İzleyiciler

9 Eylül 2018 Pazar

YAVRU VATAN KIBRIS (03-07 Eylül 2018)




YAVRU VATAN KIBRIS (03-07 Eylül 2018)

1.GÜN; 03.09.2018
Sabah 07;00'da uyanıyorum. Güverteye çıkıyorum. Ilıman bir hava var. Deniz hafif çalkantılı masmavi rengiyle, uçsuz bucaksız görünüyor. Derin derin nefes alıp verdim. Tekrar içeri girdim. Gözlerimi öylesine kapattım...


Saat 08;30. Gemi'de hareketlilik var. Eşimde uyandı, beraber tekrar dışarı çıkıyoruz. Ve karşımızda, 'Beş Parmak Dağları.' İşte Kıbrıs.

Saat 09;00 Gemi limana yanaşıyor. Yine curcunalı bir insan güruhu, başı sonu belli olmayan sıra, gürültü patırtı içinde pasaport kontrol ve gümrük işlemleri derken, kendimizi dışarı zor atıyoruz...

"ABİ, TAKSİYİ SEN KULLANCAN HERALDE"...
Ve hemen solumuzda kalan, taksi durağında buluyoruz kendimizi. Bavulları bagaja yükleyip, bizimkileri arka koltuğa yerleştirdikten sonra bende doğal olarak elimi sağ ön kapıya atıyorum. Ve birden duraktan bir ses " Abi, taksiyi sen kullancan heralde". Ama ben kapıyı açıp, direksiyonu önümde görünceye dek algılayamamıştım, ne dediğini. İşte Kıbrıs'tayız, ne diyeyim. Bakalım, daha hangi İngiliz uygulamaları ile karşılaşacağız. Hoş bu konuyu da; yani İngilizlerden kalma uygulamalara hâlâ neden devam edildiğinide, bir türlü anlayabilmiş değilim ya...


Saatler 11;30'u gösterirken konaklayacağımız tesise gelmiş, oda giriş işlemlerini yapmış ve yorgunluk kahvesi içmeye başlamıştık.


ŞEHRİ BİR KOKLAYALIM BAKALIM...
Odamıza yerleştik, öğlen yemeğimizi yedik ve öncelikli bir kaç ihtiyacımızı karşılamak için daldık hiç tanımadığımız, şehrin sokaklarına. Bizim için iletişim önemliydi. İlk iş olarak bir Gsm firmasına giderek, Kıbrıs'ta makul ücretlendirmelerle kullanabileceğimiz, internet ağırlıklı bir telefon hattı satın aldık. Bizim için internet önemliydi. Çünkü cep telefonumuz bizim hem gezi rehberimiz, hem navigasyonumuz olacaktı...


Çarşı pazar gezdik bir süre daha, aldık bir kaç parça bişeyler ve döndük otelimize. Hava çok sıcak, dünden kalma yorgunluk devam ediyor. Uzanıyoruz yataklarımıza, takii saatler 18;30'u gösterene kadar...




GİRNE KALESİNİ, GECE GÖRMEK İSTİYORUZ...
Üzerimizi değişip, hemen dışarı çıkıyoruz. Önce güzel bir akşam yemeği ve ardından tekrar atıyoruz kendimizi şehrin sokaklarına. Bu sefer nereye gideceğimizi biliyoruz. Girne Kalesi. Buraya, yarında geleceğiz ama önce, gece ışıklar içinde görmek istiyoruz. Binbir ışıklı Casinoların arasından, sahilden yürüyor antik limana geliyoruz. İstanbul Galata'yı andıran restoran ve kafe'lerin içinden geçip, devasa duvarlarına vuran sarı ışıklar altında büyüleyici bir güzelliğe dönüşen, Girne Kale'siyle karşılaşıyoruz. Etrafında dolaşıp, bir iki fotoğraf çekiliyor ve geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz...





2.GÜN; 04.09.2018 BUGÜN, GİRNE'Yİ GEZECEĞİZ...
Kahvaltı, kahve derken saat 11;00'da çıktık dışarı. İlk gideceğimiz yer akşam gezdiğimiz Girne Kalesi. Yürüyerek 15 dakikada geldik Kaleye. Etrafını dört dönüyoruz, içeri giriş kapısını bulamıyoruz. En sonunda sorduk birisine. Pes vallahi. Yanından belkide dört kez geçmişiz, ama görmemişiz. Çünkü kaleye giriş için yürüyerek geldiğimiz liman tarafından, hemen sağa yukarı doğru tırmanan merdivenlerden çıkmak gerekiyormuş. Aldık biletlerimizi, girdik içeri. Kale hakkında daha önce yazılan blogları incelemiştim. Blogun birinde, kalenin çok büyük olduğunu, buranın gezilmesi için tam gün ayrılması gerektiğinden bahsediliyordu. Bakalım göreceğiz...













Kale girişten itibaren bakımlı görünüyor. İlk gezdiğimiz bölüm, girişte sol tarafta bulunan, St.George Kilisesinin olduğu bölüm oldu. Arkasından, kalenin iç bahçesine girdik ve sırasıyla; Batık gemi, Akdeniz köyü mezarlığı, Lüzinya üst ve alt kulelerini gezdik. Daha sonra bi hayli dik merdivenlerden, kale burçlarına tırmandık. Kale duvarının üstünden, burçların yanından kalenin etrafını, çepeçevre yürüdük. Denizin, limanın, ve şehrin bize sunduğu eşsiz manzaranın seyrine doya doya, bol bol fotoğraf çekildik...

Saatler 13;00'ı gösterirken çıktık kaleden. Ben tişörtümü tamamen çıkardım, kaleyi gezerken. Üçümüzde terden sırılsıklamdık. Beş dakikalık bir yürüyüş ile şehir içinde gelip, oturduk bir kafe'ye. Buz gibi maden suyu ve normal su şişelerini, ardı ardına diktik kafaya...Ohhh !.. Hayat varmış...

Saat 14;30. Biraz alışveriş, yemek ve otelde dinlenme, zamanı...

3.GÜN; 05.09.2018, ÇOK HASTAYIM...
Akşam yaptığımız plana göre, bugün Lefkoşa'ya oradanda, Güzelyurt'a geçeceğiz. Ama nerdee. İçim dışıma çıkıyor, karnımın içinde atlar tepiniyor sanki. Gece boyunca tuvaleti bekledim. Sabahı zor ettim. Halsizlik, baş ağrısı da çabası. Dün kahvaltı ve meyve dışında bişey yememiştim. Neden hasta olduğuma yorum getiremiyordum. Sabah aşağı lobiye, oradanda deniz kenarındaki bahçeye indik ailece. Bir kahve, belki mideme iyi gelirdi. Geldi kahveler. İçtim. Değişen bişey yoktu. Kendimi berbat hissediyorum. Ama bu gün ne olursa olsun, programa uymalıydık. Mucize olsun, biran önce iyileşeyim istiyorum. Hayııır, çoook kötüyüm... Bizimkileri kendi hallerine bırakıp, çaresiz odaya çıkıyor, yatağa giriyorum... Zzzzzz.....

Kapı açılıyor, eşim ve kızım içeri giriyor. Gözlerimi zor açıyorum. Yatağa gireli ne kadar oldu bilmiyorum. Saati soruyorum, 15;30 olduğunu söylüyor eşim. Başım korkunç ağrıyor, halsizim, kemiklerim sanki on yerinden kırılmış gibi. Elimi kolumu, kıpırdatacak halim yok. Sabah bir ara doktora gitsem iyi olur demiş, ama halsizlikten olsa gerek, odama çıkıp yatmayı tercih etmiştim. Ama şimdi, doktora gitmemekle hatamı etmiştim acaba. Gözlerimi kapatıyorum tekrar...

Oldu, mucize oldu... Kızım elimi tuttu, eşim ıslak mendille ateşimi düşürmeye çalıştı, zor bela bir ilaç içirdiler... Midemeye iyi gelir düşüncesi ile yağsız peynir ve Form bisküvi yedirdiler biraz. Aradan geçen birkaç saat sonra, kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım...




Saat 19;00. Ailece tekrar bir aradayız. Kendimi daha iyi hissediyorum. Dışarı çıkmak istiyorum. Çıkıyoruz, sahilden yürüyerek geliyoruz, Antik Liman ve Girne Kalesi'ne. Keman çalan, kendi kendine rap yapan, ailesiyle yürüyen, sevgilisiyle el ele gezen, sahilde oturup içkisini yudumlayan bir çok renkli kişiliklerin içinden geçiyoruz. Bol bol fotoğraf çekip, limanda oturuyoruz bir kafe'ye... Ben nane çayı söylüyorum kendime, kızım yeşil çay ve eşim her zamanki gibi Türk kahvesi. Ortam çok huzurlu. Hastalığıma çok üzülen kızım ve eşim, beni neşelendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çok güzel sohbet edip, dönüyoruz otelimize...

