İzleyiciler

11 Ocak 2021 Pazartesi

KAPLAN SİVRİSİ (06.01.2021)

 


KAPLAN SİVRİSİ (06.01.2021)


Uzunca bir süredir Kaplan Sivrisi'ne tırmanış yapmak niyetindeyiz. Ama nedense taa Bergama'dan Havran'a kadar köy köy, yayla yayla Madra dağlarının altını üstüne getirmemize rağmen, bir türlü sıra gelmemişti Kaplan Sivrisi'ne. Ama artık vakit, o vakittir... 

06.01.2021 Çarşamba...
Arkadaşlarımla Burhaniye'de buluşacağız. Ama ben her zaman ki gibi sabahın kör karanlığında kalkıp, önce köye, hayvanlarımın yanına gidiyorum. Onları yedirip içirip ve birazda oynaştıktan sonra düşüyorum Burhaniye yoluna... 


Saat 10;10. Ve işte üç arkadaş birlikteyiz yeniden... Hoş sohbet tutturuyoruz yürüyüşe başlayacağımız köyün yolunu... Ama çok sürmüyor, yarım saatten az bi sürede geliyoruz Kuyumcu köyüne. Aracımızı köyün meydanında bir yere bırakıp, iniyoruz hemen.  Köy neredeyse bomboş. Bir o tarafa bir bu tarafa koşturan İki bisikletli çocuğuda görmesek, bu köy terkedilmiş hissine kapılacağız neredeyse.... 


Saat 10;50. Kuşanıyoruz çantalarımızı ve köyün üstünden vuruyoruz, ormana doğru uzanan, parke taşlı rampa yola. Hava parçalı bulutlu ama aydınlık ve hatta güneşin ışıltısı üzerimizde, rüzgarsız, dingin mi dingin şahane bir gündeyiz.



Ve çok sürmüyor kendimizi yaşlı Kızılçamlar arasında buluyoruz.  Oldukça hızlı yürüyor,  yürüdükçe manzaraların en şahanesi ile karşılaşıyoruz. Sohbet desen en alasından, dur durak bilmeden konuştukça konuşuyoruz.  Mutluyuz açıkcası...


BALIKLI ÇEŞME...
Karşımıza bir çift çeşme çıkıyor. Çeşmelerin bir tanesinin yanı başında ise içinde balıkları ile bir havuz... Ben su içerken, bizimkiler biraz balıklara ilgileniyorlar. Bu arada biraz rotamız hakkında bilgi veriyorum arkadaşlarıma. Ve sonra yeniden revan oluyoruz yolumuza...



İNSANLIK GEREĞİDİR SELAM VERMEK...
Yolumuz kumluk orman yolu. Sürekli bir tırmanış içerisindeyiz. Sağımız solumuz her yer, Fıstık Çamları ile dolu. Ve de üzüm bağları. Bakın işte bir tanesinde bir yaşlı amca budama yapıyor. Yanına gelince uzaktan uzağa selam verip,  halini hatırını soruyoruz. Yaşlı amca hemen başını önündeki işinden kaldırıp, içtenlikle selamımıza karşılık veriyor. Bizim konuşma isteğimizi anlamış olacak ki  bir kaç adımla bize doğru yaklaşıyor... Bize Kuyumcu köyü isminin nereden geldiğini anlatıyor önce. Sonra üzüm budamasından, sağlıktan. havadan sudan konuşuyoruz karşılıklı olarak... 


AH! DUTLUCA...
Şimdi oldukça düz bir yolda yürüyoruz. Ha bu arada bu parkurda bol miktarda çeşme olduğunu da belirtmek isterim. Neredeyse her köşe başında bir çeşme var. Tabi biz de her birinin tek tek tadına bakıyoruz. Tadına bakmak dedimde, içilebilir çeşme suyu konusunda en kötü yerin, Dutluca olduğunu net söyleyebilirim. Tanrım, hele çeşmelerin birinden bir yudum su içmişte, az daha ölüyorum sanmıştım... 


Neyse biz şimdi bu güne dönelim. Evet şimdilik yolumuz düz ve bir o kadar da güzel. Ve yol boyunca budadıkları fıstık çamlarının  dallarını toplayıp yakan köylülerle karşılaşıyoruz. Ve bir süre sonra uzaktan bir köpek sesi karşılıyor bizi. Biraz daha ilerleyince bir sayanın önünde oturmuş iki kişi ile karşılaşıyoruz. Tabi ki hemen selamlaşıyoruz.  Bize elma ikram ediyorlar ve ayak üstü konuşuyoruz biraz. Bizim Kaplan Sivrisine geldiğimizi hemen anlıyorlar. Alışmışlar artık doğa gezginlerine, bizim gibilere... Vedalaşıp ayrılıyoruz yanlarından. Ha bu arada ne bu insanlara, nede sayaya dair hiç bir fotoğraf çekmedim. Daha doğrusu elma yemekten unuttum... Affedin artık...


OK YAYDAN, BİZ YOLDAN ÇIKINCA...
Düşüyoruz yine kumlu orman yoluna. Bu yol belli ki doğruca bizi Kaplan Sivrisine götürecek. Ama çok değil sayadan yaklaşık 100 metre sonra yoldan çıkıp, sağa çayırlığa dalıyoruz. Suat abi her zaman ki gibi yoldan çıkışımıza serzenişte bulunuyor tabi ki. Ve bu sefer Timur beyde pek yoldan çıkma taraftarı değil anlaşılan.  Ama ok yaydan çıktı bir kere.





Biraz çayırlıkta yürüdükten sonra önce taş ve çalı yığınlarından yapılma bir çit kesiyor önümüzü. Aşıyoruz bunu. Sonra kaya kütleleri çıkıyor önümüze, onlarıda atlaya zıplaya geçiyoruz.  Ama hala bir tel çitin içinde, adeta kapandayız... Ne tarafa yürüsek önümüzü tel çitler kesiyor... Sivri tam karşımızda ama biz kapanda.  Genç fıstık çamlarının içinden yürüyoruz bir süre. Ve nihayet çitlerin üzerinden atlayıp orman yoluna çıkıyoruz yeniden...


TER DÖKMEK...
Orman yoluna çıktık diye bu yoldan mı yürüyeceğimizi sandınız. Tabi ki hayır. Sivri bu kardeşim, yayla değil. Düz yürüyerek ulaşamazsınız tepelere. Mutlaka ki ter dökmek, tırmanmak gerek... Tam da bizim yaptığımız gibi. Yoldan vuruyoruz bodoslama rampa yukarı. Her yer granit kayalarla dolu. Madra dağının jeolojik, karaktetistik yapısı bu. Ve ben bu yapıyı, bu oluşumları gerçekten çok seviyorum...


BİR TOHUMDA SEN EKİVER...
Ah birde şu ağaç kesimleri olmasa. Nerede bir ağaç kesimi görsem, nasıl içim acır anlatamam sizlere. Hele birde fütursuzca yapılıyorsa, yani yaşlısı genci, ne var ne yok komple yok ediliyorsa o gün üzüntümden kahrolurum adeta. Allah'tan şimdi burada gördüklerim bin beter değil. Ama yinede seyreltme adına epey bi ağaca kıymışlar anlaşılan... Biliyorum kiminiz züğürt tesellisi diyecek ama son zamanlarda çantamda sürekli ağaç tohumu taşır, uygun arazilerde toprağa gömerim, onları.  Her ektiğim tohumada bir sevdiğimin ismini veririm. İşte şimdi de çantamda tam üç adet kızılçam tohumu var, ekilmeyi bekleyen. Ve burası onlar için çok uygun bir yer... Tohumlardan ikisini arkadaşlarıma veriyorum, kendi sevdikleri adına, toprağa katsınlar diye...



Bu kadar nefeslenme yeter. Ha gayret, neredeyse geldik. Tırmandıkça yükseliyoruz, yükseldikçe arkamızda ve altımızda kalan Burhaniye ve de tüm Edremit körfezinin güzelliği başımızı döndürüyor...


RAKIM 980M...
Saat 13;20. İşte zirvedeyiz. Kayalığın üzeri ıslak ve yer yer yosunlu. Ve haliyle de oldukça kaygan. Şimdi buraya kadar gelmişiz, çıkmayalım mı tam tepesine. Çıkalım tabi ki...

"Denizlerde dalgalandım, taşları oymak için
Doruklara sevdalandım, ışığa doymak için
Irmaklarda durulandım, dağları duymak için... N.Behram"


Muhteşem bir manzarası var burasının. Şansımıza havada açık mı açık, sıcak mı sıcak... İnsanın gidesi gelmiyor buradan. Fotoğraf üstüne fotoğraf çekip duruyoruz. Bu fotoğraflardan en sevdiğim ise bir kayanın kenarına oturupta, ayaklarımı boşluğa bıraktığım fotoğrafımdır... İnsanın kuş olası, kanat çırpıp da sevdiğinin penceresine konası geliyor, arkadaş...

Ayrılma zamanı. İniyoruz artık Kaplan'dan... Senide sevdim Sivri. Umarım bir daha kavuşuruz seninle..





Kızılçamların içinden  kayaların arasından yavaş yavaş iniyoruz düzlüğe. Ve çıkıyoruz bir orman yoluna. Çok sürmüyor zirveden kuş bakışı gördüğümüz yemyeşil çayırlığa çıkıyoruz. Ve dönüp Kaplan Sivrisi'ne, son bir bakış atıyoruz sevgiyle....



Yine kumluk bir yoldayız. Sürekli bir iniş içindeyiz. Zirveye geliş yolumuzun aksine daire çizer gibi bir rotayı yürüyoruz. Ve işte solumuzda yine o muhteşem manzaralar bizi karşılıyor. Fıstık çamlarının içine karışmış uzun boylu ak kavaklar ne de güzel görünüyorlar... 

ACIKTIK...
Suat abi acıktık artık, mola verelim diyor. Tamam, ilk çeşme başında diyoruz. Ama şansımıza önümüze çıkan iki çeşmenin kurumuş olduğunu görüyoruz.  Ama merak etmeyin, dedim ya buraların suyu boldur diye. Bakıyorum haritaya ve sahiden de bir km sonra bir çeşme daha olduğu görüyoruz...


Saatler 15;00'ı gösterirken, gürül gürül akan bir değil, tam iki çeşme birden karşılıyor bizi. Seviniyoruz. Çeşme başında bir kaç insan daha var ama umurumuzda değil. Çeşmelerden birinin başına gelip konuşlanıyoruz hemencecik. 




Ben hemen odun toplayıp yakıyorum ateşi. Suat abi ise yol boyunca sırtında taşıdığı kamp ocağını çıkarıp koyuyor üzerine tavayı. Menemen yapacağız bu hafta. Taa geçen haftadan beri ağzımızın suyunu akıtan menemene nihayet bu hafta ekmeğimizi -pardon suntamızı-  bandırabileceğiz...

Ohh! Mis gibi yedik vallahi. Üzerine birde tahinli çörek eşliğinde, karanfilli yeşil çay. Daha ne olsun... Yahu bu adamlar, adamı baştan çıkarırlar. Dere tepe onca yol yürüyoruz, bırakın zayıflamayı bir de üstüne üstlük kilo alıyoruz, arkadaş..


Artık gitmeliyiz. Düşüyoruz yeniden yollara. Dönüş yolumuzda bir başka güzel.  Kâh üzüm bağları, kâh koca çınarlar yarenlik ediyor gönlümüze. 



Sohbetlerin en koyusu dillerimizde kâh bulutlara doğru, kâh ak kavakların yanıbaşından yürüyüp geçiyoruz neşeyle... 


Ve sabah suyundan içtiğimiz balıklı çeşmenin yanıbaşında, köyün koyunları karşılıyor meleşerek, bizleri...


Köye çok az kaldı biliyoruz artık. Hiçbirimizde yorgunluktan eser yok, aksine mutluyuz. Ve bitmeyen sohbetler. Özellikle Suat ve Timur beylerin her telden, misal; tıpkı şimdi olduğu gibi spordan, fenerbahçeden, oyunculardan ve hatta onların özel hayatlarından konuşulan gülünesi diyalogları... 


MOTOSİKLETLER...
Ama yanımızdan rampa aşağı süratle, fakat sessizce geçen onlarca motosiklet, konumuzu anında değiştiriyor. Bunca motor aynı saatte nereden geliyor, nereye gidiyorlar diye.  Biz kendimizce yorum yapaduralım, vitesi boşa atmış sessiz motosikletler arasından köye giriyoruz... 


Aracımızın yanındayız artık. Sabah sessiz olan köy şimdi insan kaynıyor. Bize doğru yaklaşan birine, bu motosiklet olayını soruyoruz hemen.  Ve anlıyoruz ki bu motosikletliler, köyün ormanlık arazisinde fıstık çamı kozalağı toplamaya gidiyorlarmış. Ve toplanan kozalaklar da her gün çuvallarla köyün Kalkınma Kooperatifine teslim ediliyormuş...  Ülkem adına umut doluyum. Bu öğrendiklerimin beni  oldukça mutlu ettiğini söylemeliyim...


SON SÖZ...
Uzunca bir zaman oldu yazmayalı. Aslında doğa yürüyüşleri kadar, yazmayıda severim. Ama maalesef blogumun spamlanmasından sonra küstüm, her şeye ve de dost yüzlü insan müsveddelerine... Ve bıraktım yazmaları çizmeleri. Taa ki eski bir dostumun beni yeniden yüreklendiren o konuşmasına kadar... Evet ister okunsun ister okunmasın, gücüm yettiğince yazacağım doyasıya. Şiirlerimde yaşayıp, yazılarımla öleceğim. Çünkü yazdıklarım benim duygularım, yüreğim, benliğim... Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna bile az...

Biliyorum bu Kaplan Sivrisine yakışan bir son söz olmadı. Ama o beni anlar. Çünkü ben bugün çook mutluydum onunla ve onun yolunda. Ve bu yolda bana yoldaşlık eden Suat ve Timur beylere de kocaman bir teşekkürü borç bilirim...

( http://muratinayakizleri.blogspot.com.tr/?m=1 )
                               
Murat Turan - 2021








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder