İzleyiciler

5 Mart 2020 Perşembe

KAZDAĞINDA AİLECE KAMP (29.02- 01.03.2020)



KAZDAĞINDA AİLECE KAMP (29.02- 01.03.2020)

"Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır... S.Ali"


Bugünlerde nedense yaza kışa, yağmura çamura bakmadan kendimi dağlara vurmak, ormanlarında sabahlamak istiyorum. Ağaç kuytuları evim, yıldızlar yorganım olsun, gürül gürül akan bir derenin yanıbaşında uyanayım istiyorum... Açıyorum konuyu hemen eşime vede aile dostlarımıza. Meğerse, Suat abide benim gibi düşünür dururmuş bugünlerde. Onunda dağları mesken tutası gelmiş... Eşim ise dünden razı. Sen nereye ben oraya diyor. Tamam, diyorum. Oldu bu iş diyorum... Ve hemen başlıyorum planlamaya. Nereye, ne zaman, nasıl gideceğimize ve neler götüreceğimize dair...

Ne zaman gitsek; şelalesi, travertenleri ve de ne tarafa yürüseniz sizi hiç yanlız bırakmayan dereleri ile misafirini hep mutlu eden, Darıdere'ye gitmeye karar veriyoruz... Heyecanlıyız, mutluyuz, bekliyoruz...

29.02.2020 Cumartesi.
Hazan hanımın kamp heyecanı hepimizden fazlaydı sanırım. Çünkü daha günler öncesinden ne yapsam ne götürsem derdine düşüyor. Sivasın meşhur kömbesinden yapıyor, bol tereyağlı ve her katı zar gibi tel tel ayrılanından, birde yanına bomba gibi bir tatlı... Peki niye yazıyorum bunları. İşte Hazan hanımın kamp heyecanı ne seviyede bilin diye... Ama bu sabah Hazan hanımın hiç keyfi yok. Yataktan çok zor kalkıyor. Ayakta geçirilmeye çalışılan grip, nihayet dün onu yataktan çıkamaz hale getiriyor... Bir kaç kez erteleyelim diyorum. Olmaz, program ne ise o diyor. Çaresiz peki diyorum...


Ve her zamanki gibi sabah önce hayvanlarımın yanına gidiyorum. Yediriyor içiriyorum onları. Sonra gelip kızımı okuluna bırakıyor, eve dönüyorum... Hazan hanım hazırlanmış beni bekliyor. Arabayı yüklüyor, hemen çıkıyoruz evden...

Saatler 10;45'i gösterirken Gömeç'ten gelen dostlarımızla, Songül Suat Yalıç çifti ile buluşuyoruz. Ve hiç oyalanmadan, aynı hislerle atan dört doğasever yürek olarak, düşüyoruz yollara...


HAVA DURUMU ÖNEMLİ...
Altınoluk, Narlı derken çok sürmüyor kendimizi orman yollarında buluyoruz. Nasıl mutluyuz anlatamam. Sabah hasta yatağından zor bela kalkan Hazan hanım bile canlanıyor, yüzünde gülümseme konuştukça konuşuyor.



Güle oynaya, bozuk orman yollarında tıngır mıngır ilerlerken birden bire kar serpintisi başlıyor. Arabamın termometresi, dış hava sıcaklığının sıfır olduğunu söylüyor. Günlerdir, kamp yapacağımız yerin hava durumunu takip ettiğimiz için çok ciddiye almıyoruz, bu beyaz sürprizi. Aksine bu serpintiye çok seviniyor, bir kaç kare fotoğraf için duruyorum. Sonra yine neşe içinde yola devam.





Ama kar yağışı durmuyor, aksine gittikçe artıyor. Kahverengi yollar yavaş yavaş beyaza dönüyor. Neşe içinde ilerlediğimiz yollar; karlar altında gizlenmiş, taş kaya parçaları, derin çukurlar ve kaygan uçurum kenarı geçişleri ile tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Arabamın patinaj çektiği yerde durup, iniyorum. Beni geriden takip eden Suat abinin yanına gidiyorum.


Kısa bir durum değerlendirmesi yapıyoruz hemen. Ve bugün gitmek için ısrarcı davranmanın ertesi gün dönüş içinde risk olacağını düşünerek, geriye dönmeye karar veriyoruz. İster istemez moraller yerde, sevincimiz kursağımızda dönüşe geçiyoruz. Görünürde gün, daha başlamadan bitmiş görünüyordu. Ama merak etmeyin. Ne olursa olsun bugün o kamp yapılacak. Evden çıktık birkere. Hemen alternatif kamp alanlarını gözden geçiriyoruz. Çamlıbel, Manastır vadisi, Kavurmacılar, Fener, Kavlaklar derken nihayetinde iki hafta önce tekbaşıma kamp yaptığım yere gitmeye karar veriyoruz... Hoop, tekrar geliyoruz Akçay'a ve vuruyoruz Zeytinli'den Kazdağlarına...


Orman yolu ile birlikte, neşemiz tekrar yerine geliyor. Hazan hanımla konuştukça konuşuyoruz, havadan sudan. Dağlara onu anlattığım gibi en çokta dağları anlatıyorum ona...

"Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır...S.Ali"






DEĞİŞEN BİŞEY YOK..

Saat 14;15... Kamp yapacağımız yere geliyoruz. Nasılda özlemişim burayı. Halbuki daha iki hafta önce buradaydım... Değişen bişey yok. Sarmaşıklara bürünmüş koca çınar, yerli yerinde. Kardelenler hala hayatta ve çok güzeller. Gürültüyle çağıldayan derelerinde keyfi yerinde olmalı. Bizlerde mutluyuz. Hemde çook... İniyoruz hemen arabalarımızdan. Önce selamlaşıyoruz her bir çınar ve kardelenlerle...



Sonra yakılan ateş, demlenen çay ve kurulan masa... Ve sonrasında ateş başı keyif çayları elimizde, başlasın sohbet...

