![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/1.jpg)
GÖMEÇ'TEN ÇANAKKALE'YE KAMPLI BİSİKLET TURU (18-21.06.2019)
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, günlerden birgün Yalıç ailesi ile yine çaylı sohbetli bir buluşma günümüzde, Suat ağabeyimiz, bisiklet üzerinde Çanakkale'ye gitme ve gelmeyi çok arzu ettiğini ama bir türlü cesaret edemediğini söyleyiverdi... Tabi bendeniz hiç durur mu? Bende önünü arkasını hiç düşünmeden, taşınmadan, hemencecik "Gideriz abi, ne olacak ki" deyiveriyorum... İşte her şey bu cümle ile başlıyor... İş birden ciddileşiyor, heyecanlanıyoruz... Ve başlıyoruz aylar öncesinden mental ve malzeme hazırlıklarına... Bisikletlerimize çanta yaptırma işini, Suat abi yükleniyor. Bense geçeceğimiz yollardan, konaklayacağımız noktalara kadar, gün gün kilometre kilometre rota çalışmasını yapıyorum. Çıkarılan rota çalışmasını birlikte tartışıyor, son şeklini veriyoruz.... Ve her şey tamam...
Nihayet beklenen gün de geliyor... Demir atlarımız hazır, bizde hazırız...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/8.jpg)
1.GÜN; 18.06.2019 Salı...
Programın ilk günü sabahın köründe, Gömeç'ten yollara düşen Suat abi, saat 09;00'ı gösterirken Akçay'a geliyor. Kan ter içinde. Hemen balkona geçiyor, birer yorgunluk kahvesi ile biraz soluklanmasını sağlıyoruz. Ama ikimizde daha fazla vakit kaybetmeden, biran önce yola çıkma arzusundayız...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/13.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/14.jpg)
Saat 09;30. Ve tarihi an başlıyor... Atlıyoruz demir atlarımıza, başlıyoruz pedallara basmaya... Ara sokaklardan çıkıyoruz İzmir Çanakkale yoluna. Hava şansımıza parçalı bulutlu, sıcak ama rahatsız etmeyen derecelerde... Yinede susuz kalmamaya, her fırsatta su içmeye özen gösteriyoruz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiviujhgx6mzZypo6ZfXp5PddEm0cu1qvr2YJ8i-d-QngFGZ2HX9P21ZUwlm7XINoQ_lq_NVdg3gUrerpOZkRvwkh2wVbRYJVCAmCmn9Vqxh4RiUbtapHl-ry3xkNyULJr4hSeB5fRJJZg/s320/20190618_101935.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/16.jpg)
Altınoluk Antandros kalıntılarına kadar hiç mola vermeden ve trafikte sesimizi duyurabildiğimiz ölçüde, konuşarak gidiyoruz. Küçükkuyu'da bir marketin önünde durup, su takviyesi yapıyor tekrar düşüyoruz yollara... Küçükkuyu'nun çıkışında soldan, Assos- Behramkale yönüne sapıyoruz. Artık yollar çift yönlü ve daha dar. Arabalar neredeyse teğet geçiyor yanımızdan. Ama yine de otoyolun kalabalığından, gürültüsünden ve yoğun egzos dumanından kurtulup, solumuzda olağanca güzelliği ile parlayan deniz ve kıyıya vuran dalgalarının şıpır şıpır sesleri kulağımızda, insana huzur veren yemyeşil zeytin araçlarının içinde bisiklet sürmek, bizi ziyadesiyle mutlu ediyor... Bu arada yolumuzun oldukça düz ve rampa olmadığını belirtmeliyim. Bu yoldan bisikletle daha öncede Assos'a gitmiştim. Nisbeten Kadırga Koyu'na yaklaştıkça bir kaç dik rampamız olacak ama sorun değil, gerekirse biraz yürürüz diyoruz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi13RK6LvhZ_iPfkpVQYm_DVUqHnYz59TWHer6vYqbk-glDCNE8FNMHLeryKvG4JTw-7IgK2fhggbNOWxCfOR5h4ayK5U-RBgbrpID1qoizncOeEuFR3jqGq5IaX9PTQWZ4CHrOjzAhhZw/s320/20190618_131007.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/18.jpg)
Ha, bu arada nasıl kendimizi kaptırmışsak Kadırga koyu tabelasını görüp geçene kadar, hiç fotoğraf çekmediğimi farkediyorum... Uzaktan; "Abi fotoğraf!" diye sesleniyorum, hemen anlıyor durumu yol arkadaşım. Ve durup, geriye doğru geliyor, duruyoruz Kadırga Koyu, Behramkale yazan tabelasının yanıbaşında... Bu fotoğrafla birlikte, gurur duygularımız tavan yapınca, artık geri dönüşün olmadığını anlıyoruz ikimizde...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/20.jpg)
Atlıyoruz bisikletlerimize önce biraz iniş ve sonra rampa tırmanışı. Zorluyor bu son rampa... Ama olağanca güzelliği ile Kadırga Koyu'nu görünce, unutuyoruz her şeyi... Ve salıyoruz bisikletleri rampa aşağı. Ve göz açıp kapayıncaya kadar saatler 13;30'u gösterirken, yukarıdan gördüğümüz turkuaz mavisi güzelliğin yanıbaşına geliyoruz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUGQ90ZV65IR9uPcMEXH5XHyQF2_c1O05O0Y_1_3oUEVTaPvBiqpnsd-Tw_nvopZAeMvj57LaKDWNSzHQU7kDy4n578erepLunfHA7_J3tVWs4cyNxdZXdyzLTva6nr5n2X3ywboTS8GE/s320/20190618_135205.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlPLsNVpfVf2qi0tgwZ95FJ0a32C4bNNlMJF36QKH9yfXPCuJ1E8MvZOLJmSnts1HFbNPsP9aMcaCRhc6wLxaSFlb1jB3PqXDtHg2FaQXSxPtheB1Qtb_AwHcgpUXOwensaVW9f-LL5Ms/s320/20190618_142550.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5Krzi74HKHhIyZhVukJHHqtWzLoyE16Exazcnt-GieuUX-5kIHzH3Blq1nk1DW2LaBLMd_KTnVFMgNtR2mpeor3skWlZgHj2to8UtKso7VbQklhjVP4E3RE0DZfnbj7_7SYX9T2h3b5Q/s320/20190618_142528.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/22.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/23.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/24.jpg)
Burada bildiğimiz tek yer, belediyenin işlettiği günübirlik sosyal tesisleri. Geçen sonbaharda Adramitteon Bisiklet Turunda da burada konaklamış, çadırlarımızı buraya kurmuştuk. Aman, sakın yanlış anlamayın. Buraya çadır kurmak serbest değil. Geçen yıl yapılan etkinlikde ev sahibi olan belediyenin müsaadesi ile çadırlar kurulmuştu. Ama buraya gelecekler için şunu söylemeliyim ki burada sayısız kamping alanları mevcut... Neyse konuyu dağıtmayalım, gelip oturuyoruz, gölge masalardan birine. Suat abi hemen denize koşuyor, bense ayaklarımı sokmakla yetiniyorum... Bir süre oturuyoruz burada... İyice dinlenince, düşüyoruz tekrar yollara. Biraz alışveriş yapıp, kimsenin olmadığı sessiz, gölge bir su başı bulup, konaklamayı planlıyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/26.jpg)
Çıkıyoruz oldukça dik bir rampadan, pedal basmadan bisikletler yanımızda yürüyerek. Ve tekrar bisiklet üzerinde Behramkale yoluna çıkıyor, uçarcasına basıyoruz pedallara.
