüşte eziyete dönebileceğini tahmin etmek, zor olmasa gerek.
Bu parkuru daha önce yürüyen Erhan bey, bizlere bölge hakkında sürekli bilgiler veriyor, anılarını anlatıyordu.


BİRGÜN, BURUN BURUNA GELECEĞİZ AMA, SONUMUZ HAYROLA...
Çok geçmedi daha yolun başında, yine bir "kocaoğlan" işareti. Hemde, çok yeni bir işaretti. Tazeydi ve üzerinde, sinekler uçuşup duruyordu. Ne yemiş bu hayvan böyle, içinde yok yoktu. Birgün, burun buruna geleceğiz "kocaoğlan'la" ama, sonumuz hayrola...

Durmak yok yürüyoruz. Bir kavşağa geliyoruz, tam tamına altıya ayrılan bir kavşak. Rehberi veya Gps'i olmayanlar için bir muamma. Biz şanslıyız. İkiside var bizde.


BEN, BÖYLE SOĞUK SU GÖRMEDİM...
Birazdan bir ormancı anısına yaptırılan, abartısız gerçekten buz gibi bir suyu olan, bir çeşmeye geliyoruz. Şöyle izah edeyim, suyun soğukluğunu; suyu şişeye doldurduğunuz an, şişenin yüzeyi hemen beyazlaşıyor, su kabarcıkları oluşuyor. Eğer suyu ağız dolusu içerseniz, dişlerinizi sızlatıyor, boğazınızı ağrıtıyor. Sanırım, bu açıklamalar yeterli, olmuştur...

BİZİM AKLIMIZ ŞELALEDE...
Fazla oyalanmadan, aklımız şuana kadar defalarca adını duyduğum, hakkında çok şeyler anlatılan, görmeyi çok arzu ettiğim şelaledeydi. Bu duygularla, sohbet ederek, çevremizdeki güzelliklerinde tadına vararak, sert adımlarla yürüdük. Ve saatler 11;45'i gösterirken, hiçbir yere sapmadan, sürekli yürüdüğümüz orman yolundan; sola, belli belirsiz patika yoldan, bodoslama karaçam ormanına daldık. Sürekli bir iniş başladı, ağaçlar arasından. Uzaktan çağıldayan suyun sesini duyuyorduk. Adımlarımız dikkatli, hızlandık biraz daha...

"VALLAH"İ-DE BİLLAHİ DE GELDİK...
Saat 11;55. Vallah şelalesi ile göz göze geldik. Henüz dibine inmemiştik ama işte şimdi, tüm ihtişamıyla, tam karşımızda duruyordu. Kazdağlarında gördüğüm en yüksek şelaleydi, şu an karşımda duran şelale. "Güzelliğimi uzaktan seyredin" der gibi yanına inmek, biraz maharet istiyor. Rahatsız ettiğimiz için özür dileyerek, "biz çook uzak ve meşakkatli yollardan geldik, senin için geldik, güzeller güzeli, nazlı şelale," dedik ve indik yanına.

RUHUN YÜKSELİŞİ...
Meğerse, yanıbaşında zümrüt yeşili büvetiyle, ayrı bir güzellik saklarmış.
Doyamadık seyre, fotoğrafladık sağdan soldan, hatıramız olsun diye. Yüzdük içinde, zümrüt yeşili suların içinde, kaybolurcasına. Soğuk sularında titreyip, güneşi soğurmuş kayalarında ısıttık bedenlerimizi. Hem ruhumuzu, hem bedenimizi doyurduk, tam birbuçuk saat boyunca. Ve saatler 13;30'u gösterirken, istemeye istemeye vedalaşıp, ayrıldık yanından.

Geldiğimiz patikadan, tırmanmaya başladık. İlk göz göze geldiğimiz yükseltiye gelince, geriye dönüp bir daha baktık, güzeller güzeline. İçimiz burularak, başımız önümüzde, sus pus, karaçam ormanı içinde, geldiğimiz patikadan başladık tırmanmaya...

YEMEK MOLASI...
Saatler 14;00'ü gösterirken, devasa ağaçların altında, dağdan gelen su yatağının üzerindeki taşların üzerinde, kurduk çilingiri. Yedik, içtik, bol bol sohbet ettik, soframıza konuk olan salyangoz'a, yiyeceklerimizden ikram etttik, fotoğraflarını çektik. Ve zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadan, saat 16;00'da düştük, dönüş yoluna...

DEMİŞTİK, DÖNÜŞ YOLU'NUN ZORLU OLACAĞINI...
Gelirken hep rampa aşağı indiğimiz yol, şimdi olmuştu bize, hep rampa çıkışlı yol. Sıcakta çabası. Ağaçlara rağmen, güneşte nasıl bastırıyor. Bu sefer sık sık nefeslenme molaları veriyoruz. Sonunda, soğuk sularıyla tanıdığımız, ormancı anısına yaptırılan "taş çeşmeye" geldik. İçtik sularından, nefeslenerek, mataralarımızı doldurduk. Çok az kalmıştı, yolumuz. Altıyol'daydık. Güneş gitmiş ve hatta numunelik bir kaç damla yağmur düşmüştü, yüzümüze. Güle oynaya çıktık, son metreleri....


DÖNÜYORUZ...
Saatler 18;25'i gösterirken arabayı bıraktığımız Beypınarı'na vardık. Toplam 15 km yol yürümüşüz. Bindik arabaya dönüyoruz. Bir kaç km sonra, yolumuza kütük yüklü bir traktör çıkıyor. Yol çok dar, geçmek mümkün değil. Ormancı, kestiği kütükleri traktörden indirip, yol kenarına istiflemeye çalışıyor. Hemen arabamızdan indik ve kütükleri ormancının şaşkın bakışları altında, süratle indirmeye başladık. Ormancının adı Ali. Mehmetalan köyünden. Yıllardır bu işi yaptığını söylüyor. Köyde kurulan kooperatif bünyesinde, Orman İşletme Müdürlüğünün ihalesi sonucu, ağaç kesme ve ster denilen istifleri yapıyorlar. Bizim yardımımız, Ali abiyi çok memnun etti, kütükleri indirirken yaptığımız sohbet, iş bitimi ile vedalaşmaya döndü...

Dönüş yolu biraz uzun gelmişti, sabaha göre. Ama sohbetimiz hiç eksik olmadı...
Ve saatler 20;08'i gösterirken Zeytinli'ye geldik. Burada iyi temennilerle vedalaşıp, evlerimizin yolunu tutturduk...


"Vallahi o yardır,
Billahi o yardır.
Sinemin üstünde,
Hala o dağdır.

Mavi yüzük firuze,
Haber verin horoza.
Horoz bugün ötmesin,
Yar gelmiş hanemize."
(Celal Güzelses, Muzaffer Sarısözen-Diyarbakır)



SON SÖZ;
Kazdağlarının harikası, en büyük, en yüksek, en nazlı, en güzel şelalesine yolculuğumda; bize rehberlik eden Erhan bey başta olmak üzere, yol arkadaşlarım Suat bey ve Özgün hanıma çook teşekkür ederim...

Yürüme yolu olarak son derece kolay ama, başındaki "saklı şelalesiyle" ve nihayetindeki Vallah'ıyla, zümrüt yeşili büvetiyle bu parkuru değerlendirme puanım;10/10

(Murat Turan-Akçay 2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder