İzleyiciler

12 Ocak 2020 Pazar

BATA ÇIKA AYIGEDİĞİ (10.01.2020)



BATA ÇIKA AYIGEDİĞİ (10.01.2020)

Biliyorum uzun zaman oldu yazmayalı. Bıçak gibi kesip attım; yazmayı çizmeyi, dağları ormanları dere tepe gezip fotoğraf çekmeyi... Neden diyorsunuz, haklı olarak.. Öyle ya neden!!! Neden birdenbire bıraktın o çok sevdiğin dağları, ormanları ve de bizleri... Elbetteki bir nedeni vardı bunların... Merak etmeyin, yeri geldikçe tabiki bunları sizlerle paylaşacağım. Ama şimdi isterseniz bu konulara hiç girmeden, bıraktığımız yerden tekrar başlayalım. Ha, ne dersiniz... Hadi bakalım o zaman...

Eveeet!.. Dağlara kar yağalı tam bir hafta oldu. Bilenleriniz bilir, evim Kazdağlarının hemen eteğindedir. Dağların beyazı tüm soğuğunu üzerimize salarken, yüreğimizede ateşi çakıyor bugünlerde. Her gün uzaktan uzağa bakar olduğum Kazdağı bizi çağırıyor belliki... Konuyu hemen aile dostlarımız Suat ve Songül çiftine açıyorum... Gelirlerse beraber, kararlıyım; gelmezlerse tek başıma gideceğim... Gelmezler mi! Dünden razı Suat abi. Konuşuyoruz hemen ne yapacağımızı ne edeceğimizi. Yürüyeceğimiz parkuru ve gününü kararlaştırıp, dağlara ve patikalara kavuşacak olmanın heyecanı ile başlıyoruz beklemeye...




10.01.2020 Cuma...
Sabah erkenden kalkıyoruz her zamanki gibi. Hazan hanım binbir işinin arasında dün gece hazırladığı atıştırmalıkları çantaya yerleştirirken, bir taraftanda kızımız için kahvaltı hazırlığına girişiyor... Hep beraber bişeyler yiyip çıkıyoruz evden. Önce kızımızı okuluna bırakıyor, ardından köye geçiyoruz... Çünkü sorumluluklarımız, her sabah dörtgözle yolumuzu bekleyen dostlarımız var bizim... Köye varır varmaz tavuk, kaz ve ördeklerin yem ve sularını veriyoruz. Köpeklerin yemekleri ve biraz sevilmeleri derken, dün hasta olduğu için tecrit ettiğim tavuğun ilaçlarını verip, Suat Songül çifti ile buluşmak üzere hemencecik ayrılıyoruz bağevinden...

Kararlaştırdığımız saatte Edremit'ten dostlarımızıda alıp hiç duraksamadan, neşe içinde vuruyoruz Hanlar yoluna...


Çamcı köyüne kadar günlük güneşlik derken Kumlucadan itibaren hava birden bire değişiyor. Çok sürmüyor, bir kaç km sonra artık beyaza bürünmüş çam ağaçları ile beyazın güzelliği, içine alıveriyor bizi. Nasılda heyecanlanıyoruz... Sanki hemen eriyip yok olacakmış gibi biran önce inip karlara dokunmak, üzerinde yuvarlanmak hissine kapılıyoruz...




ŞEREF...
Saat 10;20. Nihayet Hanlardayız... Arabadan iner inmez Şeref karşılıyor bizi... Şaşırıyorum... Tam bir yıl oldu Şerefi görmeyeli. Şeref korkutucu iri cüssesinin aksine, insan dostu mülayim bir çoban köpeği... Onu gördüğüme çok seviniyorum. Dokunuyorum sevgiyle ona. Sonra Hazan hanımın yanına gidip, onunla tanışıyor. Ama artık başlamalıyız yürüyüşe...


Vuruyoruz karbeyaz yollara... Hava açık mı açık, gök güneş ışıltılı masmavi. Yüreklerimiz kıpır kıpır... Doğa ile kavuşmanın, dahada ötesi dostlarla birlikte olmanın sevinci var hepimizde..




Yolumuzun bu kısmı biraz rampa ama umrumuzda değil. Gelin olmuş ağaçlar arasında yürürken yapılan sıcacık dost sohbeti ile rampalar görünmez oluyor bize. Ha birde Şerefin varlığı neşemize neşe katıyor... Mutluyuz... Kâh yürüyor kâh durup fotoğraflar çekilerek, eşsiz güzellikteki manzaranın içine dahil ediyoruz cismimizi...

FOTOĞRAF BİLE ÇEKEMEDİM...
Güle oynaya çıkıyoruz Eybek yol ayrımına kadar. Karşımıza çıkan aslan yeleli bir köpeğin havlaması ile çakılı kalıyoruz yerimizde. Aslan yeleli köpeğin sahibi bir taraftan kendi köpeğini tutarken bir taraftanda bize, köpeğimizi tutmamızı sesleniyordu. Şeref bizim köpeğimiz değildi ama yinede diğer köpekle boğuşması ona zarar verebilirdi. Hemen Suat abi asılıverdi Şeref'in tasmasından. Aman Allahım Şerefi tutabilene aşkolsun. Suat abi tasmasından asıldıkça o arka iki ayağı üzerine şaha kalkarak ileri atılıyor ve boru gibi sesi ile yeri göğü inletiyordu... Tabi karşı köpekte benzer bir durumda bize karşı hamle edip duruyordu... Neyse çok sürmüyor, bağır çağır sakinleştiriyoruz, köpekleri... Ve Ayıgediğine giden ormanın içine dalıyoruz... Bu arada nasıl bir atraksiyon yaşadığımızı bu konu ile ilgili hiç fotoğraf çekemememden varın siz düşünün...




MUTSUZLARA MUTLULUK....
Her neyse buraya kadar çok iyi de şimdide yol iz yok... Her yer bembeyaz... Greyder şu anda bulunduğumuz Eybek yol ayrım tabelasına kadar açmış, ama sonrası yok... Ormanda o kadar kar varki, anlatamam. Birde rüzgarın etkisi ile kar tepecikleri oluşmuş, yeryüzü şekli tamamen değişmiş. Yer yer kar kalınlığı 1,5 metreye ulaşıyor, nereye nasıl basacağınızı bilemiyorsunuz... Bu yoldan defalarca gitmeme rağmen şimdi ortada yol diye bişey kalmamış... Burası benim Kazdağı ormanlarının, en sevdiğim yeridir... Ümitsizlere ümit, mutsuzlara mutluluk, karamsarlara aydınlık veren "iyi ruhlar ormanıdır" burası...





TEK SIRA...
Dönmeyi asla düşünmüyoruz. Bakınıyorum sağa sola ve çok sürmüyor buluyorum Kızılçamlar arasından uzanan, karlar altında kalan patika yolu... Düşüyoruz tekrar yola. Ama artık yan yana yürümek mümkün değil. Artık tek sıra halindeyiz. Önde giden bata çıka iz açıyor, arkadan gelenler ise önde gidenin ayak izlerine basarak ilerliyor... Önde gitmek, karda ilerlemek gerçekten çook yorucu. Ama olsun hiçte şikayetçi değiliz. Hepimizde sonsuz bir gülümseme ve mutluluk var...






Sık sık duruyoruz. Hem sohbet ediyor hemde etrafımızdaki büyülü beyazı doya doya içimize çekiyor, beynimize nakşediyoruz...
Doğa bir ressamın fırçasından çıkmış gibi sanatsal figürlere bürünmüş... Her şey olağanüstü güzel. Mutluyuz. Şeref'te çok mutlu... Koşturup duruyor, sonra yanımıza gelip onu sevmemizi istiyor...


Bunca kara rağmen hava oldukça sıcak. Rüzgâr yok, ağaçlar arasından süzülen güneş ışınları ile içimiz ısınıyor... Ama yol yok, iz yok. Diz boyu kar içinde bata çıka ilerlemek hanımları biraz yoruyor... Dolayısıyla biraz oflamalar ve puflamalar... Şeref ise bizi çoktan bırakıp geri dönüşe geçti. Açıkcası hiç insan izi olmayan bu güzelliğin içinde olmak beni son derece mutlu etsede, planlarda değişikliğe gidiyoruz... Döşemedere Şelalesi diye çıkılan yolu Ayıgediği'nde tamamlama kararı alıyoruz...
Delilikte bir yere kadar yani...


Ayıgediği'ne çok az kaldı. Hazan hanımda çok mu çok yoruldu. Arkadaşlarıma yavaşlamalarını söyleyerek, ben biraz daha hızlanıyorum. Bizimkiler gelene kadar ateşi yakmak, çay suyunu koymak niyetindeyim...





AYIGEDİĞİ BÖLGESİ...
Saat 12;30. Çeşme başındayız...
Ateş yakacağım. Kazıyorum karı kazabildiğim kadar. Ama nafile toprağa ulaşamıyorum. Diziyorum kazdığım yere çevreden topladığım ağaç dallarını, sonra üzerine çantamızda getirdiğimiz kuru odunları koyup çakıyoruz ateşi. Aslında hava ateş istemeyecek kadar sıcak ama sucuk pişirmeli çay içmeliyiz... Öylede yapıyoruz yiyor içiyoruz. Hazan hanımın enfes kurabiyelerine sohbetimizi katık edip, veriyoruz sohbetin gözüne... Öyleki vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyoruz... İnsanın kafa dengi arkadaşı olunca saatler su olup akıyor...





YAVAŞ...
Ve saatler 14;15'i gösteriyor. Artık gitmeliyiz... Toparlanıyoruz hızlıca... Ve düşüyoruz dönüş yoluna... Dönüşümüz pek bi hızlı oluyor. Hem rampa aşağı hem de gelirken karda açtığımız izler daha hızlı yürümemizi sağlıyor... Ama bu tempo Hazan hanımı yormuş olacak ki burnundan soluyarak, önden giden ben denize sürekli sitemkar kelimelerle, yavaşlamam konusunda sataşıyor... Haklıda... Bu arada ağaçların üzerindeki karlar güneşle birlikte şıpır şıpır yağmur olup tepemize damlıyor... Dursan ıslanıyorsun, yürüsen fırça yiyorsun...





BU YOL...
Sık sık verilen ayak üstü molaları ile nihayet geliyoruz "iyi ruhlar ormanına". Artık düzlükteyiz. Yolumuz izimiz belli. Kızılçamlar içinden Hanlara kadar inen bu yolu, oldum olası sevmişimdir... Yazı başka, kışı bambaşkadır bu yolun... Bi kere kuşu, kuş cıvıltısı hiç eksik olmaz buranın. Burada gökyüzü daha mavidir mesela. Ağaçları daha intizamlı daha süslüdür buranın. Yolu yokuş olsada çıkana hissettirmez yokuş olduğunu, ineni de zevke sefa, salına salına indirir Hanlara... İşte bundandır bu yolu sevmelerim...



Saat 16;00. Salına salına indiğimiz yolun, sonundayız işte... Herkes çok mutlu... Biniyoruz arabamıza. Rüya gibi geçirilen bir günün sarhoşluğu ile gelecek haftanın programını yapıyoruz yol boyunca... Ve sevgili aile dostlarımızla vedalaşıp, ayrılıyoruz Edremit'te...