Umarım yarın, her şey daha iyi olur...



4. GÜN; 06.09.2018, GÜNLERDEN LEFKOŞA VE GÜZELYURT GÜNÜ...
Sabah erken kalktık. Kahvaltı kahve derken planladığımız saatte çıktık otelden.
Saat 09;00. "Ramadan Cemil Meydanı'nda" bulunan, Taksi dolmuş durağına geliyoruz. Toplu taşıma ile gideceğiz. Dolmuş taksilerin hepsi gördüğüm kadarıyla, sekiz kişilik "mercedes vito" marka...
Saat 09;20, Lefkoşa'ya hareket ediyoruz. Beşparmak dağlarını aşıp, göz açıp kapayıncaya kadar, 35 dakikada Lefkoşa'ya geliyoruz. Önce Güzelyurt'a gidiş için Çimen dolmuşlarından, saat 13;00'a yer ayırtıyoruz. Ve saat'ler 10;00'ı gösterirken, elimizde şehir gezi planı, başlıyoruz şehir turuna...













Bugün gezeceğimiz yerlerin hepsi, birbirine yakın görünüyor. Önce Girne kapısından başlıyoruz gezmeye, arkasından Tekke Şehitliği. Bu şehitlikte, Rumların 1964 yılında Ayvasıl bölgesinde yaptıkları katliam sonrası, toplu mezardan çıkartılan Türkler ile 1974 Barış Harekatında şehit olan evlatlarımız yatmakta. Şehitlerimizi yadedip, yüreğimiz buruk, ayrılıyoruz buradan. Cadde yukarı biraz ilerleyince, karşımızda Venedik Sütunu'nu görüyoruz. Karşısında Mahkemeler ve biraz ilerisinde Şehir Postanesi var. Burada bulunan bir çay bahçesinde, maden suyu ve kahve molası veriyoruz. Ve tekrar, elimizdeki şehir haritasına göre, başlıyoruz yürümeye. Demiştim ya tarihi bütün yapı ve eserler, birbirine yakın görünüyor diye. Evet, çok yakın. Hepsi hemen hemen birbirini görüyor veya aralarında bir iki sokak var. Sırasıyla içinde hediyelik eşya satış dükkanları ve bir iki kafe'nin bulunduğu Büyük Han ve Kumarcılar Hanını, sonrasında muhteşem görüntüsü ile Selimiye Camii'ni, Sultan İkinci Mahmut Kütüphanesini, Saçaklı Evi, Orta Çağ Taş Eserler Müzesini, Lüzinyan Evini ve Büyük Tarihi Türk Hamamını gezdik.




Arasta denilen sokaklarını, "Bandabulya Çarşısını" adımladık. Ara bölge de denilen, tarihi surlariçi bölgesi içinde bulunan, "Lokmacı Sınır Kapısını" gördük ve üzüldük. Niyemi üzüldük. Çünkü Rumlar, ellerini kollarını sallayarak vede gözümüzün içine bakarak Türk tarafına geçiyor; alışverişlerini yapıyor, yiyor içiyor, geziyor ve tekrar sınır kapısından geçip evlerine gidiyorlar. Aynı şekilde KKTC vatandaşlarıda, Rum kesimine vizesiz rahatlıkla geçiş yapabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları mı? Onlar için bu eylem, geçerli değil maalesef. Türk vatandaşlarının, Güney Kıbrıs’a gidebilmesi için vize alıp, Atina veya başka bir ülke üzerinden gitmesi gerekiyor...




GÜZELYURT...
Saat 13;00. "Cumhurbaşkanlığı Dairesi" karşısında bulunan, Çimen dolmuş durağından, Güzelyurt dolmuşlarına bindik. Yol boyunca çevremizi izledik. Ağaç çok az ve kıraç. Biraz içimiz daraldı, açıkcası. Güzelyurt'a yakın oluşturulan koruluklar ile şehir girişinden başlayan narenciye bahçelerini görünce, içimize bir ferahlık geldi.
Saat 13;50. Güzelyurt'tayız. Hemen dalıyoruz şehrin daracık, köhne sokaklarına. Ara sokaklarda, çoğunlukla yaya kaldırımı yok. Arabalarla, içi içe yürüyoruz. Bir süre caddeleri, sokakları öylesine adımlıyoruz. Hava sıcak, Lefkoşa'daki yoğun gezinin yorgunluğu, hala üzerimizde. Giriyoruz bir yere, bişeyler atıştırıp buz gibi içeceklerimizi içiyoruz. Tekrar çıkıyoruz şehri adımlamaya. Ama bu sefer gideceğimiz yerler belli. Yan yana bulunan, Aziz Mamas Kilisesi ve Arkeoloji Müzesi. Geziyoruz buraları, fotoğraflar çekiliyoruz her zamanki gibi. Güzelyurt Kapalı Çarşıya şöyle bir uğrayıp, geldiğimiz sokaklardan çıkıyoruz terminale...

Saat 16;00. Güzelyurt'tan ayrılma zamanı.
Dönüşümüz farklı bir güzergahtan oluyor. Araç önce, Kalkan köyünde konuşlu ODTÜ kampüsüne uğruyor. İyikide uğruyor. Çünkü ODTÜ'nün, adına yakışır bir kampüs kurduğunu görüyoruz, şaşkınlık ve takdir duygularıyla. Aracımız daha sonra Çamlıbel'ide geçerek, Beşparmak dağlarını aşıyor. Denizi görüyoruz. Sonrasında Lapta, Yeşiltepe yerleşim yerleri derken, solumuzda deniz, sağlı sollu müstakil evler, oteller, bir baktık Girne'deyiz. Haaa. Bu arada şunu söylemeliyim; Lefkoşa Güzelyurt arasında, kısmen ağaçlık alanın az ve kıraç olduğundan dem vurmuştum ya. Sözümü geri alıyorum. Çünkü dönüş yolumuz oldukça ağaçlık ve gözü okşayan yemyeşil bir tabiat manzarası sundu bize.

Saat 17;00, Girne'deyiz. "Ramadan Cemil Meydanı'nda" araçtan iniyor ve hiç oyalanmadan, otelimizin yolunu tutuyoruz...



Saat, 20;00. Akşam yemeği için sevgili kızımın ağız tadı ve hatırına bir Çin restoranına gidiyoruz. Ben elime tutuşturulan menüdeki yemeklerin adını ve tadını hiç bilmesemde, eşim ve kızım hem gelen yemeklerin lezzetinden hemde ortamdan gayet memnunlar. Yiyor çıkıyoruz. Arkasından "Kahve Deryası'nda" kahvelerimizi içip, geceyi kapatıyoruz...

5. GÜN; 07.09.2018, SON GÜNÜMÜZDE, NE YAPMALI...
Bu gece 23;30 feribotu ile Kıbrıs'tan ayrılacağız. Sabaha kadar bir deniz yolculuğu, bizi bekliyor. Yani yorulacağız. Onun için bu sabah mümkün olduğunca geç kalkıp, günün geri kalanında, Girne sokaklarında fütursuzca dolaşmayı planlıyoruz. Aslında ben, Gazimağusa'ya gitmeyi istiyordum ama, bizimkiler Girne'yi o kadar çok sevdiki...




Çıkıyoruz öğlen saatlerinde, casino'ların önünden geçip, dalıyoruz Atatürk caddesine. Oradan atlıyoruz, Ziya Rızkı caddesine. Kızıma okul çantası alacağız, girip çıkıyoruz sokak sokak mağazalara. Alacağımızı alıyoruz. Yoruluyor, acıkıyoruz. Simit dünyasının peynirli, sebzeli nefis ürünlerinin tadına bakıyor, üzerine kahvelerimizi içiyoruz.


Daha önce birkaç kez yanından geçmemize rağmen, İş Bankası'nın karşısında bulunan "Lüzinyan Dönemi Kulesini" bugün geziyoruz. Küçücük kulenin içinin, sanat galerisi olarak kullanılmakta olduğunu, görüyoruz...

Saatler 16;00'ı gösterirken, tekrar kahve molası için sahile doğru yürüyoruz.

Bu arada, kahraman Mehmetçiklerin marş sesini duyuyor, adımlarımızı hızlandırıyoruz. Sahile geldiğimizde, Askeri Bando eşliğinde Türk Askerinin, marş söylediğini görüyoruz. Şansımıza her cuma yapılan, "Bayrak Törenine" rast gelmiştik. Gururlanıyoruz. Türkiye ve KKTC bayrakları göndere çekilirken. Bizde İstiklal Marşını askerlerimizle birlikte söylüyoruz...

Saat 19;00. Kaldığımız oteldeyiz. Çantalarımızı topluyor, son hazırlıklarımızı yapıyoruz.
 

Saat 23;00. Elveda, yavru vatan Kıbrıs. Bizi misafir ettiğin için çok teşekkür ederiz. Ailece seni çook sevdik, umarım bir daha geliriz...

Teşekkür; Bu geziyi benimle paylaşan hayat arkadaşım ve bal kızım başta olmak üzere, Kıbrıs'ta limana indiğimiz andan itibaren iletişim içinde olduğumuz polisine, taksicisine, esnafına, konakladığımız Yalı Otelin çalışanlarına, yemek yediğimiz Simit Dünyasının renkli garsonlarına, kahve içtiğimiz marinadaki Harbour Cafe çalışanlarına, tarzanca anlaştığımız Çin restoranının sevimli garsonlarına, Lefkoşa'daki Çimen dolmuş çalışanlarına ve daha adını sayamadığım ama muhatap olduğum herkese, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum...

Murat Turan-2018

38 yorum:

  1. Mustafa Saraç9 Eylül 2018 20:18

    Tek kelime ile muhteşem ustam.Muğla bekleriz 👏

    YanıtlaSil
  2. Semiramis Rokluman9 Eylül 2018 20:21

    Kıbrıs ancak bu kadar hoş anlatılır tebrik ve teşekkür ederim.Girmeden selam ve saygılar 🏖🏜🏞🌞✔✔✔

    YanıtlaSil
  3. Mustafa Saraç kardeşim,teşekkürler. Umarım bir günde Muğla'ya geliriz.

    YanıtlaSil
  4. Semiramis Rokluman hanımefendi, çok teşekkür ederiz. Saygı ve selam bizden.

    YanıtlaSil
  5. Gülen Zorlu Kaptanoğlu9 Eylül 2018 20:28

    Geçen sene Yavruvatanı bende ziyaret ettim.Casinolardan uzak kalmak kaydıyla çok güzel bir tatil geçirdim o günleri tekrar yad ettim sağol yolarkadaşım.Keyifle takip ediyorum seni.

    YanıtlaSil
  6. Saime Korkmaz9 Eylül 2018 20:53

    Tebriklerrrrr olsun.Uslubunuzu çok sevdim ✍

    YanıtlaSil
  7. Yol arkadaşım Gülen Zorlu Kaptanoğlu hanım, çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. Saime Korkmaz hanım, çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  9. Serdar Köstence9 Eylül 2018 21:12

    👏

    YanıtlaSil
  10. Türkiyeyi Türkiye'den gelen kardeşlerimizi çok seviyoruzSizde bizi sevmişsinizki bu güzel yazı çıkmış ortaya.Lefkoşadan sevgiler dost.

    YanıtlaSil
  11. Meral Tercan hanım, biz Kıbrıs'ı görmeden de seviyorduk. Ama insanını tanıyınca, yavru vatan toprağını gezince bir başka sevdik. Her şey için tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
  12. Kerem Açıkgöz10 Eylül 2018 00:10

    Süper 👏

    YanıtlaSil
  13. Kerem Açıkgöz bey, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  14. Kemal Andaçoğlu10 Eylül 2018 11:23

    6 sene oldu ben hala direksiyonun sağda olmasına trafiğin akış yönüne alışamadım.Kıbrıs'ı bu kadar güzel anmanız ve anlatmanız çok güzel.Tebrikler

    YanıtlaSil
  15. Duygulandım.Başarılar dilerim.Yazı stiliniz etkileyici 😊

    YanıtlaSil
  16. Kadir Sevrenaka10 Eylül 2018 11:41

    Ailecek yine gelin Kıbrıs Kıbrısı seven anlayan bu tarzda anlatan güzel insanlara ihtiyaç duyuyor

