GÖMEÇ ATATÜRK KAYALIKLARI, CUMHURİYET TIRMANIŞI (29 EKİM 2018)
"Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.." Arif Nihat Asya
Dün, Ören'den Assos'a uzanan 140 km'lik kamplı bisiklet turundan, yeni dönmüştüm. Ama aklım, bugünkü Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaydı. Çocukluğumdan beri milli bayramlar beni, hep heyecanlandırmıştır. Hele küçük ilçemizin, bayraklarla donatılmış çarşı meydanını dolduran, coşkun kalabalığı unutmam, mümkün değil. 23 Nisan'larda çocuk olduğum için neşelenir, 19 Mayıs'larda gençliğimin çoşkusunu yaşar, 30 Ağustos'larda vatanımız için kanlarını döken aziz şehitlerimizi dua ile anar, 29 Ekim'lerde bağımsız Cumhuriyet'imizin gururunu yaşardım...
Değişen birşey yok, bugün de hala öyleyim. Değişen tek şey kutlama şeklimiz oldu.
Evet bugün 29 Ekim 2018, Cumhuriyetimizin 95'inci yıldönümü. Ve geçen yıl olduğu gibi bu yılda; özgürlük ve varlığımızı borçlu olduğumuz, milletimize kula kulluğu değil bağımsızlığı layık gören büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ü anmak ve Cumhuriyetimizi kutlamak üzere Gömeç Atatürk Kayalıklarına tırmanacağız...
Tırmanışı öğlende sonra yapacağız. Bunun için sabah hiç acele etmeden, her zamankinden biraz geç kalkıyorum. Geç dediğime bakmayın siz. Ne kadar yorgun olursam olayım, en geç 08;00'de ayakta olurum. Oldum olası sabahları geç kalkmayı hiç sevmem. Neyse konuyu dağıtmadan sadede gelelim. Evden çıkıyor Burhaniye'ye geliyorum. Buradan Burak ve Yusuf bey ile birlikte Gömeç'e geçiyoruz. Gömeç'te diğer arkadaşlarımızla buluşuyor, Taş Kahve'de mis gibi çaylarımızı yudumluyoruz..
Saatler 13;45'i gösteriyor, artık gitme zamanı. Atatürk Kayalıkları bizi bekler. Çıkıyoruz yola. Önce Hacıhüseyinler köyünden geçiyor, bir kaç km sonra Kocaçınar yoluna giriyoruz. Toprak yolda bir süre gidip, aracımızı uygun bir yere bırakıyoruz. Günün anlam ve önemine binaen topluca fotoğraf çekilip hemen yola koyuluyoruz. Oldukça düzgün, toprak bir yolda yürüyoruz. Etrafımız çam ağaçlarıyla süslü. Hava tam bir yaz havası. Sıcak ve güneşli...
Bugün fazla yürümeyeceğiz ama çok zorlu olmasada bir tırmanışımız olacak. Tam dokuz kişiyiz. Sohbet o kadar koyuki bir ara sapacağımız yolu geçtiğimizi fark edip geri dönmek zorunda kalıyoruz. Ama merak etmeyin fazla bir mesafe değil...
Dönüyoruz tekrar yanından geçtiğimiz yol sapağına ve duruyoruz. Buradan bildiğimiz sağdaki yoldan mı, yoksa levhanın gösterdiği ama daha önce hiç gitmediğimiz yoldan mı gidelim, oylaması neticesinde, daha önce hiç gitmediğimiz yoldan gitmeye, karar veriyoruz.
Dalıyoruz, çam ağaçlarının içindeki toprak yola. Ve bir süre ilerleyince, iyikide bu yoldan gelmişiz diyoruz. Yolumuz gittikçe daralıyor, patika yollara dönüşüyor. Patikalar kimi zaman ağaçların gölgesinde küçük çimenliklere, kimi zaman sarp kayalıklara çıkıyor. Ama ne olursa olsun gözlerimizin gördüğü güzellikler, bir bayram hediyesi gibi mutlu ediyor bizi. Hele yükselip ilk kayalığa çıktığımızdaki ayaklarımızın altındaki yeşil örtü, taaa uzaklardaki masmavi gök-denizzz ve arkasındaki dağlar... Özgürlük hissi... İşte tamda bugün, bunun için Atatürk Kayalıkları...
ATATÜRK'ÜN ALNIMI, BURNUMU...
İlk kayalık yığınındayız. Burası Gömeç İzmir çevre yolundan görünen silüetin hangi parçasıydı acaba. Kayalığın hangi kısmında olduğumuzu kestirmeye çalışıyor, durmadan yorumlar yapıyoruz. Kimimiz bu kayalığın Atatürk'ün alnı, kimimiz kaşı olduğunu söylüyor, kimimiz ise bu kaya kütlesinin Atatürk silüeti ile ilgisi olmadığını iddia ediyordu.
Fazla oyalanmadan bu kaya kütlesinden ayrılıyor, sık meşe ağaçları ve çalılıkların arasından elimizi kolumuzu çizdirerek, tırmanmaya devam ediyoruz. Tırmanma dediysek, öyle ipli-halatlı kaya tırmanışı anlaşılmasın. Oldukça dik, toprak çim karışımı bir patika düşünün. Kolay mı? değil. Zor mu? o da değil. Ortaya karışık bişey işte... İkinci kayalık grubuna geliyoruz. Aynı konuşmalar buradada yapılıyor. Kaşında mıyız, çenesinde miyiz...
Biraz soluklanıyor, aynı zamanda da önümüzdeki uçurum-vadinin tam karşısındaki diğer kayalık grubuna bakıyoruz. İşte diyoruz, oraya gitmeliyiz. Ve başlıyoruz yine düşmemeye çalışarak, çalılık ve ağaçlar arasından yürümeye. Bir taraftanda bu kayalık "burundu", şu kayalık "çeneydi" derken, aslında biz Atatürk silüetini oluşturan tüm kayalık gruplarının üstüne tek tek çıkıp çıkıp iniyorduk. Yani başından alnına tırmanmış, alından kaşları aşıp gözlere inmiş ve tekrar burun'a çıkmıştık...
YAŞASIN CUMHURİYET...
Saat 15;20. Ve kayalığın en yüksek noktası, burundayız...
Buraya benim bu üçüncü gelişim. Burada, huzur bulduğumu farkediyorum biran. Her defasında da sanki yeni bir zirveye tırmanıyormuşum hissine kapılıyorum...
Elimizde bayraklar hemen başlıyoruz tırmanmaya, kayalığın en tepesine...
Burada manzara şahane. Tüm Edremit körfezi ayaklarımızın altında. İşte, taaa şu nokta dün kamp yaptığımız Assos, bu tarafta Altınoluk, işte şurası Gömeç. Ayvalık adaları, Cunda hemen ayaklarımızın dibinde... Hayret! Bugün uçuran rüzgar da yok. Bayraklar elimizde, kayalıkların tepesinde gururla dikiliyoruz. Ve hep birlikte, tek yürek tek ses YAŞASIN CUMHURİYET diye, bağırıyoruz ard arda. Bağırıyoruz ki duysun dostlarımız da sevinsin, düşmanlarımız da duysun ki titresin ve bilsinki " TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET VAR OLACAKTIR" ...
Zirveden iniyoruz kayalıkların dibine. Ayrılmıyor hemen, oturuyoruz her birimiz bir yere. Her zamanki gibi Rita hanımın termosundan, çaylarımızı içiyoruz.
NASILDA ÖZLEMİŞİM SENİ...
Saat 16;10. Dönüş zamanı. İnişimiz geldiğimiz yönün aksine, oldukça kaygan, dik ve tehlikeli bir noktadan Koçaçınara olacaktı. Buraya kadar gelmişken, Kocaçınarı ziyaret etmeden olmazdı. Oldukça dikkatli ve zaman zaman kayarak, hafif düşe-kalklarla, yarım saatin sonunda iniyoruz. Aşağıda devasa kollarını açmış, Koçaçınar bizi bekliyor. Nasılda özlemişim, burayı. Tam bir yıl öncede buradaydım. Daha bu bölgeye yeni gelmiş ve ilk yürüyüşümüde buraya yapmıştım.
Hemen sarılıyoruz koluna bacağına, hasret gideriyoruz Kocaçınar'la. Sonra oda bizi kollarına alıyor ve hatıramız olsun diye birlikte fotoğraflar çekiliyoruz... Ve sonrası vedalaşma...
Düşüyoruz toprak yola, herkes yanındaki ile sohbet içinde...
Çok geçmiyor durup, başımızı kayalıklara çeviriyoruz. Yine başlıyoruz yorumlara; şu çıkıntı burnu, şu çıkıntı çenesi, bakın işte biz şu kayaların üzerindeydik diye... Ayrılamıyoruz bir türlü, ama gitmeliyiz. Gitmeliyiz çünkü KDSG olarak, Gömeç sahilinde ateş yakıp, ailelerimizle birlikte, Cumhuriyet'imizi kutlayacağız daha...
Saatler 17;35'i gösterirken, kısa ama çok güzel bir yolun sonunda araçlarımıza varıyoruz. Ve Gömeç sahilinde buluşmak üzere, vedalaşıp ayrılıyoruz...
SON SÖZ;
Bu yürüyüş Cumhuriyet yürüyüşüydü. Bu yürüyüş, Türk Milletine layık gördüğü Cumhuriyet yönetim şekli için büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e saygı yürüyüşüydü. Bu yürüyüş vatanları için canlarını feda eden şehitlerimize minnettarlık, gazilerimize şükran yürüyüşüydü...
Tüm şehitlerimizi saygıyla anıyor, ruhları şad olsun diyorum ...
"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!"
Bugünkü anlamlı yürüyüşte bize rehberlik eden Erhan bey başta olmak üzere, Suat, Yusuf, Burak ve Cem bey ile Songül, Yasemin ve Rita hanıma çook teşekkür ederim...
Etkinliğin anlam ve önemine binaen, bugünkü parkuru değerlendirme puanım;10/10
(Murat Turan-Akçay 2018)