SON SÖZ...
Bugün kar kış demeden eşlerimizide alıp, kendimizi Kazdağlarının en derin ormanlarına atıverdik... Hayatı boyunca her daim tedbirli olmayı ilke edinip, öngörülü hareket eden bendeniz için inanılmaz bir olaydı bu... Şimdi düşünüyorum da eşimi; bu kar kış günü yabanıl hayatın tam orta göbeğindeki Ayıgediği'ne ve hatta Döşemedere'ye götürecek kadar gözüdönmüşlükte neyin nesiydi... Normal şartlarda bana böyle birşey deseler; bunun bir delilik olduğunu söyler, aslada eşimi götürmezdim oralara ... Çünkü istisnasız bu bölgeye yaptığım daha önceki yürüyüşlerimin tamamında bir Ayı emaresi gördüğümü itiraf etmeliyim sizlere... Eee!.. Neydi beni veya bizi bu çılgınlığa iten...

Şimdi içinizden munzurluk yapıp , "Abi sen hanımdan kurtulmaya çalışıyor olmayasın sakın" diye geçiriyor olabilirsiniz...

Hayır be dostlarım, hayır. Emin olun ki hayır. Beni bu deliliğe iten bilesiniz ki sevgiden başka bişey değildir. Doğa sevgisi, arkadaş sevgisi ve her şeyden önemlisi de hayatımı paylaştığım eş sevgisi... Onunla zoru başarmak, zevk aldığımız şeyleri birlikte yapabilmek ne büyük mutluluktur bilirmisiniz. Nerden bileceksiniz ki...

İşte onun içindirki bugünkü parkuru bir çok defa yürümeme rağmen, yanımda bulunan dostlarım ve eşimden ötürü unutulmazların arasına koyuyorum... Ve tüm güçlüklere rağmen gözlerini gözlerimden biran olsun ayırmadan, çook zorlanmasına rağmen hiç sızlanmadan ayak izlerimi takip eden sevgili eşim Hazan hanıma ve kıymetli dostlarımız Songül ve Suat Yalıç ailesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum...

Not: Bu yazıda kullanılan toplam 32 adet fotoğraf'tan 5 ve 18'inci fotoğrafın çekimi Hazan Turan'a, 21'inci fotoğrafın çekimi ise Suat Yalıç'a ait olup, diğer çekimlerin tamamı bana aittir.

Murat Turan - 2020

10 yorum:

  1. Sevdanur Koruk12 Ocak 2020 11:47

    Harika bir gezi ve yazı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevdanur Konuk hanım, beğeninize çok teşekkür ederim...

      Sil
  2. Saadettin Lahze12 Ocak 2020 11:48

    Hanımların azmi takdire şayan. Tebrikler enfes yazınız için ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saadettin Lahze bey, kesinlikle hanımlar olağanüstü performans gösterdiler. Yazımı beğenip yaptığınız güzel yorum için çok teşekkür ediyorum...

      Sil
  3. Mehmet Güven12 Ocak 2020 12:11

    Klavuz yada rehber yardımı alabilirmiyiz.Burdur'dan arkadaşlarla seminer toplantımız var gelince zamanı değerlendirme açısından.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet Güven bey, maalesef rehberlik yapmıyorum. Ama buraya geliş zamanınız benim programıma uyarsa seve seve bir gün sizlere yardımcı olurum... İlginiz için teşekkür eder, esenlikler dilerim...

      Sil
  4. Adem küçük22 Ocak 2020 09:44

    Takip ettiğim bloggerlardan farklisiniz duygularınızı gitmiş olduğunuz rotayla süslüyorsunuz.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adem Küçük bey, güzel yorum ve tebrikiniz için çok teşekkür ederim... Başka yazılarımda görüşmek üzere esen kalın...

      Sil
  5. Sevgi Alemdar22 Ocak 2020 09:46

    Canım vatanımın bu güzel köşesini tanıttığınız bizede bu güzel duygulari yaşattığınız için saolun

    YanıtlaSil
  6. Sevgi Alemdar hanım, beni okuyup bu güzel yorumu yaptığınız içinde ben sizlere teşekkür ederim. Sağolun varolun, takipte kalın...

    YanıtlaSil