ATEŞ...
Vakit ilerliyor, sohbet koyulaştıkça koyulaşıyor. Ama artık kalkmalı, işe koyulmalıyız. Karanlık bastırmadan bol bol odun toplamalı, gece boyunca yanacak kütükler kesmeliyiz. Şunu bilmelisiniz ki dağda ve hele birde kış günü kamp yapıyorsanız, yapacağınız ilk iş, sabaha kadar canlı tutacağınız bir ateşinizin olmasıdır. Vahşi ormanda ateş insana güven verir, huzur verir. Çünkü ormanda ateş ruhlar için ışık, bedenler için ısı kaynağıdır...


İşte bu nedenle ateş başı keyfini yarım bırakıp, elimde balta dalıyorum ormana. Boylu boyunca devrilmiş ölü ağaçları, onlardan özür dileyerek parçalıyorum bir bir. Ve gecenin zifiri karanlığında ruhlarımıza ışık, bedenlerimize ısı verecekleri için kütükleri minnetle sırtlanıp, ateş başına taşıyorum...



OTEL KONFORU...
Gece için odunlarımız hazır. Şimdi çadırlarımızı kurmalıyız. Çadır yeri olarak ateşin tam karşısını, gürül gürül akan derenin yanıbaşındaki koca çınarın altını seçiyoruz. Ve el birliği ile iki çadırıda bir çırpıda kurup, yataklarımızı açıyoruz... Yatak deyince nasıl bir yerde yattığımızı merak edenleriniz olabilir. Onun için bu konuya da açıklık getirmek istiyorum. Bi kere öncelikle söylemeliyim ki eşlerimiz yanımızda. Yani öyle her zamanki gibi kuru, kemik gibi bir yerde yatıramazsınız onları. Bu hem bize yakışmaz, hem onlarda yatmazlar öyle matmış, kilimmiş, halıymış taş gibi sert yerde. Onu içindirki kampa hanımlar gelince işler değişiyor. Suat abi çıkarıyor çift kişilik şişme yatağı, basıyor pompayla havayı. Ve al sana mis gibi yatak... Bense neredeyse karyola konforunda ayaklı tek kişilik bir kampet kuruyorum çadırın içine. Üzerine de kat kat pofuduk battaniyeleri açıyorum. Birde yastık başucuna, al sana otellerdekini aratmayacak yatak konforu... Ben mi! Ben her zamanki gibi yerde, bana kuştüyü gibi gelen matımın üzerinde, toprağın -kardelenlerin - kokusu burnumda uyuyacağım bu gece...


BİR HAZİN AŞK HİKAYESİ...
Ah benim şu konuyu uzatma huyum. Ama ne yapayım anlatmazsam olmaz işte. Geçtiğimiz hafta kıymetli blog takipçilerimden Fatma Altınbaş hanımefendiye, söz vermişliğim var... Yani anlatmazsam olmaz, kardelenlerin aşk ve cesaret üzerine hazin hikayesini...

Kıymetli dostlarım bilirsiniz bu tür hikayeler kulağa hoş gelen ve yüreklerde tatlı bir tını bırakan söylencelerden ibarettir. İşte bende söyleyenlerin yalancısıyım diyerek, başlıyorum anlatmaya...



"Yıllar yıllar evvel birbirini çok seven iki çiçek varmış. Bunlardan birisi kar kadar beyaz mı beyaz, narin mi narin, diğeri ise gönülleri hoplatacak kadar güzel mi güzel gökkuşağı renklerine sahipmiş... Bizim naif gönüllü beyaz çiçek alı al, moru mor binbir renkli çiçeğe sırılsıklam aşıkmış. Ve haliyle de bahar mevsimi gelince yeryüzüne çıkan bütün çiçeklerden kıskanırmış onu. Mevsimler yıllar geçtikçe sevgisi tutkuya dönen beyaz çiçek, bir gün sevgilisine diğer çiçekler gibi baharda açmak yerine, kışın karlar yağınca açmayı, böylelikle ikisinden başka kimsenin olmadığı bir dünya hayal ettiğini söylemiş. Bunu duyan gökkuşağı renkli çiçek, sevinçle karşılamış bu durumu. Ve sözleşmişler bir daha ki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği, kışın dondurucu soğuğunda açmak için...

Bahar bitmiş, yaz sonbahar derken, nihayet kış gelmiş. Sevgilisine kavuşma hayali ile yerinde duramayan beyaz çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek, uzatıvermiş başını yeryüzüne. Yüreği kıpır kıpır hemen, bembeyaz karlar içinde o gökkuşağı renkleriyle göz kamaştıran sevgilisini aramış, gözleriyle… Ama bulamamış . Sağa bakmış sola bakmış nafile. Günler günleri kovalamış ama yinede görememiş alı al, moru mor güzel sevgilisini. Günler geçtikçe ümidini yitirmiş bizim narin beyaz çiçek. Ve üzüntüsünden büküvermiş boynunu. Geldiği toprağa geri girmek istercesine, hayata küsmüş. Ve şiddetli kış soğuklarına daha fazla dayanamayarak, sevgilisine hasret, ölüvermiş oracıkta....

İşte o günden sonra, aşkı için ölümü göze alacak kadar kışın dondurucu soğuklarına aldırmadan karların içinde açan narin, beyaz, boynu bükük çiçeğe KARDELEN , onu yarı yolda bırakan binbir renkli, göz alıcı sevgiliye de HERCAİ adı verilmiş…




Yaa işte böyle dostlarım. Kardelenlerin aşk, cesaret ve ihanet üzerine, kıssadan hisse hikayesi... Neyse sözü tekrar bıraktığımız yerden alıp, devam edelim isterseniz... İşte odun toplama, çadırları kurma, çeşmeden su taşıma derken neredeyse akşam oluyor...


Ve karanlığa kalmadan, yemek hazırlıklarına başlıyoruz. Akşam yemeğinde mangal yapacağız. Hanımlar masayı hazırlarken, ben sucukları atıyorum ateşin üzerine. Yoğun bir çıtırtı sesi ile midemizin suyu akıyor. Halbuki o kadarda aç değiliz ama olunca işte, can bu dayanamıyor insan...


NAYLON ÇEKME HAREKATI...
Nar gibi kızarmış sucukları ateşin üzerinden alıp, servis ediyorum. Herkes büyük bir iştahla yiyor, açlık bastırılır bastırılmaz, bu sefer ateş suları ile keyifler iyice yerine geliyor... Yeri gelmişken ne ateş suyu nede barış çubuğu ile aramın hiç iyi olmadığını belirtmek isterim... Ama bizimkilerin de bu keyfi fazla sürmüyor. Sisli tepelerden üzerimize doğru gelen bulutlar, yağmur olup tepemize düşmeye başlıyor. Önceleri istifimizi bozmuyoruz ama Songül hanımın ısrarlı ikazı ile elimizde ne var ne yok bırakıp, oturduğumuz masa ve çadırların üzerine naylon çekme harekatını başlatıyoruz...


YOK YOK BU YAĞMUR DEĞİL...

Önce arabalardan biri çadırlara yakın çekiliyor, sonra naylonun bir ucu arabaya diğer bir ucu tam karşıdaki incecik çınar fidanına, diğer uçları ise nereye denk gelirse bağlanmaya çalışılıyor. Panik yok. Ama yağmur damlaları henüz şıpır şıpır yağmasada, montlarımızın üzeri bi şekilde ıslanıyor. Songül hanım büyük bir ciddiyetle naylon çekme işini yaparken, Suat abide bi taraftan çalışıyor, bi taraftan da "Yok yok bence bu yağmur değil, sis" deyip duruyor... Ve maalesef ne ateşin nede masamızın üzerini kapatamıyoruz. Naylon çekme harekatının başarısızlığı ile çaresiz Suat abinin haklı çıkmasını ümit ederek, tekrar oturuyoruz harlandırdığımız ateşin başına...



Keyfimizi hiç bir şey bozamaz diyor, tatlı faslına geçiyoruz... Ve bi taraftan Hazan hanımın tatlısını kaşıklarken, bir taraftanda derin mevzuları konu ediyoruz sohbetimize...




Şanslıyız. Yağmur çiseltisi duruyor. Akşam olmak üzere. Ama aksine bulutların dağılması ile hava birden bire aydınlanıyor. Tabi bu durum çok sürmüyor nihayetinde, karanlık bütün gücüyle bastırıyor...




NELER NELER KONUŞTUK...
Hava soğuk mu soğuk. Ama umrumuzda değil. Çünkü bizi ısıtan alev alev ateşimiz ve çok güzel sohbetlerimiz var... Ne mi konuştuk. Neler konuşmadık ki. Çocukluğumuza gittik mesela. Çocukken oynadığımız oyunlara, çocukluk anılarımıza, anılarımıza konu olan insanlara...

Songül hanımın "Hayrettin, vidaları gevşettin" vakasına, Suat abinin daha 6-7 yaşlarındayken tekbaşına Gaziantep yolculuğuna, Hazan hanımın ise tatil için Sivas'a gittiği köyünde, evin canavarı Kangal köpeği ile alt alta üst üste oynarken dayısının uzaktan görüp, "Kirmen" kara kızı boğuyor diye elinde sopa ile "hoşt, hoşt" diyerek koşturup, ortalığı ayağa kaldırmasına kadar, daha neler neler...


Peki hep mi konuştuk. Tabiki hayır. Konuştuğumuz kadar sessizliğimizde oldu. Songül hanımın önerisi ile bir süre sus pus olup, gözlerimiz ateşte geceyi, geceye karışan huzur verici sesleri; derelerin şırıltılı, ateşin çıtırtılı şarkılarını dinledik...

"Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır...S.Ali"




EBESİNİ ?...
Saatler neredeyse gece yarısına yaklaşıyor. Arkadaşlarıma, saatler 12'yi gösterir göstermez, yatacağımı söylüyorum... Ve biraz daha sohbet derken, kanımızı donduran çığlık sesleri ile tekrar sessizliğe bürünüyoruz... Bir çakal sürüsü... Nasıl da çığlık çığlığa bağırıyorlar... Oralarda karanlığın içinde, biraz ileride bir yerlerde, orman kanunları uygulanıyor olmalıydı... Açıkçası bu ses yatmaya hazırlanan bizler için iyi geceler mesajımıydı, yoksa bu gece sizi yatıranın "ebesini mi" diyordu bilemiyorum ama benim çok uykum geldi. Müsaade isteyip giriyorum çadırıma ve daha uyku tulumuna girer girmez başlıyorum horlamaya...



ATEŞİ SÖNDÜRÜYORLAR...
Saat gecenin üçü. Uyanıyorum... Hem ateşe odun atacağım, hemde ihtiyaç gidereceğim.
Çıkıyorum çadırdan. Koca kütükler, yanmış bitmiş kül olmuş. Hemen çalı çırpı ile ateşi tekrar canlandırmaya çalışıyorum. Tabi ateşi canlandırmak öyle sessizce olmuyor. İster istemez, gecenin sessizliğinde kırılan çalı çırpının çıtırtılı sesleri, bizimkileri uyandırmış olmalı. Ki Songül hanım Suat abiye ısrarla bişeyler söyleyip duruyor. Songül hanımın ne söylediğini net olarak duyamıyorum ama her defasında da Suat abi "Songül yat, bişey yok" deyip duruyor... Tabi işin aslını sabah öğrendiğimizde, kahkahalarla gülmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Meğerse Songül hanım Suat abiye diyormuş ki; "Suat dışarıda birileri var ateşimizi söndürüyor." Suat abide ona diyormuş ki "Songül dışarıdaki Murat bey, ateşe odun atıyor." Ama yarı uykulu Songül hanım bir türlü ikna olmuyor. Israrla "Suat dışarıda birileri var ateşi söndürüyor"... Ha ha ha haa.... Yalıç çifti, sabah sabah bizi güldürdünüz ya, siz çok yaşayın emi...


GÜNAYDIN...
Saat 07;30... Ötücü kuşların sabah cıvıltıları ile gözlerimi açıyorum. Nasılda şakıyorlar. Haklılar ormanda bu saate kadar uyunurmu. Aslında sabahın altısında ateşi harlayıp, tekrar uyku tulumuma girerken uyuyamam demiştim ama öyle derinlere dalmışım ki rüyalar bile görmüşüm... Çıkıyorum hemen çadırımdan. İlk işim, kuşlara kulak vermek... Derelerin çağıltısına karışan binbir çeşit kuş sesi ile kendimden geçiyorum... Koşturuyorum bir süre, sağa sola onlardan gelen sese doğru. Günaydın diye haykırıyorum sessizce onlara ve tüm orman halkına ...

"Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır...S.Ali"




Bizimkiler henüz kalkmadı. Ve ateş neredeyse sönmüş durumda. Onlar kalkmadan ateşi alev alev yakıyor, çay suyunu koyuyorum.


Benden sonra Hazan hanım kalkıyor. Günaydın diyorum, rahat uyuyup uyuyamadığını soruyorum, ardından. Çok rahat yattığını, sadece biraz ayaklarının üşüdüğünü söyleyip, sıcacık ateşin başına çöküyor hemen...



Sesimize uyanmış olmalı. Suat abide uyanmış, çıkıyor çadırından. Ve Songül hanımında uyanıp ateşin başında yerini alması ile kadro tamamlanıyor. Akşam nasıl bıraktı isek sohbete aynı şekilde devam ediyoruz.



Bir taraftanda tavada keteler ısıtılıyor, yumurtalar haşlanıyor, ekmekler kızartılıyor... Songül hanımın ev reçelleri, Suat abinin kendi elleriyle kurduğu siyah ve yeşil zeytinleri ile ormanda, bir kış sabahında, şahane bir kahvaltı yapıyoruz. Hemde en lezzetlisinden...


KIZ KARDEŞİM...
Sanırım kamp arkadaşlarımdan biraz sizlere bahsetmem gerek. Songül ve Suat çiftini aslında blogumu sıkı takip edenler tanıyor olmalılar. Suat abiden sık sık bahsederim çünkü. Ama Songül hanımdan hiç bahsetmedim sanırım. Şimdi onunda affına sığınarak ondan bir iki çift söz etmek istiyorum. Hani hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde Suat abi için; "doğaya ve eşine aşık olmaktan başka kötü alışkanlığı olmayan birisidir" demiştim ya. Hah işte Songül hanım içinde, durum böyle. Fazlası var eksiği yok. Bu arada o bana "bey" ben ona "hanım" diye hitap ederiz ama bilesinizki o benim kızkardeşim yerinedir. Ben onun kardeşi yerineyim, diyemem. Çünkü bilirim ki onun, Merih Çakıroğlu'nun yerini dolduramam... O ki basketbol dünyasının unutulmaz ismi, o ki voleybol dünyasının yıldız oyuncusu Damla'nın babası, Songül'ün biricik ağabeyi. Ve neredeyse tam iki yıl oldu sevenlerini bırakıp gideli. Nurlar içinde uyu Merih ağabeyi. Kızın kızım, kardeşin kardeşimdir, bilesin...

"Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır...S.Ali"






BİRAZ DA YÜRÜYÜŞ..

Saat 10;00... Kahvaltımız bitmiş, çadırlarımız toplanmış, bütün eşyalarımız arabalarımıza yüklenmiş durumda... Gitmeye hazır durumdayız. Ama biz gitmek istemiyoruz. Buraların, ormanın tadını biraz daha çıkarmak istiyoruz. Geçiyoruz köprü üzerinden derenin karşı tarafına. Ve sarmaşıklarla sarmaş dolaş olmuş çınarlı yoldan, dere boyunca başlıyoruz yürümeye. Dakikalarca aheste aheste yürüyoruz, muhteşem bir yolda. Yürüdükçe yanıbaşımızda akan dereler birken iki oluyor, kuş cıvıltıları nağmeler döktürüyor ve bizim bu güzellikler karşısında dilimiz tutuluyor... Kahvaltı sonrası bu yürüyüşle adeta kendimizden geçiyoruz. Çok mutluyuz. Ve çok şanslıyız bu coğrafyada nefes aldığımız ve bu ülkede yaşadığımız için... Tanrı ülkemizi korusun...


Dönüyor, geliyoruz tekrar kamp alanımıza. Yakıyoruz yeniden ateşi ve koyuyoruz çay suyunu yeniden. Anlaşılan kolay kolay ayrılamayacağız bugün buradan... Çay bardakları elimizde konuşuyoruz yine havadan sudan ve en çokta dünden bugünden....

Artık gitmeliyiz diyoruz. Yine geliriz diyoruz. Ve saatler 12'yi gösterirken ayrılıyoruz bizi dün gece koynunda misafir eden sarmaşıkla dost koca çınarın gölgesinden...


SON SÖZ...
Dağlarda gezmek dolaşmak, ormanlarda sabahlayıp kuş sesleri ile uyanmak ne güzel şeydir bilirmisiniz. Hele bir de yanınızda eşiniz, dostunuz varsa... Dost demişken her insanın, bu hayatta en az bir can dostu olmalıdır bence. İyi günde kötü günde sırtını yaslayabileceği, yalandan, riyadan uzak. Ve ne mutlu bize ki bizim de böyle dostlarımız var. İşte bu kampı anlamlı kılan, tamda budur. Can dostlarla yapılmasıdır...
Bu sebeple bu kampı bizimle paylaşan aile dostlarımız Songül ve Suat Yalıç çifti başta olmak üzere, hasta yatağından çıkarak hiç birşey yokmuş gibi benimle dağlara gelip, ekmeğimi bölüşen sevgili eşime çook teşekkür ediyorum...

Not; Benim olmadığım tüm fotoğraflar benim çekimimdir. İnsan figürü olmayan tüm manzara veya doğa fotoğraflarını alıp kullanmak serbesttir...


( http://muratinayakizleri.blogspot.com.tr/?m=1 )

Murat Turan - 2020


66 yorum:

  1. Serpil Kocak6 Mart 2020 08:37

    Harika bir kamp ve insanlar olarak hafızama kazındınız.Tebrikler. dostlugunuz ve yazılarınız daim olsun

    YanıtlaSil
  2. Serpil Koçak hanım, güzel yorumunuza çook teşekkür ederiz. Sağlıcakla ve mutlu kalmanız dileğiyle...

    YanıtlaSil
  3. Nuray Çolakoğlu6 Mart 2020 08:41

    Ne kadar şanslısınızkı sizi anlayan hayata aynı duygularla pencereden bakan eşiniz ve sevdikleriniz dostlarınız var.Yazi muhtesem

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nuray Çolakoğlu hanım, evet şanslı olduğumu yazıdada belirtmiştim. Bu güzel yorum için çok teşekkür eder, sizede sevdiklerinizle mutlu ve günler dilerim...

      Sil
  4. Murat Güven6 Mart 2020 09:04

    Sevgili adaşım ne mutlu ki eşiniz sizle birlikte kamp vs yapıyor benim hanım sadece alışveriş yapacağı zaman yanımda oluyor ��Kolay gelsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat Güven bey, umarım sizlerde eşinizle güzel etkinliklere katılır aynı mutluluğu yaşarsınız... Yorum için çok teşekkür eder, sağlıcakla kalmanızı dilerim...

      Sil
  5. Yıldırım Bakır6 Mart 2020 09:06

    Nefis bir üslup ve anlatım harika bir olay müthiş resimler daha ne olsun.Eslerinizin yaninizda olmasi ayni havayı solumalari ayrı bir mutluluk olsa gerek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldırım Bakır bey, şahane yorumunuz için öncelikle çok teşekkür ederim... Sizinde söylediğiniz gibi bir insanın sevdiği ile aynı havayı soluması ayrı bir mutluluk. Dağın başıda olsa yaşanılan yerin hiç önemi yok, yani...

      Sil
  6. Siz ailecek bu dünya da yasayan en güzel detaylardansınız. Aile yaşamınızda eşinize ve size hayranlık duyuyorum.Kampnolayi zaten efsane Hazan hanımın hasta hasta yanınızda olması başka bir olay.Mutlu olun hep

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sare Deniz hanım, bize dilediğiniz mutluluğun onlarca katı sizin olsun... Ailem için hissedip dile getirdiğiniz samimi duygularınızın, bizleri çok mutlu ettiğini bilmenizi isterim. Dilerizki sizin yüreğinizden de bahar sevinçleri hiç eksik olmasın...

      Sil
  7. Yigit Zeki Kılınç6 Mart 2020 12:46

    Murat abi yengemiz tam Sivas insanı tam bir yigido nerden mi anladım hasta hasta yanında olması. Devamlı gülümseyen yüzü seni yalnız birakmamasi hele hele kombemizden yapması helal olsum diyorum.Elimde olsa kardelenlerden toplar ellerinden operek verirdim.Cocuklugunuza gitmeniz güldürdü beni.kalbinizdeki çocukları her daim yaşatmamız dilegiyle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yiğit Zeki Kılınç kardeşim, evet eşim iyi bir yiğidodur. Sanada çok teşekkür ettiğini bilmeni isterim... Ah o çocukluk anıları. Hele bizim gibi 50'sini devirenler için... Güzel dileklerin ve samimi yorumun için çook teşekkür ediyorum... Sağlıcakla, hep mutlu kalın, olurmu....

      Sil
  8. Esin Aldemir6 Mart 2020 14:14

    Bir kamp macerası değil de Bir Aşk Masalı gibi okunması gereken çok güzel bir yazı olmuş. Ailenizle ve dostlarınızla ölümsüzlüklere imza atmaya devam edin.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin Aldemir hanım, yazıdan ne güzel bir çıkarım yapmışsınız. Aslında en sakin, en dinlendirici, atraksiyondan uzak en mutlu kamplarımızdan birisiysi bu kamp... Güzel duygu ve temennileriniz için çook teşekkür ederiz... Mutlu ve esen kalmanız dileğiyle...

      Sil
  9. Ergun Aydınlı6 Mart 2020 14:16

    Ben okumaya doyamadım.Hanimefendilerin size eşlik etmesi harika bur olay.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ergun Aydınlı bey, eşlerimizin bu konuda bize ayak uydurmaları gerçekten büyük bir şans. Yoksa bu kamp bu kadar bolluk, rahatlık ve mutluluk içinde geçmezdi... Güzel yorumumuz için çook teşekkür eder esenlikler dilerim...

      Sil
  10. Cavidan Köse7 Mart 2020 09:42

    Yağmur benim çok samimi arkadaşımdır. Sizi takip ettiğini söyleyince çok sevdiğini merak ettim açıkçası Çünkü tanıdığımız bloggerlar resmi düzen içerisinde yazan kendi egolarını tatmin eden kişiler olarak aklımda kalmış ama sizin yazınız Bu kadar samimi içten ve biz gibi ki o yüzden bundan sonra o büyük Aile bireylerinizin içine beni de katabilirsiniz Eşinize de saygı duymamak mümkün değil Her ne olursa olsun sevdiğinin yanında olmak bu zamanda kolay bulunabilen bir meziyet değil İnsanlar en ufak bir sıkıntı da terk edip gidiyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cavidan Köse hanım, blogum hakkındaki özellikle biz gibi deyip, egodan uzak, samimi bulan ve öven güzel yorumunuza çook teşekkür ediyorum. Pek tabiki "muratın ayak izleri" ailesine hoş geldiniz safa getirdiniz. Bilmelisiniz ki sizin gibi kıymetli okuyucularımızın her zaman başımızın üzerinde yeri vardır. Uzun zamandır isimlerini yorumlarda göremediğin ama beni okuduklarından emin olduğum ve beni dillendirerek sizlerin merakını bloguma yönlendiren Yağmur hanıma ise ayrıca teşekkürlerimi iletmenizi rica ediyorum... Takipte ve esen kalmanız dileğiyle...

      Sil
  11. Cevahir Ayberk7 Mart 2020 09:47

    Murat Usta Kardelen'in hikayesini okuyunca inanın gözyaşlarımı tutamadım Sevginin ne kadar kutsal olduğunu bir kez daha anladım seven sevdiğinin yanında ister her ne koşulda olursa olsun kıskanır korur kollar eşinizi olan ilginiz Eşinizin Size olan sevgisi bağlılığı hasta yatağından kalkıp sizin yanınızda yer alması ve sizin yanınızda kendini çocuk gibi hissedip dostlarımızla beraber daha eskiye gitmeleri bunlar Bu zamanda para ile satın alabilecek mutluluklar değil inanın Sizin adınıza çok mutlu oldum ağzınızın tadı bozulmasın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cevahir Ayberk hanım, maalesef bu tür hikayeler insana hep hüzün verir. Sizinde belirttiğiniz gibi dünyanın en saf en kutsal duygusu sevgi'dir bencede. Ve yine mutluluk. Bu duyguda kutsaldır. Bir düşünün mutlu olduğunuzda. Dünyayı kucaklayasınız, kuş olup uçasınız gelmiyor mu. Ne güzel tesbitler yapmışsınız. Bunların parayla satın alınamayacak şeyler olduğunu söylemeniz gibi... Bizlerin mutluluğuyla mutlu olduğunuzu belirtmeniz ise ne büyük bir erdemdir... Ve eşimle birlikte dileriz ki ömürünüz boyunca sizlerde hep mutlu olur, hiç dert yüzü görmezsiniz...

      Sil
  12. Atakan Özgür7 Mart 2020 09:54

    Kardeşim çok güzel bir yazı daha.Inan evdekileri toplayıp yürüyün kampa gidiyoruz dedim Örnek alınacak bir yapıya sahipsiniz tebrik ederim Her Açıdan mükemmellik akıyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Atakan Özgür bey, eğer imkanınız varsa hiç durmayın derim. Yok olmadı bu tarafa yolunuzu düşürürseniz birlikte kamp yaparız. Ev halkına selam ve sevgilerimle güzel yorumlarınız için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  13. Sami Türkyurdu7 Mart 2020 10:17

    Tebrik ederim Çok düzgün bir Türkçe akıcı bir yazı resimlerle süslenmiş harika bir blok gördüm başarılarınız daim olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sami Türkyurdu bey, mutlu eden tebrik ve başarı dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Sağlıcakla takipte kalmanız dileğiyle...

      Sil
  14. Yazılarımızda ki en önemli vurgu minimal yaşam tarzının insanı mutlu etmeye .hayattan zevk almaya yetmedi sanırım bunu o kadar güzel yansitiyorsunuz ki Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asil Can bey, ah keşke yazılarımda vurguladığım minimal yaşam gerçek hayatta da gerçek olabilse. Ama birde gerçekler var. Gerçek dünyada çocuk okutabilmek, sağlıklı beslenebilmek ve insan olmanın gereği kültürel etkinliklere katılabilmek ve sağlık giderlerini karşılayabilmek için maalesef belirli miktarda maddiyata ihtiyaç var... Bizim yaptığımız şimdilik yettiği kadar, fazlası lazım değil bize diyoruz. Ama ya çocuklarımız...

      Sil
  15. Canan sevimli7 Mart 2020 10:21

    Baharı ve kışın bir arada yaşamışsınız Ne mutlu sizlere doğayı bu kadar hor kullanırsak maalesef evlatlarımız ne yaşayabilecekleri ne görebilecekler Sanırım sizin Fotoğraflarınız en güzel miras olarak kalacak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canan Sevimli hanım, çevre ile ilgili benim yaşadığım bölgede bir çok sivil toplum örgütleri var. Çokta güzel işler yapıyorlar. Kesinlikle haklısın bişeyler yapmaz isek gelecekte çocuklarımıza ancak bu güzelliklerin fotoğraflarını gösterebileceğiz. Ama ümitsizliğe kapılmamalı, elimizden geldiğince mücadele etmeliyiz... Bu konudaki sizin göstermiş olduğunuz hassasiyette bir tür mücadeledir. Hem bunun hemde güzel yorumlarınız için sizlere çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  16. Sevilay Teke7 Mart 2020 10:21

    Hoş geldin güzel insan ne mutlu tekrar yazılarınızı okuyabilmek Tebrik ederim beni yine şaşırtmadı nız çok mutlu ettiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevilay Teke hanım, hoş bulduk. Sizlerde hoşgeldiniz "muratın ayak izlerine." Yorumlarda sizin isminizi görmeninde bizleri çok mutlu ettiğini bilmenizi ister, bunun için çook teşekkür ederim...

      Sil
  17. Serdar özel7 Mart 2020 10:24

    Murat Bey devamlı fotoğraflarınızı alıp pc de ekran görüntüsü yapıyorum Bunu biliyorsunuz .sizin sayenizde çalışma ortam içerisindeki en güzel ekran benim ayrıca teşekkür ediyorum ve her gezinizde yanınızda olmuş gibi o mutluluğu bende yaşıyorum kolay gelsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serdar Özel bey, yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Tabiki biliyorum ekran görüntüsü için fotoğraflardan aldığınızı. Ve hatta biliyormusunuz bazen konuyla alakalı olmasa da veya fazladan da olsa bana güzel gelen fotoğrafları sırf sizler için koyuyorum... Takipte ve esen kalmanız dileğiyle...

      Sil
  18. Serpil kavaklı7 Mart 2020 10:25

    Her zamanki gibi harikasınız başarılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serpil Kavaklı hanım, çook teşekkür ederim... Başarı dilekleriniz için sağolun varolun, takipte ve esen kalın...

      Sil
  19. Kemal Ali Türk7 Mart 2020 10:28

    Yaşam felsefesi imrenerek bakıyorum Başarılarınızın devamını diliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemal Ali Türk, güzel yorum için çook teşekkür ederim, güzel isimli insan...

      Sil
  20. Blogunuzu yeni gördüm ve açıkçası hayran kaldım .Akıcı bir dil, sıkmayan anlatımlar ,fotoğraflar, duygularınızı olduğu gibi yansıtmanız beni etkiledi var olun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eray Akdağ bey, öncelikle bloguma hoş geldiniz safa getirdiniz... Bana yön ve cesaret veren güzel yorumunuz için ayrıca çok teşekkür ederim. Bunun için sizler sağolun varolun, takipte ve esen kalın...

      Sil
  21. Saffet Alkoç7 Mart 2020 10:30

    Ustam şu an size okumanın keyfini yaşıyorum Çok teşekkür ederim bu sıkıntılı günlerde insanlığın ailenin dostluğun doğanın tüm güzelliklerini evimize kadar getiriyorsunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saffet Alkoç bey, sizlerden yazılarımı keyif alarak okuduğunuzu öğrenmek, benide ziyadesiyle keyiflendirdiğini belirtmeliyim. Hayatınız boyunca hep keyifli ve mutlu olmanız dileğiyle, bu güzel yorum için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  22. Batı alıngaç7 Mart 2020 10:32

    Murat Ustam okuyorum Ama yorum yapamıyorum çareyi adımı değiştirmek de buldum yani yazılarını okumakta sınır tanımıyorum ama yorum yaparak ta yanında olduğumu belirtmek istiyorum Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğu Alıngaç bey, beni okuduğunuzu ama teknik aksaklıklar nedeniyle yorum yapamadığınızı biliyorum. Geçen haftada bir arkaşınız aracılığı ile selamınızı almış çok memnun olmuştum. Her türlü zorluğa rağmen, bir şekilde yolunu bulup yaptığınız yorumlarla beni ne kadar mutlu ettiğinizi anlatamam. Yorumlarınızla verdiğiniz destek ve moral için size minnettarım. Sağolun varolun, daima yanımda ve mutlu kalın...

      Sil
  23. Hazal Kaynak7 Mart 2020 10:34

    Tebrikler arkadaşım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hazal Kaynak hanım, çook teşekkür ederim. Mutlu ve takipte kalmanız dileğiyle...

      Sil
  24. Meryem Çalışkan7 Mart 2020 10:36

    Gelişin izle bizi mutlu ettiniz ama kardelenlerin hikayesiyle içimizi burukluk kapladı Her seven sevdiğine kavuşsaydı aşk olmazdı diyorlar ya siz iyi ki Hazan kardesime kavuşmuşsunuz .Aşk devam ediyor mu diye sormuyorum bile gözlerinizden okunuyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meryem Çalışkan hanım, şahane bir saptama. "Her seven sevdiğine kavuşsaydı, aşk olmazdı." Ne kadar doğru bir söz. Büyük aşklara bir baksanıza; ne Mecnun Leyla'sına, ne Ferhat Şirin'ine kavuşabilmiş. Kavuşanlar şanslı, kavuşamayanlar mecnun gibi sevdalı. Hazan hanımla ilgili saptamanızda doğru. Gözler yalan söylemez bilirsiniz... Bu güzel yorum için büyüükkk bir teşekkürü hakediyorsunuz....

      Sil
  25. Rüştü sevigen7 Mart 2020 10:37

    Bakmak kadar görmek de çok önemli bu doğal güzellikleri tespit edip bunu o mükemmel anlatımla perçinleyip bizlere ulaştırman ne kadar ayrıcalıklı bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor Tebrikler arkadaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rüştü Sevigen bey, tebrik ve onure edici yorumunuza çook teşekkür ediyorum... Sağolun, esen kalın...

      Sil
  26. Mehtap Gümüş7 Mart 2020 10:38

    Kısaca şunu söyleyebilirim ki mutluluğunuzu elle tutulur hale getiren paylaşımlarınız bizi de mutlu ediyor tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehtap Gümüş hanım, siz kıymetli okurlarımın mutlu olduklarını duymak, öğrenmek inanın bizleride çok mutlu ediyor... Yani sizlerin mutluluğu da bizim mutluluğumuzdur bilesiniz... Her şey için çook teşekkürler...

      Sil
  27. Davut Kalender7 Mart 2020 10:39

    Can dostum Seni kaybettiğim o kadar üzülmüştüm ki ama şimdi tekrar okumak bambaşka bir mutluluk verdi �nan yazamıyorum sadece yanındayım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Davut Kalender bey, sayfamda sizleri tekrar görmek benide çok mutlu etti... Değil cümleler dolusu yorum yazmanız, göndereceğiniz bir virgül, bin sayfaya bedel olacaktır benim için. Yanımda olduğunuzu bilmek güzel. Ve bunun için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  28. Egemen Saygın7 Mart 2020 10:40

    Tebrikler başarılar bir ailede olması gereken bağlılığı sevgiyi Yürek titreten anlatımlarla bizlere sunmanız bambaşka bir duygu Sonsuz Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Egemen Saygın bey, asıl bu güzel yorum için ben sizlere teşekkür ediyorum... Ne mutlu bana sizlerin gönlünü titreten yazılar yazıp, sizlerle paylaşabilmek...

      Sil
  29. sönmez ufuk7 Mart 2020 10:41

    Dört dörtlük mükemmel bir paylaşım yine artık şaşırtmıyorsunuz tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sönmez Ufuk bey, harika yorumlarınız ve desteğiniz için çook teşekkür ederim... Sağolun varolun...

      Sil
  30. Durmuş Gökçen7 Mart 2020 10:46

    Murat bey eşiniz hanımefendi Hazan öğretmen
    Benim can parçam Aslan oğlum oğulcan'a 1 yıl hem annelik hem yoldaşlık hem öğretmenlik hem arkadaşlık hem hakkını Az kala ödeyemem oğlum şu anda iyi bir okulda okuyorsa bu hocamızın sayesinde oldu mutlu aile yaşantınız birlikteliğiniz sizi olduğu kadar bizleri de çok mutlu ediyor Hocama sonsuz sevgiler saygılar Oğulcan ellerinden öpüyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Durmuş Gökçen bey, Oğulcan'ı bende çok iyi hatırlıyorum. Ve şimdi onun güzel haberlerini almak hem Hazan hanımı hemde beni çok mutlu etti. Umarım bahtı açık, ömrü uzun olur... Hazan hanımın sizlere selamı, Oğulcan'a ise sevgilerini iletir, güzel yorumlarınız için çook teşekkür ederiz. Sağlıcakla kalın...

      Sil
  31. Çiğdem bulunduk7 Mart 2020 10:50

    Harika enfes bir yazı ailenizin dostlarınızın hep sizin yanınızda olması tek dileğim olsun Eşinize gösterdiğiniz ihtimam ve önem hazırlamış olduğunuz yataktan belli ama onun da hasta hasta sizin yanınızda olması fark bir olay Suat Bey'in o Güleç yüzü Songül Hanım'ın Hayrettin vidaları gevşettin cümlesi bizonu Şemsettin vidaları gevşettin diye çocukluğumuzda oyun oynarken söylerdik birini kızdırmak istediğimizde ya beni çocukluğuma götürdünüz ilk defa yorum yapıyorum ama sizi okumaktan müthiş keyif alıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çiğdem Bulunduk hanım, bizim için bulunmuş olduğunuz güzel dileğinize çook teşekkür ediyorum. Umarım ki bu dileğin aynısı sizin içinde geçerli olur. Eşimin hasta hasta benimle gelmesi muhteşem bir fedakarlık. Bunu biliyorum. Ve sizin nezdinde ona bir kez daha şükranlarımı sunuyorum... Ah! Ah!... Çocukluk anılarımız. Kimin hoşuna gitmez ki eskileri konuşmak, çocukluğa dair yaramazlıkları konuşup konuşup gülmek, eğlenmek ve bazende hüzünlenmek... Şahsımıza, yazının içeriğine ve genele yönelik bir kaç satıra sığdırdığınız bu muhteşem yorum için sizlere tekrar teşekkürlerimi sunar, takipte ve esen kalmanızı dilerim...

      Sil
  32. Fatma Altınbaş7 Mart 2020 10:51

    Murat hocam unutma mısınız isteğimi inanın beni ne kadar mutlu ettiğinizi tahmin dahi edemezsiniz okuyucusuna önem veren ailesini dostlarını seven ne kadar güzel bir insansınız bundan sonra Müsaade ederseniz size kardeşim demek istiyorum Ve bundan Onur duyacağımı da eklemek istiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fatma Altınbaş kardeşim, beni kardeş yerine koymanız benide onurlandırır. Bunun için size çook teşekkür ediyorum. Ben elimden geldiğince okuyucularımla bir bütün olmaya, onlarla birlikte aynı yürek, aynı gözle; gezme yürüme ve olayları yaşama gayreti içindeyim. Onun içindirki sizlerin yorumlarda belirttiğiniz düşüncelerinizin yeri geldikçe gezi ve yürüyüşlerimde dile getirilmesinden doğal ne olabilir ki... Ne olursa olsun yorumlarınızla desteğinizi üzerimizden çekmemeniz dileğiyle esenlikler diliyorum...

      Sil
  33. Yanıtlar
    1. Erhan Kıvanç bey, çook teşekkür ederim... Sağolun, takipte ve esen kalın...

      Sil
  34. Bazen duygularımı tam ifade edemiyorum kilitlenip kalıyorum.
    Yorumlarda adım geçince heyecan ve bunun yanında tabi gurur duygusu ön plana oluyor.Guzel temennide bulunan tüm yüreği güzel dostlara teşekkür etmek boynumun borcu oldu sanırım.Bir insanın yaşayabileceği en doyumsuz zamanları yaşıyoruz.Kamp yaparken kendimi özgür mutlu huzurlu ve çok güçlü hissediyorum.Helede yanımda sevdiklerim değer verdiklerim varsa.Umut edelim ki sevgili esim benimde yer alabilecegim parkurlar ve geziler düzenlesin ve sizlerin bu güzel duyguları ve pozitif enerjisi kilometrelerce uzaktanda olsa kalbimize dokunsun.Herkese çok ama çok teşekkürler ve bir gönül dolusu sevgiler saygılar.
    Ve gönlümün efendisi sen benim başıma gelen en büyük şans en büyük hediyesin bilmelisin ki...
    Birine seni seviyorum demek? onunla birlikte umut edebilmekmiş? Sadece onunla yan yana olduğun için, nefesine ortak olduğun için yaşadığını hissetmekmiş? Seni seviyorum demek aslında şükretmekmiş? ona dokunabildiğin her an için, hayatta olduğu için?

    ...

    Bir acının iki ucundan tutup, birbirine tutunabilmekmiş sevmek? Kendinden bir parçayı ona vermek, eksilmeden çoğalabilmekmiş?

    Kendini, prensiplerini hiçe sayman gerektiğinde, bunu kahramanlık saymadan sessizce yapabilmekmiş?

    ...

    Bir ihtimal, küçücük bir ihtimal de olsa, onun gözlerinde kendini değil, sevdiğini aramakmış?

    Seni seviyorum demek nefes almak kadar doğalmış istediğinde? Bir Pazar sabahı kapıyı çalıveren bir dost kadar güzel bir sürprizmiş?

    Seni seviyorum demek? aslında biz varız demekmiş.
    Biz olmanın mutluluğu ile SEVİLİYORSUN...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hazan Turan, başımın tacı, kızımın anası, goncagülden öte sevgili eşim; görüyorum ki duyguların coşkun sel gibi çağlayıp akmış. Okuyucularımız için yazdıklarına belki okuyucuların cevap vermesi daha doğru olur ama benim için döktürdüğün şiirsel methiyelere kayıtsız kalmam mümkün değil... Biliyorum burada ne yazsam kelimeler kifayetsiz kalacak. En iyisimi ben de sana senin gibi gönlümden akan kelimeleri aktarayım, olurmu!..

      "Sen gidersen bak neler olur
      Gonca güller açmaz, bülbüller ötmez olur
      Yüzüm gülmez, göz yaşım dinmez olur
      Gönül dağım yanar, yerle bir olur

      Cana canan, yüreğime sevda oldun
      Bir bakışınla gönlüme taht kurdun
      Kızıma ana, bana yaren oldun
      Özüme can, ruhuma ilaç oldun

      Ömrün ömrüm olmuş, bilirsin
      Sen bu sevgiyi bitti mi sanırsın
      Güzeller içinden ben seni seçtim
      Eller ne derse desin, sen bunu bilesin... M.T.2018"

      Sil