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/28.jpg)
Behramdayız. Köyün girişindeki marketten akşam yemeği için domates, salatalık ve birazda peynir alıyor, hiç oyalanmadan düşüyoruz tekrar yollara... Gülpınar yönünde ilerliyoruz. Gözümüz sağda solda, bir su başı ve gölgelik arıyor...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/30.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/31.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/32.jpg)
Saat 17;15. Şansa bakın şurada bir çeşme var, hemen biraz ilerisinde ise koca bir meşe ağacı, birde boz eşek... Giriyoruz içeri, başlıyoruz keşfe; meşe ağacının yanıbaşında oturma amaçlı bir beton alan görüyoruz, bu noktada başlayan rüzgar ise klima etkisinde, bulunduğumuz yerden deniz uzaklardan bize göz kırpıyor. Manzara şahane, içme suyu var, serinlik var, çadır kuracak alan var. Eee, daha ne olsun... Üzerimizde de gün boyunca benim için 60, sabah Gömeç'ten hareket eden Suat abi için 90 km pedal çevirmenin yorgunluğu varken, buradan daha iyi yermi bulacağız...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpclJYtH2LK-DbmRBXGi16Vhe_TncxEIkXRIWNyQD1JWr1KLIu-InICuoP-3_Y6VCWeM6xQsJggiJrdwtt5cxGwEViygxVsrPcAHCcpi-QuVpxTeCG45Rc7TNZjEiMTQcef1q21k-Qdc0/s320/20190618_200723.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4G8NkUgFFoZ2yf2H3McmdprRvfnFCqtkXYcevjyuO5yaWQEI09RHA6uapX0OHb1jLJH5mmwTlTNMgJB_wyrL8wY6WbKeCM_IkI5Lxu9HbWcSIrFIk_r3VzEqSeRcJ44wNURB26RH-hXg/s320/20190618_201435.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWOJe1M4UrvGq0SgIGKeA_Cyx9dGCR74bK4nR1oHFlGQupv24Ok6r93PDMt0ZWhCSCk0N0FCiOoWnFbvx5YJ1pogc_9EBsCySgdKJ33HBFxssZTVsoEoN54QuC0912HZpEg643dBWoRAI/s320/20190618_204333.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAmdlyr5uUFn2vUijt6lIykRnHy7ojzlAVr8JWG4-RhpsG7F6eiuYNms0_cogEGRfZshYWgj4dWvHhv4tWg8YnHDvcR9En2MtVNrOo6D1k_T8xJTsRQ6B2i-DfHnvZ3ic0E2i8gle2qJI/s320/20190618_210828.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/34.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/35.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/36.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/37.jpg)
Evet, oy birliği ile geceyi burada geçirmeye karar veriyor, demir atlarımızın üzerinden eşyaları indirmeye başlıyoruz... Ama bir sorunumuz var. Eşek... Geldiğimizde meşenin altında öylesine duran, sağa sola bakınan bir boz eşek karşılamıştı bizi. Ve şimdi bir türlü terketmiyor burayı. Ya bizi çok sevdi yada rahatını bozduk diye içinden saydırıyor bize... Gerçi ilerleyen zaman içinde anladık ki bizi çok sevmiş. Bizim onunla konuşmamız ve yiyeceklerimizden ikramımız oldukça hoşuna gitmiş olmalı...
Neyse, eşek kardeşin gözetiminde önce kuracağımız yerin kabaca temizliğini yapıyor, sonrada matlarımızı açıp, boylu boyunca kendimizi üzerine atıyoruz... Şimdi bu meşe ağacının altı bize, klimalı beşyıldızlı otel konforunun saadedini veriyor desem, inanmazsınız herhalde. Ama inanın öyle... Uzanıyoruz yol arkadaşımla sırt üstü... Değmeyin keyfimize... Hele keyfimiz, gelen geçen Korubaşı Köyünün güzel insanlarının, hoşgeldinleri ve dakikalarca süren sohbetleri ile dahada bir tatlanıyor... Sanki sözleşmişler gibi biri gidiyor biri geliyor, hiç yalnız kalmıyoruz. Tam üç farklı kişilikle tanışıyoruz... Herbiri şahsına münhasır özelliklere sahip. Tek ortak noktaları yaşlarının 60 civarı olması ve hiç evlenmemeleri... Bu yaşta hala bekår olduklarını duyunca, önce şaşırıyor sonra mevzu derinleştikçe, evlilik konusunun bu köyün erkekleri açısından kanayan bir yara olduğunu öğreniyoruz... Kusura bakmayın teferruata giremeyeceğim, çünkü girersem, işin içinden çıkamayız. Bu köyde yaşananlar, yaşayanlar ve sosyal yaşam üzerine, komedidram konusunda süper bir film çıkar diyeyim sizlerede, gerisini artık siz tahmin edin...
Saatler nasıl ilerliyor farketmiyoruz, en son misafirimiz gittiğinde saatler gecenin 10'nunu gösteriyordu. Misafirlerimiz gittikten sonrada biz sohbetimize devam ediyoruz. Aslında ikimizde o kadar yorgunuz ki ama bir o kadarda mutluyuz... Sohbeti bitirip çadırlarımıza çekildiğimizde, saatler çoktaan gece yarısına gelmişti... De hadi o zaman; herkese İyi geceler...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/43.jpg)
2.GÜN; 19.06.2019 Çarşamba...
Saatler sabahın 6'sı. Uyanıyoruz...
Esintisi ile gündüz bize klima gibi gelen rüzgar, gece boyunca çıkardığı ses ile sık sık uykumuzu bölsede, tir tir titretip tişört üstüne tişört giydirsede, yinede uykumuzu almış olarak kalkıyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/49.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/50.jpg)
Akşamdan kalma domates peynir ve form bisküviden oluşan kahvaltımızı yaparken, gece boyunca kaybolan eşek dostumuz çıkageliyor. Onada veriyoruz, ağzının tadı değişsin diye form bisküvilerimizden...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/52.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/53.jpg)
Ama gitmeliyiz artık. Yollar uzun ve ne ile karşılaşacağımızı bilememenin heyecanı içindeyiz. Dün akşam bizi endişeli gözlerle karşılayan dostumuz eşek, bu sabah üzgün gözlerle uğurluyor... En azından biz öyle düşünüyoruz. Vedalaşıyoruz her şeye rağmen ve sabahın 07;20'sinde çıkıyoruz asfalt yola...
Yaklaşık 4 km sonra Korubaşı Köyü'nün içinden geçip, biraz ilerledikten sonra Kuruoba köyü sapağının karşısındaki yoldan, yani sağa doğru Tuzla Köy yoluna gireceğiz... Başlıyoruz pedal basmaya. Dün köylülerle olan sohbetimizde, köye kadar olan yolun rampa olduğunu öğrenmiştik. Mental olarak hazırlıklı olduğumuz için önümüze çıkan rampalar, neşemizi kaçırmıyor. Kâh pedal basarak, kâh yürüyerek tırmanıyoruz rampaları... Tam köye girerken oturduğum sele çatırtılı bir ses ile popomun altından yana kaykılıyor... "Eyvah! Selem kırıldı" diyor, hemen atlıyorum aşağı... Selenin üzerinde ki takviye kılıfı çıkarınca, bisiklet oturağının yerinden çıkmış olduğunu görüyor, rahatlıyorum biraz. Neyse takıyorum yerine, atlıyorum tekrar üzerine... Köy çeşmesinde kısa bir mola vermek istiyoruz. Hem su içiyor, hemde ipleri gevşeyen bisiklete bağlı çadırımın iplerini, tekrar sıkılaştırıyorum...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUtnVym-Z_EMMnTbk_Qu5mexh9uc6yo_OhzFddn5txYgqn0y6PZsRACFAUId2mvQdD-y3XSGCi_qsdorgDOmyjx4KM9kUvS9VF8tcnu_989UX7-FZATUMtcyCkxubGEfmJAmrakoXqGJc/s320/IMG-20190619-WA0024.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/56.jpg)
"Haydi bakalım, yolcu yolunda gerek!" diyor, tekrar çıkıyoruz yola... Basıyoruz pedallara, daha doğrusu basamıyorum. Daha köyü çıkmadan altımdaki sele, daha büyük bir çatırtı ile yana doğru kaykılıyor... "Tövbe, Allahım. İşte tamam, bu sefer kesin kırıldı diyorum..." Yahu bu dağın başında, nereden bisikletçi bulacağız. Şu işe bakın... Neyse burada bekleyecek halimiz yok ya. Sağolsun Suat abi hemen bir adet kancalı ince çelik bir tel çıkarıyor. Kılıfını çıkarıp seleyi bir güzel sabitliyorum. Teller popomu acıtmasın diyede jelli kılıfı tekrar üzerine geçiriyorum... Ve dikkatle üzerine biniyorum bisikletin... Valla işe yaradı gibi... Ama rampa aşağı süratle inerken veya çukurlara girip çıkarken, her zıplayışta selenin altımdan çıkıp fırlayacakmış düşüncesi ilede, diken üzerinde çeviriyorum pedalları...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/59.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/60.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/61.jpg)
Bu şekilde dereleri tepeleri, köyleri bir bir geçiyoruz. Çok rahat olmasada, yola devam ediyor olabilmek çok güzel...
Aşağıoba köyünü teğet geçip, yanıbaşındaki Yukarıoba köyüne geliyoruz. Köye girişteki çeşme başında yarım akıllı bir köylü kadını karşılıyor önce bizi. Sonra köyün içinde yol kenarında öylesine oturmuş, gelene gidene bakan bir başka adam... Selamlaşıyoruz. Sıcak karşılıyor bizi. Suat abi damardan girip can alıcı sorularla, köylüyle sohbeti iyice ilerletiyor. Bu köyün yaklaşık üç yıl önceki depremde, Ayvacık'ın hasar gören köylerinden birisi olduğunu öğreniyoruz. Konu bu minval üzerinde dönüyor bir süre. Sonra çoluk çocuk, geçim derdi aklımıza ne gelirse biz soruyoruz o anlatıyor, o soruyor biz anlatıyoruz... Tam gitmeye yeltenirken bir başkası daha geliyor. Vedalaşıp ayrılmak istiyoruz ama ısrarla biraz daha kalmamızı isteyince, onları kıramıyor biraz daha sohbete devam ediyoruz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizDIZgE6jvFbTTla5s7gn21JzQzbYixnBi4aKPKGImcjP0976IxEoKrhTA6zfg8QYfAmzuOeZBZy5nf57Lmk3XI_KZB37F6j9dvQpKo81NSHAVhlDwwWV10WgpZOaGoqRSlBz9Y6B-oJ8/s320/20190619_094741.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4GjVImnVGHE5CUrNJF7aDpU4CLWao9doeoDyNDNWrqdGxuLMrtJo3pqst6WDXyFP45XWqq8PEo5JzZeKl4Q2oRQQi5lXe9c7pn1wi53sVTK9xPGVwZeo9P5_7f_jxMK2IXoOUvzihuZ8/s320/20190619_095130.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/64.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/65.jpg)
Bisikletlerin üzerindeyiz. Köyü çıkıyoruz ama çıkamıyoruz. Çünkü deprem sonrası devlet tarafından tek tip olarak yaptırılan, köyün yeni yerleşimine geliyoruz... Yaklaşık 150 hane... İnsan yaşamına yakışır evler güzel ama geçmişteki acı yaşanmışlıkları hatırlatması yönüyle, hüzünlü bir hava bırakıyor bizde...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/67.jpg)
Saat 10;15. Yaklaşık 4 km sonra Tuzla köyündeyiz. Burası biraz daha gelişmiş bir köy. İlk dikkatimizi çeken şey buranın kalabalık ve hareketli oluşu. Ve lokanta ve birden çok küçük çaplıda olsa, market benzeri dükkanlar. Oturuyoruz hemen meydandaki kahvehanenin bahçesine. Suat abi üst üste duble çayları indirirken mideye, ben su içmekle yetiniyorum. Bu arada, bu gelişmişlikle ve binbir ümitle bisiklet tamircisi soruyorum ama nerdeee...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/69.jpg)
Yollardayız yeniden... Güneş iyiden iyiye yükseliyor ama yer yer bulutlar bize gölge olup ferahlatıyor. Yinede sarfettiğimiz eforla birlikte çok terliyor, çok su kaybediyoruz. Her gördüğümüz çeşmeden mutlaka su içiyor, elimizi yüzümüzü yıkayarak serinlemeye çalışıyoruz...
Tuzla'nın çıkışına doğru karşı yönden gelen, bizim gibi iki deli ile karşılaşmak bize sürpiriz oluyor. Bisikletlerimizden inmeden selamlaşıyor, nereden gelip nereye gittiğimiz ve geldiğimiz yollar hakkında bilgi veriyoruz birbirimize...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/73.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/74.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/75.jpg)
Yola devam. Ve çok sürmüyor Babadere'ye geliyoruz. Burada rampa yollar başlıyor. Biraz pedalladıktan sonra bir dut ağacının yanıbaşındaki çeşmede kısa bir mola veriyoruz. Biraz dut ile enerji topluyor, çeşmeden ise susuzluğumuzu gideriyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/77.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/78.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/79.jpg)
Saat 11;55. Kösedere'deyiz. Hiç durmadan geçiyoruz burayı. Ama köyün çıkışına doğru dalında sararmış iri iri kayısılara gözümüz takılınca, zınk diye duruyoruz. Eee... Tabi, göz hakkımızı almalıyız diyor, hemen iniyoruz bisikletlerimizden. Sonra tıka basa karnımızı doyuruyor, mutlu bir şekilde yola revan oluyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/82.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/83.jpg)
Sonra güzel bahçeler, yazlık siteler içerisinden Tavaklı İskelesini geçip, geliyoruz Kestanbol kaplıcalarının olduğu, Ezine Dalyan yol ayrımına... Burada araba ile çevre gezisi yapan iki kardeş ile karşılaşıyor, tanışıyoruz... Ayak üstü yapılan kısacık bir sohbet, bizimde nefeslenme molamız oluyor. Sonrasında vedalaşıp, vuruyoruz Dalyan yoluna...
Hava güneşli ama yakmıyor. Bugün bisiklet turu için mükemmel bir hava. Ama yine de içimiz yanıyor, sürekli su tüketiyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/87.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/88.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/89.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/90.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/91.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/92.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/93.jpg)
Dalyan tabelasından sonra kısmen rampa olan yolu yürüyerek çıkıyor, bir süre sonra tekrar pedallamaya başlıyoruz. Şu anda bulunduğumuz bölgede, Alexsandria Troya Antik Kent kalıntılarının olduğunu söylemeliyim. Dalyan sapağından itibaren, bu antik kentin kalıntıları ile karşılaşıyorsunuz. Çok sürmeden ise sağımızda devasa, Heredos Attikus Hamam kalıntılarının içinde buluyoruz kendimizi... Zamanımız el verdiğince karış karış geziyor, ayrılıyoruz antik hamamdan...Ve bisikletle beş dakikalık mesafede bu sefer solumuzda kalan antik kentin tapınak yerleşimine geliyoruz... Bu kısmıda hızlıca turlayıp, koyuluyoruz tekrar yola...
Bugün geçmiş tarihede tanıklık etmenin mutluluğu içinde Dalyan köyünü teğet geçip, kısa bir süre sonra, iki tarafı Kızılçamlarla süslü bir yoldan Geyikli'ye giriş yapıyoruz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/96.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/97.jpg)
14;50 Geyikli. İlk işimiz, şehrin girişindeki bir markete atmak oluyor, kendimizi. Önce alıyoruz buz gibi maden sularını dikiyoruz kafamıza, cayır cayır yanan içimize serinlik olsun diye. Sonra basit bir sandviç ile açlığımızı bastırıp, koştura koştura Bozcaada'ya gitmek üzere, Geyikli Feribot iskelesine doğru basıyoruz pedallara...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/99.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/100.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/101.jpg)
Geyikli iskelesine geldiğimizde, Bozcaada feribotunun hareket saatine 20 dakika olduğunu öğreniyor, fazla beklemeyeceğimiz için seviniyoruz. Hemen alıyoruz biletlerimizi, bisikletli olarak feribota biniyoruz... Bozcaada'ya hatırladığım kadarıyla tam 10 yıl önce bir kez gitmiştim. O yıl ailece gezdiğim Bozcaada, zihnimde güzel izler bırakmıştı. Ve şimdi yıllar sonra o adaya, bir kez daha gidecek olmanın ve göreceğim değişimin merakı ve heyecanını taşıyorum... Bekle beni Bozcaada....
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/103.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/104.jpg)
Yarım saat süren yolculuğun ardından, saatler 16;30'u gösterirken Bozcaada'ya ayak basıyoruz... Suat abi daha sakin yani bendeki heyecanı göremiyorum onda. Çünkü o geçen yıl gelip görmüş buraları... Hava yakıcı sıcak... İskeleden biraz ileride Polis Karakolunun önündeki ağaçların gölgesinde, duvarın üzerine oturuyoruz bir süre. Sonra adanın arka sokaklarını arşınlamak üzere, bisikletlerimizi duvarın üzerindeki demir parmaklıklara kilitleyip, dalıyoruz Atatürk meydanından arka sokaklara...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdOZ7ouVBL6fzgg-ifk_eV_I4bwE8xiutI2qUohn7_679rJhh3GFOoPeww2TiHhflb9F8FYOJMQl0xij0arc5DmI4pIqMAoQbSN7HS4vinDcIg10UhhiQ3iiSHa0sQVWyeiXeu3hyJ56Y/s320/20190619_165243.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-qws0vIfPDUeSlnLgRbju5MBLg_YDi-u1N5TInvyLfzCXdNRLzMjtnrKxWd_fnjZ3nLl11o_bH0TYona45z3VB3anDVGkGOE4C0QPpQu-m_nw6pk4iZvPJ8WdJHq6nTIwdJcE6FFbz-4/s320/20190619_165329.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHl2-32Pz1zIWyBRCEMEBOpff9Kukmk5zQyUJIB432wrnYymRvArz8fSOz9djPY03W46g0oTcYjBPFEQr9Aef5_Ojxv9SpDWqdHolqXJrTWmyZl3VcL5EhKH7kX0bHnDfXYMleINhOJuU/s320/20190619_165425.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi469qs5Qa6-sopp7jPQtH7Y8eFKze-IOYRKrucz09vmiB_-m3zQfKLEGjqwcUFlUPIzq53SRTZNajUMxRWF9LOoHsjgUri-rEXbLKnnVwHrXWj0AsFSjkKSTntcdm4p3lmQdrAdH5Wh5U/s320/20190619_165557.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4Q_tpG772VRzJOl0nmMQdD_Sr2e9eUGozDp3OCL7tgl5T4_sXcWHlzqkfhTUnQ2RZ_oX-rP2g6emWBo6Ax60tIziu4E1xQXVuadKdaEdq2YRw-TNsQAqoasCy0nFAhSfjt4jXf4gbwOg/s320/20190619_170002.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/106.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/107.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/108.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/109.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/110.jpg)
10 yıl önceki tarihe tanık olmuşluğun kırık döküklüğü ile beni içlendiren, içinde yaşayanların ruhunu barındıran binaların, makyajlanmış yepyeni çehreleri ile karşılaşmak, beni şaşırtıyor açıkçası... Buraları yıllar önce benim gezdiğim, içimi burkan ve madam Eleni'nin, balıkçı Yorgo'nun, bakkal Osman amcanın doğduğu büyüdüğü yerler değildi artık... Nedense eski bir şeyin yenileştirilmesi, beni hep hüzünlendirmiştir. Çünkü o eskinin üzerinde ki yılların yaşanmışlık izlerinin, dolayısıyla ruhun yok edildiğini düşünüyorum.... Ama itiraf etmeliyim ki evlerin herbiri, birbirinden farklı renklerle çok albenili mekânlara dönüştürülmüş... Ben yine de mutluyum. Henüz iki hafta önce İstanbul'da gezdiğim Büyük, Heybeli ve Burgaz adalarının büyüsü üzerimden gitmemişken, şimdi Bozcaada'nın şiirsel güzelliği ile mest oluyorum... Adada ki gezimiz kısa sürüyor. Çünkü bir sonraki feribotla dönme ve biran önce kamp yerimize ulaşma arzusundayız. Eee. Kolay değil. İki gündür yollardayız ve çok yorgunuz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGtF1g-WWJT_xSOKyGl4lJYUET90sp2pc714zUGpOMKuZeRdCS6fKwOHrMd2ZooOn2NyVwiRVr9p_wHrWpNPbvoflbglIFx_F5bvWYmeQt7Nx38coJFI0NEWp0TN5E8OPiWo7aWRbbUls/s320/20190619_154246.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/112.jpg)
Hattı zatında düşünecek olursanız, bu gezinin normal bir gezi olmadığınıda görürsünüz. Çünkü bu gezi 50 yaşın üzerindeki iki çılgın arkadaşın, gündüz güneşin altında iki teker üzerinde kilometrelerce pedal basıp, gecelerini ise neresi denk gelirse orada çadırda geçirdiği, yorucu, yıpratıcı ve sonunu bilemedikleri bir geziydi... Ama bildikleri ve güvendikleri bir tek şey vardı... DOSTLUK...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/114.jpg)
Feribottan iner inmez, kamp yapacağımız yere doğru pedallamaya başlıyoruz. Kamp yerimiz yakın. Az önce sokaklarını gezdiğimiz Bozcaada'ya karşı, Hantepe bölgesinde bir deniz kıyısında konaklayacağız...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/116.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/117.jpg)
Saat 19;30. Geliyoruz kamp yerimize... Denizin biraz gerisinde, ağaçların altında, yakıyoruz kamp ateşimizi. Dün akşam yemeğini domates peynir ile geçiştirmiştik. Ama bugün kilometrelerce pedal basarak hem yorulmuş, hemde bayağı enerji harcamıştık. Ve canımız sıcak bişeyler yemek istiyor... Kamp alanımıza yakın bir marketten, kemiksiz tavuk but ve salatalık malzeme alıyoruz. Sonrasında tavuğu küçük parçalara ayırıp tek tek çöp şişe geçiriyoruz. Ve atıyoruz yaktığımız ateşin üzerine... Hımmm... Kulağımıza gelen cızırtılar ve burnumuza yapışan mis gibi kokularla aç olan midemiz olağanca kazıntısıyla, sabrımızı zorlamaya başlıyor. Neyseki ateşimiz harlı ve tavuklarda pişmemek için nazlanmıyor. Hemencecik kızarıveriyorlar. Ve sonrasında başlasın mide bayramı...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhE55VvO-N1aCvYjIFrAQtGLCftW0c_SRYcLSc6JSqi5cYGSqipl6Zp4hyphenhyphenGGyXFO5whgJP_Ew_Kfad_eigxbduHi53n1aSW_p4L5P6vkLArt5amzLfanr6eTQx3KYvlgHOOvpvdS1xzF2c/s320/20190619_215110.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/119.jpg)
Hava kararmaya başlıyor. Artık çadırları kurmalıyız. Ve geliyoruz yumuşacık kumları ile denizin dibine kadar. Kuruyoruz çadırlarımızı ve oturuyoruz, şıpırtılı deniz dalgalarını dinleyerek tam karşımızdaki, ışıltılı Bozcaada'nın karşısına... Bi süre en derininden, tek bir konuya bağlı kalmadan dostane sohbetler ediyoruz Suat abiyle... Ama ses tonumuz düşüyor biran. Gün boyunca 62 km pedal çevirmenin yorgunluğu üzerimizde... İyi geceler diyor, önce ben çekiliyorum çadırıma...
Çok yorgunum, uykum var ama bir türlü uyuyamıyorum... Çünkü dışarıda hemen yanıbaşımıza bir araba gelip duruyor. Eee. Ne var bunda demeyin. Adam gibi oturup, sakince sohbet edip zıkkımlansalar iyi. Yok olurmu! İlla bağır bağır konuşulacak, müziğin sesi sonuna kadar bangır bangır açılacak...Saat gecenin üçbuçuğu oluyor. Delireceğim... Dayanamıyor, çadırdan dışarı çıkıyorum. Ardımdan Suat abide çadırından çıkıyor hemen. Adamlar zil zurna sarhoş. Gece sabaha karşı. Çözüm arıyoruz. Bu saatte dalsan adamlara. Al başına belayı... Yarın bisiklet üzerinde yola çıkacağız... Adamlarla aramızdaki mesafe 20 metre var yok... Çaresiz çare arıyoruz. Yapılacak tek şey rahatsız olduğumuzu onlara belli ederek, boy göstermek... Yakıyor Suat abi sigarasını, dev gibi cüssesi ile bir kaç adım atıyor onlara doğru, bense çadırın etrafında sinirden dört dönüyor, onlara dalmanın ince hesaplarını yapıyorum... Ama durun biraz... Evet, evet işe yaradı galiba boy göstermemiz. Belkide, Suat abinin sinirle onlara doğru üflediği, sigaranın dumanından ürktüler. Suat abiyi burnundan duman çıkaran ejderhamı sandılar bilmem ama çok iyi oluyor... Haydi hoop çadırlara...İki saat olsun, uyuyalım en derininden....
3.GÜN; 20.06.2019 Perşembe...
Sabah saatler 6;15'i gösterirken uyanıyoruz... Başımın içinde sanki müzik dolabı var. O şarkıdan bu şarkıya, anlamsız nameler geçip duruyor zihnimden. Helal olsun adamlara. İçmeden sarhoş ettiler beni. Sabaha kadar bir müzikholde eğlensem ancak bu kadar olurdu...
Tek tesellimiz harika bir koydayız... Dönüyoruz yüzümüzü denize doğru, derince bir nefesle kollarımızı iki yana açıp güzelce bir geriniyoruz. Çok uyuduk ya (?) beynimize oksijen gitsinde açılalım biraz diye....
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/129.jpg)
Neyse yeni bir güne başlamanın heyecanı ile önce çadırlarımızı toplayıp, diğer eşyalarla birlikte, güzelce yüklüyoruz bisikletlerimize... Sonra ayaküstü atıştırıyoruz bişeyler...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/131.jpg)
Saat 07;50. Gitmeliyiz artık. Programımız gereği bugün Çanakkale'de olacağız... Heyecanlıyız, çünkü onlarca köyün içinden, dereleri tepeleri geçerek 120 km.den fazla yol yapmıştık. Şimdi ise Geyikli kavşağında tabelalar Çanakkale'ye 54 km kaldığını söylüyordu. Yani büyük bir aksilik çıkmaz ise bugün nihai hedefimize ulaşacaktık...
Hadi bakalım o zaman, yolcu yolunda gerek. Az laf çok pedal... Çevir, çevir...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/135.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/136.jpg)
Zeytinlikler arasından, dar ama asfalt yoldan yaklaşık bir saat sonra Bozköy'e varıyoruz. Bu köyde ilk dikkatimizi çeken şey büyükçe bir meydana sahip olması idi. Ve Türk bayrakları... Köy kahvehanesinin önünde Atatürk'ün bir sözü ve maskının hemen arkasında göndere çekili bir bayrağın yanısıra, köy çeşmeside Türk bayrağına büründürülmüş... Atasının izinde yürüyen bu tür köylerden geçince, duygularım kabarıyor, gurur duyuyorum milletim, atam ve bayrağımla....
Belki dikkatinizi çekmiştir fotoğraflardan. Bisikleti çorapsız olarak sandaletle kullanıyorum. Ama bugün sandaletlerin ayağımı vurduğunu ve su toplayan yerlerin patlayıp kanadığını görüyorum. Tuzlu terle temas eden yaralarım, çok acı veriyor. Oturuyorum çeşmenin başına, ayaklarıma pansuman yapıyorum bir güzel. Sonra üzerini kapatıp, çorap giyiyorum mecburen. Ama en azından şimdi, daha rahat pedal çevirebileceğim...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjWAsG-JAG4ryjb9zPyb1KPQSh1U-Lt39Z2hVArBRADXJwqrZcDqLEJ9BDzclX4m1m2Xtbkp9d1UlnRDoqpUzhgCX7wHTQplKiuOVoNI16bQhnz8UhV8XWxOUmCzlQnJeI3ilhoautzzE/s320/20190620_091058.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/139.jpg)
Bozköy'ün içinden vuruyoruz Mahmudiye yollarına. Mahmudiye'ye kadar, yanımızdan hiç araç geçmiyor. Sessiz ve ağaçlar içinde huzurlu bir sürüşle,.Mahmudiye'ye varıyoruz. Burasıda bayağı gelişmiş görülüyor... Köye ilk girişte bir çeşme görüyoruz. Yanıbaşında iki yaşlı adam su dolduruyorlar... Bizde sularımızı tazeleyelim diyor, selam vererek yanaşıyoruz çeşme başına. Yaşlı amcanın biri elindeki su bidonunu doldurup kenara çekilince, bizde elimizdeki şişelerle hamle ediyoruz çeşmeye, güya su dolduracağız. Ama yaptığımız hamle, gördüğümüz manzara karşısında hayal kırıklığı ile son buluyor...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVEf6yY0_3xl-CFqFzd0SBFe-ljR6Xj6WCmUxczxaXZW3g8couwsbAJYi9ceMsT2G8M0sMKSQGQJ8NDp97ES2r913viWyeMYdYpXCTH314ttgymtaQIRaHf35-4wfYSM1InyCuTdgHGlM/s320/20190620_093747.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/141.jpg)
Çünkü bu çeşme, jetonlu... Yani önce bir lira atıyorsun, ardından şişeni dolduruyorsun. Kırk yıl düşünsem, bir köyde böyle bişey göreceğim, asla aklıma gelmezdi... Hey gidi gözünü sevdiğimin, binbir pınarlı Kazdağları.... Gelde şimdi yaşadığın yeri sevme, özleme... Neyse, alacağımız yarım litre su. Sağolsun çeşme başındaki amcalardan biri hemen duruma müdahale edip, kendi hakkı olan sudan şişelerimizi doldurmamız için ısrar ediyor... Bizde teşekkür ve iyi temennilerle suyumuzu doldurup, yol tarifide alarak ayrılıyoruz yanlarından...
Bir süre daha sakin köy yollarında pedallıyoruz. Ve beklediğimiz an geliyor... Yaklaşık Ezine'nin 20 km berisinden, çıkıyoruz İzmir Çanakkale oto yoluna... Yanımızdan son sürat geçen araçların içinde, şimdi daha dikkatli olmalıyız... Hava o kadar sıcak ki asfaltın sıcaklığıda yüzümüze vurunca, tişörtlerimizi komple çıkarıyoruz üzerimizden...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/145.jpg)
Troya yol ayrımından sonra sürekli rampa iniş ve çıkışlarıyla ilerlemeye çalışıyor, sık sık molalarla susuzluğumuzu gidermeye çalışıyoruz. Bugün gerçekten hava çook sıcak. Tek yaptığımız şey pedal çevirmek... Biran önce Çanakkale'ye varmaktan başka birşey düşünmüyoruz. Bir süre sonra şehrin ismini gösteren tabelayı görünce, seviniyoruz ikimizde... Önce Kepez'i geçiyor, Tıp Fakültesinin önündeki kavşaktan giriyoruz şehir merkezine giden yola... Bir süre dolambaçlı ve kalabalık caddelerde pedal bastıktan sonra, nihayet şehrin göbeğine geliyoruz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8dIWxWMdFpgxehVte1hGFywrzCaF02G1SwYfZA2JarVITVCP3MZfB8N70FC6T0rDfvVqla2LiCuzznrHlWPCjfTtHZP9f3RDxA3x8yMSzgbLHtqssLsmEgdstM4-uzZl9sssE4B2H4fs/s320/20190620_132929.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjru43aYjnpDEBpYraWIBQmAUj8tOsoV8631o12MVo1hm1jQfyzJyuleLaEgaljCX7FYq02xFykubmZx3g-gLgolub9NIEtQqxzjSv6jCOtPLcywa0ASKQakvj8x8IQiUcoicGzixA_MSk/s320/20190620_132958.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRl3yBMZeHtdaBor8ZcQiBXAXKhJJtkFkghu_QcGpASonMwzy_i2vBbZhwFdkt32PIpDHdfDwjMB5eLwlr9E-jdi8JLVdjS_bwbMSON9HO0IGu7dZpkYG3daVKko86BIM75QMmJ04ECMc/s320/20190620_143353.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/147.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/148.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/149.jpg)
Saat 13;30. İlk işimiz Suat abinin sahildeki Truva Atı ile fotoğraf çektirme arzusunu, yerine getirmek oluyor... Sonra ben düşüyorum bisiklet tamircisi derdine. Tam 120 km.dir kırık sele ile bisiklet kullanıyorum. Ve şimdi bir o kadar daha yolumuz var. Ve ben bu şekilde yola çıkmak istemiyorum... Soruyor, soruşturuyor zor bela Küçüksanayi Sitesinde bir bisikletçi buluyoruz... Neyse ki işimiz rast gidiyor da istediğim seleyi alıp taktırıyorum. Diğer eksiklikleride giderdikten sonra gönül rahatlığı ile koyuluyoruz dönüş yoluna...
Bu arada şunu söylemeliyim ki Çanakkale'yi öyle teferruatlıca gezmiyoruz. Bisiklet tamircisi ararken ne gördüysek, ne gezdiysek o...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/151.jpg)
Aslında programa göre bugün ya Kepez yada Güzelyalı'da konaklamayı düşünüyorduk. Ama saate baktığımızda, gün batımına neredeyse altı saat vardı. Ani bir kararla dönüşe geçmeyi ve konaklayacağımız yeri de dönüş yolu üzerinde, gözümüze kestirdiğimiz bir yerde yapmaya karar veriyoruz... Hava o kadar sıcak ki. Birde gelirken rampa aşağı indiğimiz yollar, şimdi tam tersine, bitmeyen zorlu tırmanışa dönüyor...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/153.jpg)
Eh! İşte şartlar böyle oluncada, yol kenarında gördüğümüz her gölgelikte bir kaç dakikalık molalarla, kendimize gelmeye çalışıyoruz... Suat abinin bugün içtiği ayranın, suyun haddi hesabı yok. Ama yinede sıcaktan neredeyse çıldıracak gibi. Yani anlayacağınız bir çeşme başı bulup biran önce serinlemeliyiz...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/155.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/156.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/157.jpg)
Saat 17;50. Yaşasın! Troya Antik Kent girişini bir kaç km geçince hemen sağda, küçük bir çamlık ve çeşme görüyoruz. Hoop... Mola...
Çanakkale'den beri yaklaşık 27 km yol almışız. Bugün için toplamda, 80 km boyunca pedal bastığımızı düşünecek olursak, mola vermenin vakti, çoktaan geldide geçti bile...
Akşam güneşinin yakıcı sıcaklığı ve günün yorgunluğu üzerimizde. Biraz olsun yatmak ve bacaklarımızı uzatarak dinlenmek istiyoruz... Bu akşam yemek yiyemeyeceğiz. Çünkü yanımızda form bisküviden başka bir şey yok. Açıkçası bunu da pek önemsemiyoruz. Şu anda önemsediğimiz tek şey, su içmek ve bir ağaç gölgesinde boylu boyunca uzanmak...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ0qzCKjERkITrClSL-20kBTGwxNdTumb1OAGL4drrNEyMIDIIq6oyb1XItVap2SWktjvMvi0gnkOLB_7hgsWoJ1fCAwt_CEJglaFMKYlO7710XN44UeD0KQVmfwTda4cz5xqSyfq9aGs/s320/20190620_182908.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmrNr2W2u3S-56fZz5U92ULzgl2P1tgH0XY-fvEGjJwOx7fI9LIysQV-yYCv6P8Nb_G0dB9SFV4YEc9x9ujd_XXUR_cIUu4lTsDycRF6uzcxvnT537oGiqGtglDm_nWUsdsUc1v2e6gWA/s320/20190620_192328.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/163.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072147_217/164.jpg)
Kuruyoruz hemen çadırlarımızı ve ben kendimi hemen içine atıyorum. Ve daha yere uzanır uzanmaz, gözlerim kapanıyor... Taa ki telefonumun zili çalıncaya kadar, bir saattir mışıl mışıl uyuyorum... Dün geceki uykusuzluk ve gün boyunca bisiklet üzerinde ki yorgunluktan sonra, bu bir saatlik uyku, ilaç gibi geliyor bana... Uykumu almış olarak mutlu bir şekilde çadırdan çıkıp, Suat abinin yanına geçiyorum. Oda efil efil esen rüzgara karşı, uzanmış ağaçların altına. Benim geldiğimi görünce kalkıyor. Sohbet ediyoruz, akşam yemeği niyetine form bisküvilerimizi kemirirken... Bugünkü kamp yerimiz otoyolun yanıbaşında. Gelen geçen arabaların sesinden başka bizi rahatsız edecek hiç bişey yok. Konuyu Suat abiye açıyorum, oda gülümseyerek he vallaha, diyor. Neydi, dün geceki sarhoşlar vede bangır bangır uyutmayan müzik...
4.GÜN; 21.06.2019 Cuma...
Saat 05:00. Hava aydınlık, güneş henüz görünürlerde yok... Deyim yerindeyse "kargalar bokunu yemeden" ayaktayız... Demek ki insan uykusunu alınca, bu saatte de kalkabiliyormuş... Şunu söylemeliyim ki sabahları uyanmak için hiç alarm kurmadık. Biyolojik saatimiz ne dediyse o oldu. Tıpkı bu sabah olduğu gibi...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/6.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/7.jpg)
Biran önce gitmek için toplanmaya başlıyoruz. Akşam yemek yemeden yattığımız gibi bu sabah ta kahvaltı yapamadan yola çıkacağız. Ama dert etmiyoruz, çünkü Ezine'ye çok az yolumuz var...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/9.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/10.jpg)
Saat 06;30. Çıkıyoruz tekrar asfalt yollara. Güneş doğmaya, gölgelerimizi yollara yansıtmaya başlıyor... Güneşin yakıcı sıcaklığı bastırıncaya kadar, alabildiğimiz kadar yol almak istiyoruz. Burada yollar dümdüz, bastıkça basıyoruz pedala. Şimdi Suat abi önde ben arkada, salıyoruz bisikletlerimizi rampa aşağı... Hızlandıkça hızlanıyor, bisiklet. Hızlandıkça yüzümüzü yalayıp geçen rüzgar, kulaklarımızda ıslık çalıyor... Yüzümüzde tebessüm, yüreğimizde seviç... Ama her şey biranda oluyor!..
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg60j5hh3EK1own-3wnfRxbmOlLphsSLKrD-1ukO3BlYK_-_m-j3JmH6w03iwUkudrsil9BoskoFhe7xd7qNM-NuRrG0DWKq1G42-6qB7Nh-68rkGx5LROAcKvHOm9r3FqzI2SKgtFEQjA/s320/20190621_072643.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/12.jpg)
Ve birden hemen yanıbaşımda bomba atılmış gibi; "Gümmm!" diye bir sesle birlikte, sağımdan solumdan geçen şaralpnel parçaları ile hızla giden bisikletin üzerinde, donup kalıyorum adeta... Her şey saniyeler içinde oluyor. Frenlere dokunuyorum yavaş yavaş. Yanımdan hızla geçip biraz ileride duran kamyondan, bir adam iniyor ve bana doğru gelmeye başlıyor... Suat abiyide uzaktan bisikletin üzerinde görüyorum. Görünüşe göre herkes iyiydi. Yanıma gelen kamyonun şoförü, geçmiş olsun diyor bana, bende ona. Patlayan lastik üç beş parçaya ayrılmış, hızla etrafa savrulmuştu. Bir kaç parçasıda, benim sağımdan solumdan geçmişti... Bu parçalardan birinin, hızla bana vurduğunu düşünün... Çook ucuz atlatılmış bir kazaydı... Düşünün ki, patlayan lastiğin fotoğrafını çekmediğimi, çook sonra farkediyorum...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy5Sq-cUr_TWrIcsMPMSrGa2SkRFOgD_IEwulg6rmiD9ngMA0xHAlUbtdpYVNXOlG-MqbJvqdFGWqCEHStUsd48TqZJSYaHBu2vDzD1h5hU87lNM1fkFcC8SSAaPDyTJE-kVFvReRpppM/s320/20190621_082326.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKCJDI9p6IPE01wItaxwS0Z2FLYbPMgdnprgEnLUqFdCfiwwqEt3dcsQiMDGIwL3IMJsJ_zI1gBsQSAPPA4mv73Cqr7_qmOEoZSMFhfQLp_vFjlCtKZqaI8g8QrCczUzFjjyjb5g4gOwI/s320/20190621_082651.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3PlGHGVDxyolbPFJqSi1zs4w4P3wz-uJZh8-tGk-QMJtX-GPjvDx4nT082h75TiiSQOEroggA7V09T03keWKTySa_AtC8pQLkpExEE4BwXFu8aNvhya9ez2MN_zZK-CDqU54I4F2f0j4/s320/20190621_082703.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/14.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/15.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/16.jpg)
Saat 08;30. Ezine'ye giriyoruz. Yol kenarındaki Çanakkale kahramanı Yahya Çavuşu selamlayıp, şehir merkezine girmeden hemen köşedeki çorbacıya çöküyoruz... Bugün kahvaltıda midemize sıcak ve sulu bişeyler girsin istiyoruz. Suat abi işkembe, ben ise ilaç niyetine kelle paça söylüyorum... Çivi çiviyi söker misali sıcacık çorbalar, bütün hararetimizi alıp, canlandırıyor bizi...
Aslında bugünkü programımızda, eşlerimizle Kadırga Koyu'nda buluşup, bir gece daha kamp yapmak vardı... Ama eşlerimiz, bizim çok yorgun olacağımızı düşünerek gelmekten vazgeçtiklerini bildiriyorlar bize... Tabi bu gelişme bizim bugünkü rotamızıda değişikliğe uğratıyor. Eh haliyle, eğer bugün Kadırga Koyu'na girmez isek katedeceğimiz yol kısalıyor. Ama direkt Akçay-Gömeç'e gitmeye kalkar isekte programın bir gün önüne geçeceğimiz için bugün katedeceğimiz mesafe de artacaktı... Suat abiyle tartışıyoruz aramızda, ne yapalım diye... En sonunda gidebildiğimiz kadar gitmeye ve gerekirse Küçükkuyu veya Altınoluk'ta kamp yapmaya karar veriyoruz... Haydi bakalım, o zaman; "At biiin!"
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzhE-qKFDGq9EL_0bybhrGd64MGQlZnJgco3VPg5z7STOM6q8lhrcjqGEL89cxR4BRdnMxCTkSGHwF2l1pWZIXFdRTOIcP6e0-D99aD7byGKnGDG3XboMbiRlVHANmWlAA_2lxqN_uqzo/s320/20190621_130023.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFzLRqWoIu8AjXqYnV6BhEjSL43HezCFbDIHjZyRUf9Hpe8OcmsCXSf7Uu3r5Nwv1Xwc8TvdKusQ_VCspWIBAAMceDXUfmUgl15hHxZKFXYdgv_lGBjWEieQ1SYHHcFywU0ym3oziaP-w/s320/20190621_123044.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5OHUdFJFfUSirmbLdCAP3Ro-HKTzRzcpJTDJ9EZWZWZw-6hRs5ApxborqDORhHzeLF1NZI4bYXgi_AVdRF1kkCEdIFAbfaD1eBxp6Ec6215BE5Z93wG_YEOLm6NvYaLocm_T5_0352eE/s320/20190621_122206.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/19.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/20.jpg)
Hava daha sıcaklaşıyor, eriyen asfalt bisikletlerimizin lastiklerine yapışmaya başlıyor... Ayvacık yol ayrımını, geçip tünel yapım çalışmalarının olduğu yere geliyoruz. Burada yol çok dar. Yanımızdan gelen geçen kamyonlar, otomobiller neredeyse bize sürtünerek, geçiyorlar. Korkuyoruz. Yol zaten rampa. İniyoruz hemen bisikletlerimizden, başlıyoruz yürümeye...Nusratlı köyüne gelene kadar, rampa inişlerde bisiklet üzerinde, rampa çıkışlarda yürüyerek yolları bitirmeye çalışıyoruz... Nusratlı Köyü civarında yol kenarındaki işletmelerde, biraz mola veriyoruz. İyikide veriyoruz, yoksa bu sıcakta ilerlemek mümkün değil... Suat abi çay içerken, ben meyve yemeyi tercih ediyorum. Bu arada yan masaya gelenlerin, merak içinde bisiklet turumuza dair sorularını cevaplıyoruz. Çaylar bitince kalkıyoruz yeniden... Ve bisikletlerimizi alıp, insanların garip bakışları altında tekrar düşüyoruz yollara...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKHncIk3yEEDFLh1NOTgqrO1qMJ5eXTZMI4K2ShusAaShPwMK5yTQ9zQYUD86Vyjhc3DHdC5qZ47ZyiP8Go4ttPPVSsqAJzui4-nN9K_HrnaTUeKbRl9gdz8BDWqyFOe15V6JfgwBEb4Q/s320/20190621_125846.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/22.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/23.jpg)
Nusratlı Köyünü geçince, artık inişler başlıyor. Kıvrıla kıvrıla keskin virajlı, sert inişli yollarda pedal basmadan salıyoruz bisikletlerimizi aşağıya doğru. Artık Küçükkuyu'ya kadar pedal basmak yok, sadece frenler... Öyle hızlanıyoruz ki bazen, bizi tutabilene aşk olsun. Keskin virajlarda frenler bir tutmayıverse, kendimizi havada uçarak taaa denizin içinde bulmamak işten bile değil...
Saat 13;30. Neyseki, çok şükür! Kazasız belasız iniyoruz düzlüğe. Giriyoruz Küçükkuyu'ya...
Suat abi yolumuzun üzerindeki bir otelde tatile gelen, eski bir dostuna uğramak istiyor. Uğruyoruz. Yarım saate yakın anılarını tazeleyip, hasretlik gideriyorlar. Ne güzel şeymiş; insanın geçmişine, anılarına şahit, acısını tatlısını bilen bir dostunun olması...
Altınoluk tabelasını görüyoruz. Artık Çanakkale'den Balıkesir'e giriyoruz. Finişe yaklaşan bir yarışçı psikolojisi ile pedallara basdıkça basıyor, biran önce evime kavuşmayı hayal ediyorum... Artık terden yapış yapışız... Suat abi yol boyunca sağımızda gördüğümüz turkuaz renkli denize girme arzusunda olduğunu söylüyor. Hay, hay diyorum. Ama biraz daha ileride deyip, tekrar basıyoruz pedallara... Ve bir süre sonra giriyoruz zeytinlikler arasından yazlık sitelerin içine, geliyoruz denizin kenarına... Ve duraksamaksızın dalıyoruz denizin ılık ama yinede ferahlatan sularına...
Serinlemiş olarak biniyoruz tekrar bisikletlerimize. Akçay'a, evime 5 km var yok... Saat 16;15. Güre'yi geçip arka sokaklardan evime geldiğimde, gün daha bitmemişti...
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_190626_072355_766/33.jpg)
Giriyoruz siteye, eşlerimizin sevinç içindeki karşılamaları eşliğinde... Geçiyoruz balkona, buz gibi karpuzları mideye indiriyoruz hemen... Sonra kalkıyorlar dostlarımız. Onların biraz daha yolu var... Bugün tamı tamına 98 km pedal basmışız... Gayri Suat abinin daha pedal basacak hali yok. Bisikletin ön tekerini söküyor, küçültüyoruz hacmini ve atıyoruz arabanın arkasına... Ve uğurluyoruz, güzel temennilerle dostlarımızı...
SON SÖZ...
Evet. Biliyorum çok uzun bir yazı oldu. Emin olun bir çok detayada girmedim. Ama geceli gündüzlü tam dört gün, başka nasıl kısa anlatılırdı, bilemiyorum...
Bisiklet üzerindeki bu gezinin, hem yol arkadaşım hemde benim için fiziksel ve mental olarak çok ekstrem bir deneyim olduğunu bilmelisiniz öncelikle... Bunun yanında, dört günlük bu minimal yaşam içinde; tarif edilemez bir huzur ve mutluluğu bulduğumuzuda... Ve bilmeniz gereken en önemlisi şey ise dostum diyerek yola çıktığınız arkadaşınız hakkında, yanılmamış olduğunuzun haklı gururu...
Bisiklet üzerinde geçirilen dört gün ve 300 km boyunca yanımda pedallayan, dostluğu ve arkadaşlığı ile bana abilik yapan Suat Yalıç'a, güler yüzleri ile desteklerini hiçbir zaman üzerimizden eksik etmeyen kıymetli eşlerimiz Songül Yalıç ve Hazan Turan'a sonsuz minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum...
Murat Turan -2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder