İzleyiciler

10 Ağustos 2018 Cuma

ULUDAĞ ZİRVE TIRMANIŞI (04-05.08.2018)


ULUDAĞ ZİRVE TIRMANIŞI (04-05.08.2018)

1. GÜN; 04.08.2018
Zırrrr. Zırrrr. Gece boyunca yarı uykulu, yarı uyanık, kulağım gelecek bu seste. Bir türlü çalmadı alarm. Saati 03;00'e kurmuştum, ama daha alarm çalmadan, 02;45'te uyanmıştım. Her neyse, içimden "Uludağ yolcusu kalmasın" diyerek kalktım, giyindim. Akşamdan hazırladığım çantaları, son kez kontrol edip, çıktım evden. Saatler 03;50'yi gösterdiğinde, arabamı Entur önünde parkedip, Ayvalık-Burhaniye'den gelen arkadaşlarımın arabasına geçtim. Hoş sohbet, gecenin karanlığında Bursa'ya doğru devam ettik. Uykusuzluk ve Uludağ zirve tırmanışının heyecanı birbirine karışmış, zaman zaman gözlerimle birlikte, ruhumuda dış dünyaya kapatıyordum.

Saat 04;50'de Balıkesir'deyiz. Şehrin içine dalıyoruz. Çorba molası. Sabahın körü olmasına rağmen, çorbacı oldukça kalabalık. Akşamcısı, sabahcısı, yolcusu, hancısı kimi ararsan burada. İçildi çorbalar, çıkıldı yola. Gün ağarmaya başlamıştı. Saat 06;00'da, girdik Susurluk'a. Yasa'nın yanındaki Belediye tesislerinde, çay molası verildi. Sabah sabah buradaki garson bize; "bitki çayı olarak neyiniz var?" sorusuna, "mısır püskülü" demez mi. Bizimle birlikte diğer garsonlar, çay ocağında çalışanlar hep beraber, şaşkın şaşkın bastık kahkahayı. Uyku, yorgunluk kalmadı yani...


ULUDAĞ...
Vurduk tekrar Bursa yollarına. Kâh sohbet ederek, kâh müzik dinleyerek geldik, Uludağ oteller bölgesine. Buz gibi sularından içtik, su şişelerimizi doldurduk ve otellerin içinden geçip, sağlık ocağının arkasındaki dağ yolundan, yaklaşık 2 km daha giderek, aracımızı yol kenarına bıraktık.


BAŞLASIN YÜRÜYÜŞ...
Saatler 08;25' i gösterirken, çantalarımız sırtımızda başladık, yürümeye. Hava ne sıcak ne soğuk, rüzgarsız, gökyüzü nisbeten bulutlu ama berrak, yürümek için her şey uygun. Benim kafada kırk tilki dolaşsada, yinede burada olduğum için mutluyum. Verilen 2-3 kısa mola ile yaklaşık 2 saat sonra, Küçük Zirve'ye çıkış yolu olan, "Kapı" diye tabir edilen noktaya çıkan, oldukça dik bir yamacın dibine geldik.


KAPI...
Ve saat 10;30'da, "Kapı'ya" doğru tırmanış başladı. Yağmur sularının kendine yol açıp aktığı su yatağı ve kayalık patika yoldan, hızlı bir tırmanışla, saat 10;45'de Kapı'ya vardık. Burada hem nefeslenme, hemde tırmandığımız tepeden aşağıda kalan, Uludağ'ın uçsuz bucaksız güzelliklerini seyir için 10 dakika mola verdik...


Başladık yürümeye, önümüz taşlık ve düzlük. Hemen sağımızda, Küçük Zirve bize göz kırpıyor, ama bizim gözümüz Büyük zirve' de. Belki dönüşte uğrarız sana ufaklık deyip, sert adımlarla önümüzdeki taşlı patika yola daldık. Yol boyunca, önceki zirve ziyaretçileri tarafından işaretleme maksatlı, taş ve kayalardan oluşturulan "baba' ların" varlığı, zirveyi işaret ediyordu. Hoş biz bu Baba'lar ve belirgin patika izleride olmasa da, rehberimiz Erhan bey ve mevcut GPS cihazı güvencesi ile zirve tırmanışımızı, sorunsuz tamamlayacağımızdan emindik.



2550 RAKIMLI ZİRVE...
Evet, nisbeten hep düz bir patika yoldan ilerledik, takî 2550 rakımlı, asıl zirvenin eteklerine gelinceye kadar. Kayalıklardan oluşan bu zirveye, dikey ve çokta zor olmayan bir tırmanışla, saat 12;15'de geldik. Zirvenin kayalıklarına tırmanmadan hemen önce, solumuzda kalan uçurumun kenarından, muhteşem manzarası ile gölleri seyre daldık ve fotoğraflar çekildik. Burada daha fazla vakit kaybetmeden, asıl zirvenin kayalıklarına tırmandık. Hava şansımıza açıktı. Çepeçevre dört bir tarafımızı; çıplak tepeleri, ormanları, vadileri, köyleri, kuşbakışı görebiliyorduk. Bulutlar hemen üstümüzde, elimizi uzatsak dokunacağız. Öyleki, bir an bu noktada kanatlanıp uçmak istiyorsunuz...
Ayrılıyoruz buradan da. Rakım olarak bu noktadan 7 m daha az olan, yaklaşık 500 m ilerde bulunan zirve taşı, bayrak ve ziyaretçi defterinin olduğu, 2543 m rakımlı zirveye doğru hareket ediyoruz...


ULUDAĞ, ASIL ZİRVE
Saat 13;00, zirvedeyiz. Burası nisbeten daha düz, kayalık bir uçurumun kenarı. Bursa dağcılık kulübü tarafından zirve taşı yapılmış, bayrak dikilmiş, ziyaretçi defteri konularak düzenlenmiş.
Zirveye geldiğimizde, üç kişilik bir grubun olduğunu gördük, selamlaştık. Hemen KDSG olarak pankartımızı çıkartıp, fotoğraflar çekildik. Erhan bey tarafından ziyaretçi defterine, bir kaç gün önce kaybettiğimiz grubumuz üyesi Songül hanımın abisi Merih Çakıroğlu'na ithafen, günün anlamını belirten bir yazı yazıldı ve grup üyeleri tarafından imzalandı. Bu arada başka gruplar geldi, tanıştık, kim olduğumuz, nereden geldiğimiz ile ilgili kısa sohbetler yapıldı. Kimimiz oturdu sırtını kayalara verdi, kimimiz sırt üstü yattı, gökyüzünü seyre daldı. Biraz dinlendik ve 13,35'te ayrıldık zirveden...




MUHTEŞEM GÖLLER..
Zirvenin doğusundan, kayalık, taşlık tepeden dikkatle inmeye başladık. Amacımız, gölleri tek tek yürüyerek görmek, ziyaret etmek ve sonuncu da yemek molası vermekti.
Geldik, yine kayalık bir uçurumun kenarına. Aşağıda tepsi gibi Karagöl, tüm güzelliği ile bize bakıyordu. Bu noktadan, Karagöl'ü solumuzda bırakıp çok dik, taşlık, kaygan belli belirsiz bir patikadan, kıvrıla kıvrıla, aşağı doğru inmeye başladık.


AYNALI GÖL...
Saat 14;25, pırıl pırıl görüntüsü ile Aynalı göl. Dik ama kolay bir inişle, yanıbaşındayız gölün. Beş dakika mola. Burada, Kenan beyin verdiği ağrı kesici kremden, dizlerimize sürüyoruz. Ellerimi yıkamak için göle yaklaşıyorum, kıyı iribaş'larla dolu. Göl su'yu tahminimin aksine çook sıcak. Şaşırıyorum...


ASLAN KANGALLAR...
Aynalı gölün kıyısından, bir uçtan diğer ucuna doğru yürüyoruz. Gölün tepeye uzanan diğer ucuna yaklaştıkça, gür bir köpek sesine, dikkat kesildik. Biraz ilerleyince, oda ne! Yaklaşık 30 m önümüzde aslan edasında, yere uzanmış, ayağa bile kalkmaya tenezül etmeyen bir kangalın, bize ikaz mahiyetinde havladığını gördük. Biz beş kişiyiz, bir kangaldan mı korkacağız diyerek, köpeğe doğru yürümeye devam ettik. Ancak havlayarak ayağa kalkan devasa boyutlardaki kangalla birlikte ürperdik. Hemen, biz beş kişi birbirimize biraz daha yakın durarak, tepeye doğru tırmanmaya başladık. Biz göremiyorduk ama muhtemelen sürüye doğru gidiyorduk. Ve saniyeler içinde, tepeden başka bir kangalın, önce gök gürültülü havlama sesini, sonra bize doğru gelen kendisini gördük. Oda ne ! Kangal'lar üç oldu. Ve üçü birden, havlayarak çevremizi sardılar. Durmadık, birbirimize daha yakın, yürüyoruz. Açıkcası bi hayli tedirgin olduk. Allahtan tepeden sürünün çobanları, sesli komutla köpekleri sakinleştirdiler de, bizde rahatladık. Ama köpekler biz sürüden, dolayısıyla bölgelerinden uzaklaşıncaya kadar, havlayarak bize eşlik ettiler. Bizler biraz tırsmış olarak uzaklaşırken, köpekler için görev tamamdı...



KARAGÖL...
Neyse çayırlık tepeden aşağı, patika yola indik ve çok sürmedi saat 15:00'da solumuzda, Karagöl belirdi. Derinliğinden olsa gerek adı gibi karaydı. Hemen başında, göle girmenin tehlikeli olduğunu işaret eden ikaz levhası vardı. Burada da arka silüette Uludağ bayraklı zirve olmak üzere, fotoğraflar çekildik ve yola devam ettik...


KİLİMLİ GÖL...
Göller birbirlerine çok yakın. Bir süre sonra saat 15;15'de Kilimli göl'e geldik. İlk dikkatimizi çeken çevresinde, bir çok ailenin piknik yaptığıydı. Hatta gölün karşı yakasına baktığımızda, 4-5 çadırın olduğunu gördük. Muhtemelen bir grup kamp yapıyordu. Göle ilk girdiğimiz noktanın biraz ilerisinde, bir çeşme vardı. Hemen buradan önce su içtik, sonra şişelerimizi doldurduk. Su gerçekten buzz gibi ve lezzetliydi. Gölün etrafından yürüyerek, çadırların olduğu bölgeye geldik. Ve yemek molamızı burada verip, biraz dinlendik. Dün geceden beri yollardayız, uykusuz ve yorgunuz. Bazı arkadaşlarımız, yemek üstüne biraz şekerleme yaptı, ama benim ne oturasım nede uzanasım var...


KOŞMAK İSTİYORUM...
Saatler 16;15'i gösteriyor. Yemeğimizi yedik, dinlendik, artık gitme zamanı. Yemek yediğimiz gölün kenarından hemen arkamızda kalan tepeye başladık tırmanmaya. Tırmanışlar, nedense benim için inişlerden, hep daha kolay olmuştur. Koşarkende öyleydi. Şimdide öyle, başını kaldırıp bakınca çok dik gibi görünüyor ama benim içimden, koşarcasına çıkmak geliyor. Böyle parkurlarda, defalarca koşmuştum. Ancak menisküs ameliyatı sonrası, değil koşmak yürümek bile benim için başarı ve tatmin anlamına gelmişti. Halbuki bugünkü parkur, çok fazla iniş çıkış içermese de, başlangıç seviyeli bir Ultramaraton koşusu için ne kadarda ideal...

Çıktık tepeye, yürüdük bir müddet. Geldik asıl zirveye giden, patika yol ayrımına. Ve biz tabiki Kapı'ya doğru, dönüş yoluna devam ettik. Düz patika yolun sonunda, saatler 18;00'ı gösterirken, solumuzda Küçük Zirve ve biz Kapı'dayız. Yine 3-5 dakikalık bir nefeslenme ve ayaklarımızın altındaki manzaranın seyri...

Birden bulutlar ve sis bastırıyor. Görüş mesafesi bi hayli düşüyor, rüzgarda üşütmeye başladı. Tepeden inerken duruyorum, üzerime uzun kollu bişey giymem gerek...



İndik, düzlükteyiz. 7-8 Atv araçlı insanlarla karşılaşıyoruz, selamlaştık yolumuza devam ediyoruz. Tam burada, çıkarken de yolumuzu şaşırmış, farklı bir noktadan gelmiştik. Şimdide tam olarak nereden inmeliyiz ona bakıyoruz. Bu bir kaybolma değil yanlış anlaşılmasın, bir çok noktadan inebiliriz, aşağıdaki toprak araç yoluna. Sadece gps kayıtlı rotayı takip etmek istiyoruz. Kısa bir tetkikle doğru yolu bulup, iniyoruz çayır aşağı...





Saat 19;35. Arabayı park ettiğimiz noktadayız. Tam 25 km yol yürümüşüz. Hepimiz, mutlu ve yorgunuz....




KAMP ALANIMIZ, ÇOBANKAYA...
Hava kararmak üzere, biraz üşüdük. Biran önce çadırlarımızı kurmak, bişeyler yiyip, yatma düşüncesindeyiz.

Saatler 20;30'u gösterirken ilk olarak ben ve Erhan bey çadırlarımızı kurup, ateş için odun topladık. Gecenin karanlığında atıştırmalıklarımızı yerken, çadırların arasından gelen homurtuya, ışıklarımızı tuttuğumuzda, 2-3 domuzun bizden önceki piknikçilerin atıklarını, karıştırdıklarını gördük. Bir iki kovalasak ta baktık ki bu domuzlar o kadar evcilleşmiş ki, atıkları yemeden gitmeye, hiç niyetleri yok. Bizde onları kendi hallerine bıraktık...

Saat 22;00. Çok yorgunuz, önce Kenan bey arkasından ben, yatmak üzere çadırlarımıza çekiliyoruz...


2. GÜN; 05.08.2018
Saat 07;00. Çok iyi uyumuştum. Çadır ve uyku tulumum, yazlık tip olmasına rağmen, gece hiç üşümediğim gibi birazda terlemiştim. Hemen şişirilebilir matımın havasını indirip katladım, uyku tulumumu ve çadırımı topladım. En erken Erhan bey kalkmış çay suyunu koymuştu. Gerçi ben çay içmediğim için sıcak su olmuş, olmamış pek önemli değildi. Ama diğer arkadaşlarım için önemliydi.

Herkes kalktı, kahvaltı yapıldı, bütün çöp ve atıklarımızı topladık ve saat 09;30'da kamp alanımızdan ayrıldık...

ÇÖPLERİMİZİ DOĞADA BIRAKMAYALIM, BIRAKANLARI UYARALIM, İHBAR EDELİM....
Ülkemin güzel insanlarının; oluşturdukları kendi çöplerini, olduğu yere atmadan, saçmadan, giderken toplayıp yanlarına alması ve çöp toplama noktalarına bırakması konusu üzerinde, eğitime ihtiyaç duydukları bir gerçek. Bunu daha öncede defalarca dile getirmiştim. Ve aynı zamanda bence, cezai yaptırım ve kontroller üzerine de ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bunu da her fırsatta dile getirmeye çalıştım. Bilmiyorum bu konuda, başka ne yapabilirim. Sadece ilgili makamlara yaptırımlar için sürekli önerilerde ve ihbarlarda bulunmanın, her çevreci ve doğaseverin görevi olduğunu, hatırlatmaktan başka....



TELEFERİK...
Saat 09;50. Araçla kamp alanımıza çok yakın olan, Kurbağakaya Teleferik istasyonuna geldik. Program gereği, Bursa'da küçük bir gezinti yapıp döneceğiz. Biletlerimizi aldık ve bindik teleferik'e. Hem sohbet ediyoruz, hemde ayaklarımızın altındaki, eşsiz güzellikteki göknar ormanlarını, seyre dalıyoruz. Sarıalan istasyonunda aktarma yapıyoruz. Aşağı doğru indikçe göknarlar yerini, kayınlara, kestane ve kızılçamlara bırakıyor. Sarıalan mevki bir piknik alanı. Bugün pazar ve yukarıdan bakınca, şehirden kaçan bir çok insanın, soluğu burada aldığını görüyoruz. Yere yatıp uzananlar, yürüyüş yapanlar, koşturan çocuklar, dumanı tüten ateşler, kurulan masalar ve yenilen yemekler....
Saat 10;35. Teferrüç istasyonunda iniyoruz...



YEŞİLDEN BETON BURSA'YA...
Bursa'dayız. Yürüyerek eski Işıklar Askeri Lisesinin yanından Setbaşı'na iniyoruz. Buradan ilk önce Erhan beyin çok bahsettiği, üzerinde dükkanlar olan Irgandı köprüsüne gittik. Arkasından şehrin çarşılarını ve Kozahan'ı gezdik. Kozahan'da, buz gibi maden sularımızı içip, sağa sola bakınarak yürüdük. İlginç olan yeşil Bursa'dan eser yoktu. Sıcağı insanın yüzüne yüzüne vuran, betonların arasında dolaşıp durduk. Her neyse, bir arkadaşımızın iskender yemeden gitmek olmaz, teklifi ile girdik Bursa'nın en meşhur iskenderci'sine. Ve indirdik iskenderleri mideye...

VİP ARAPLAR...
Saat 13;45. Teleferikle, Uludağ'a dönüş başladı.
Bu sefer, teleferiğe hemen binmek, öyle kolay olmadı. Onlarca kişiden oluşan sıra, meraklı gözler ve ter kokusu. Sağolsun arap kardeşlerimiz, çoluk çocuk demeden, cümbür cemaat çöl sıcaklarından kaçıp Uludağ'ın serinliklerine sığınmak üzere ülkemizi şereflendirmişler. Hemde VİP hizmetin en alasını alarak....


DÖNÜŞ...
Saat 14:30. Aracımızı bıraktığımız yerdeyiz, Teleferik Kurbağakaya. Hemen atlıyoruz arabamıza ve başlasın dönüş. Uludağ'dan ayrılmadan son kez soğuk sularından içip, şişelerimizi dolduruyoruz. Başlasın yolculuk. Daha arabaya biner binmez, gözlerim kapanıyor. Zihnim iki gündür çok yorgun, Erhan beyin bir trafik levhası hakkındaki sorusu ile tekrar zihnen uyanıyorum...



GÖLYAZI, ULUABAT GÖLÜ...
Saat 16;05. Gölyazı'dayız. Burası Bursa Nilüfer Belediyesine bağlı bir belde. Uluabat gölünün tam kenarında. Şehir içindeki yol çalışmaları nedeniyle, şehir merkezine araçla giremiyorsunuz. Zorunlu olarak aracınızı, şehrin girişindeki otoparklara, bırakıyorsunuz. Bizde öyle yaptık. Ve yürümeye başladık. İlk olarak şehrin girişinde, şimdilerde kültürevi olarak kullanılan, eski kilise Aziz Pantelemıon kilisesini gezdik, fotoğraflar çekildik. Şehir merkezine gelinceye dek, yol kenarındaki satıcılardan karadut suyu içtik, mısır yedik, Osman amcanın sandalı ile kısa bir göl turu yaptık, gölden çıkarılan sazan ve yayın balıklarının satıldığı balıkçı tezgahlarına baktık, çarşıda kısa bir gezinti sonrası, meydandaki çay bahçesinde çay içtik. Ve saatler 17;40'ı gösterirken, aracımızla çoktan uzaklaşmaya başlamıştık şehirden...



KAVUN MOLASI...
Saat 20;00. Balıkesir'i bi hayli geride bıraktık, gidiyoruz. Erhan beyin Gölyazı'dan aldığı kavunu, yol kenarında yemeye karar veriyoruz. Güneş tüm kızıllığını gökyüzüne yaymış, vedalaşıyor bizimle. Romantizme bak, gün batımına karşı ellerimizde kavun, höpürdetiyoruz..

VEDALAŞMA VAKTİ...
Saat 21;00. Edremit Entur. Bir gün önce, gece yarısını saatler geçe bindiğim araçtan, şimdi gece yarısına saatler kala, vedalaşıp iniyorum. Yarın ne olacağını, olacağımızı bilmeden, ama görüşmek üzere iyi dileklerimizle...

SON SÖZ;
Uludağ Zirve yürüyüşü, benim için çok anlamlıydı. Çünkü ben bu dağlara, hep görev için başkalarının sorumluluğu üzerimde, geldim. Şimdi ise tamamen özgürce ve sadece kendim için. Parkur insanın içini dışına çıkaran, iç dünyasına, haleti ruhuna durmadan değişimler yaşatan, insanda veya en azından bende diyelim bazen koşmak, bazen uçmak hissiyatı yaşatan bir parkur oldu. Bu parkuru yürürken kendimle hesaplaştım, gel-gitler, hezeyanlar yaşadım. Hatta hiç gitmemek, burada kalmak, burada toprak olmak istedim....
Bu duygularla, parkuru planlayan Erhan bey başta olmak üzere, yol arkadaşlarım Kenan ve Muharrem beye ve de Özgün hanıma çok teşekkürler...

Zirve yürüyüşü, kamp ve kültürel etkinlik içeren komplike bu parkuru değerlendirme puanım;10/10

(Murat Turan-Akçay 2018)

9 yorum:

  1. Katılımınız için biz teşekkür ederiz...

    YanıtlaSil
  2. Gülsüm Hazan Turan13 Ağustos 2018 12:12

    Senin en güzel yürüyüşün her geziden sonra EVİNE KIZINA VE TABİKİ BANA kendinden emin sevgi dolu ve özlemle attığın her adımda ben sizin yanınıza geliyorum evim benim yuvam siz benim vazgeçilmezimsiniz diyen adımlarının bileşkesi😘

    YanıtlaSil
  3. İsmet Kavaklı15 Ağustos 2018 01:24

    Klavuz olmadan çıkabiliyor mu?Uludağ da kar yok şaşırdık ne güzel anlatmışsınız uslu bunu çok yalın anlaşılır ve bi o kadar edebi.Kaleminize sağlık arkadaşım

    YanıtlaSil
  4. Tebrik ederim.Harika bir yazı ustam

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim Mustafa bey...

    YanıtlaSil
  6. Teşekkür ederim İsmet bey. Uludağ bir milli park olmasına rağmen kılavuzsuz çıkılabiliyor. Ancak bölgeyi tanıyan bir rehber olmadan, zirve tırmanışı yapmak bence; tehlikeli ve uygun değil. Evet 2550 rakım olmasına rağmen, kar sadece kuzeye bakan bazı kayalık yamaçlarda kalıntı şeklinde vardı.

    YanıtlaSil
  7. Gülşen Zorlu Kaptanoğlu24 Ağustos 2018 15:47

    Murat bey Altınoluk'ta oturuyorum blogunuzu tesadüfen okudum ama çok etkilendim.Gezilerinize katılım için hangi gruba üye olmalıyım.Güzel sade bir diliniz şahane gözlemleriniz var.Yol arkadaşınız olmak isterim.Saygılar sevgiler.

    YanıtlaSil
  8. Gülşen hanım, bloğum hakkındaki düşünceleriniz için çok teşekkür ederim. Bizde sizlerle yol arkadaşlığı yapmaktan mutluluk duyarız. Yürüyüş grubumuzun adı Körfez Doğa Sporları Grubu. Facebook'tan üye olabilir, detaylı bilgi için grup yöneticisi ile iletişime geçebilirsiniz. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  9. Gülşen Zorlu Kaptanoğlu27 Ağustos 2018 18:48

    Alakanız teşekkür ederim.Yolarkadaşım

    YanıtlaSil