    YanıtlaSil
  17. Hasan Hüseyin Çelik10 Eylül 2018 11:46

    Aynı güzel yazı aynı edebi dil tebrik ediyoruz

    YanıtlaSil
  18. Kemal Andaçoğlu bey, çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  19. Aylin Maksur hanım, yorumunuz için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  20. Kadir Sevrenaka bey, emin olun Yavru Vatanımıza yine geleceğiz. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  21. Hasan Hüseyin Çelik bey, yorumunuz için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  22. Ne diyebilirim ki sözün bittiği yer diyorum sadece.Her yazınızda kendinizi aşıyorsunuz.Kıbrıs'ı kaleminizden okumakta ayrıcalıklı olmamızı sağladı.Yalnız orada yaşanan Rum zülmunuda sizin bakış açınızla okumak isterdim.Ama yer vermemenizide anlıyorum.Hikaye veya kısa deneme yazılarıda bekliyorum.İzninizle size "Kalemşör dostum " demek istiyorum.Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  23. Kitabınız varmı ?

    YanıtlaSil
  24. Meryem Çalışkan10 Eylül 2018 15:04

    Yavru Vatandan Ana Vatana sevgiler güzel insan

    YanıtlaSil
  25. Etkileyici ve iz bırakır bir anlatım. BEĞENDİM

    YanıtlaSil
  26. Dilek Kapusuz hanımefendi, kıymetli yorumunuza çoook teşekkür ediyorum. Yorumunuzda belirttiğiniz temenni mesajlarını aldım. Kısmet diyelim. Sevgi ve saygı bizden.

    YanıtlaSil
  27. Salih Sekmen bey, kitabım yok maalesef...

    YanıtlaSil
  28. Meryem Çalışkan hanım, Tüm KKTC halkına sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Asıl güzel olan insan sizlersiniz...

    YanıtlaSil
  29. Poyraz Aksüt bey, çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  30. Sedat Boloğlu11 Eylül 2018 08:40

    Güzel arkadaşım okuduğumda aldığım haz için Kıbrıs'ımızı bu kadar sevdiğin ve benimsediğin için bu hislerini kağıda dökebildiğin için bunuda bize yansıtabildiğin için çok teşekkür ederim.
    Emekli Mali Müşavir Serhat Boloğlu.

    YanıtlaSil
  31. Murat Andaşlı11 Eylül 2018 09:04

    Okuduktan sonra gözlerimi kapadım ve tekrar ailenizle birlikte sanki 4.kişi gibi sizinle sizin bakış açınızla Kıbrısı bir daha turladı 5 yol önce gittiğim gezdiğim Kıbrıs Kıbrıs değilmiş.Önümüzdeki sene bir daha gitmem gerekiyor bunu anladım Süper bir yazı tebrikler

    YanıtlaSil
  32. Sedat Boloğlu bey, Asıl bana bu hisleri yaşatıp, yazıya döktüren güzel Kıbrıs ve Kıbrıs'ın insanlarına ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  33. Murat Andaşlı bey, güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Ama inanın bizimde Kıbrıs'ta gezilmedik daha çok yerimiz var. Bir defada hızlandırılmış geziden ziyade, her gidişte başka başka yerleri keşfetmek bizleri daha çok mutlu ediyor. Umarım sizde mutlu olursunuz...

    YanıtlaSil
  34. İsmet Kazın Özel13 Eylül 2018 08:40

    Gezi günlüğünüzü okudum.Yurdum insanının sizin kadar doğal anlatımlara sahip ediplere ihtiyacı var.Siz yazınki güzel vatanımızı topraklarımızı unutulan duyguları tanıyalım.En çok mucize kısmını sevdim.Sevginin gücünü ne güzel anlatmışsınız ailenize hayran kaldım.Elinizi tutan kızınıza güzel gülen vefakar eşinize hayran kaldım bunu anlatan size gıpta ile baktım.Dost gönüller zinciri oluşturacağınız yeni yazılarınızda buluşmak adına sevgi ve saygıyla.

    YanıtlaSil
  35. İsmet Kazım Özel bey, samimi ve onure edici yorumunuza çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygılar bizden.

    YanıtlaSil
  36. Süper bir yazı arkadaşım.Çok beğendik elinize sağlık kalemin hiç susmasın

    YanıtlaSil
  37. Hakan Soylu bey, çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil