İzleyiciler

9 Nisan 2018 Pazartesi

ALTINOLUK-DOYRAN-NARLI-BAŞDEĞİRMEN KÖPRÜSÜ-KÜÇÜKKUYU DOĞA YÜRÜYÜŞÜ (25.03.2018)

ALTINOLUK-DOYRAN VE NARLI KÖYLERİ-BAŞDEĞİRMEN KÖPRÜSÜ-KÜÇÜKKUYU DOĞA YÜRÜYÜŞÜ (25.03.2018)



Bu haftaki yürüyüş rotamız, büyük bir merak ve heyecanla beklediğim Altınoluk bölgesiydi. Her zamanki gibi sabah biraz erken kalkıp, kahvaltımı yaptım ve grup arkadaşlarım ile buluşma noktamız olan Yasa Avm önüne gittim. Saat 07;45 gibi Ayvalık-Burhaniyeden gelen iki arabadan Kenan beyin kullandığı arabaya bindim. Arabada Timur, Burak ve Muharrem bey vardı.
Arkadaşlarla kısa bir selamlaşma sonrası, havadan sudan derken, ağırlıklı olarak perşembe günü gittiğimiz Asar Kale keşif yürüyüşünün, bizde bıraktığı etkiyi, bu yürüyüşe katılamayanlara, ballandıra ballandıra anlattık, ta ki Altınoluk'a kadar. Anayoldan, Altınoluk merkezine kadar tırmandık ve arabaları parkederek, devletimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü'nün ayakta sohbet ederken tasvir edilen heykelleri yanıbaşındaki, çaybahçesine oturuverdik. Plana göre, Altınoluk sırtlarından başlayıp patika- köy yolllarından önce Doyran, sonra Narlı köyüne geçeceğiz, Mıhlı şelalesi-çayının üstündeki Başdeğirnen köprüsünde ateş yakılıp çay molası verildikten sonra, Küçükkuyu'da yürüyüşümüzü sonlandıracaktık. Bu nedenle arabalardan birini Küçükkuyu'da bırakmak üzere, Erhan ve Kenan beyler biz Altıoluk'ta beklerken, ayrı ayrı iki araçla birlikte Küçükkuyu'ya gittiler. Bu arada grup üyelerinden bir kısmı buranın meşhur "kapaktan kesme" isimli bir çeşit çiğ böreğini yerken, çaylar içildi, sohbetler edildi. Nihayetinde Erhan ve Kenan bey Küçükkuyu'dan döner dönmez saat 08;35'de yürüyüşe parke taşı döşeli yoldan, dağa doğru sert ve dik bir rampa tırmanışı ile başladık. Neşemiz yerindeydi, bugün gruba katılan Banu hanım, yanında 15 yaşındaki kızınıda getirmişti. Yolun hemen başında yağmur yağmaya başlayınca, herkes yağmurluklarını giydi.

SEYİR TERASI
Herkes yanındaki ile sohbet ede ede, yaklaşık bir saat kadar rampa yukarı, toprak taş karışımı yolda yürüdükten sonra, hemen solumuzda "seyir terası" diye adlandırılan, etrafı yüksek çam ağaçları ile çevrili bir alana geldik. Buradan tüm Altınoluk körfezi ve ormanlar içinden Doyran köyü, gözümüzün önündeydi. Manzara muhteşemdi, burada hem fotoğraf çekmek, hemde nefeslenmek üzere, beş dakika mola verdik. Daha sonra biraz ilerleyince, seyir terasından 20 m sonra, ikiye ayrılan yolun solundan girdik ve düz olan yolda ilerlemeye devam ettik.

DOYRAN KÖYÜ
Saatler 10;50'yi gösterirken Doyran köyündeydik. Doyran köyü yeşillikler içinde, körfezi tepeden gören, şirin ve modern bir köydü. Köy meydanında, girenleri ; kahvehanenin karşısında alt katı muhtarlık olarak kullanılan köy camisi ve yanıbaşında ise göndere çekili iki Türk Bayrağı arasındaki, Atatürk büstü karşılıyordu.
Beş dakika burada mola verdikten sonra, ara sokaklardan sağlık ocağı binasına, bu binanın arkasından da dolaşarak köy mezarlığının hemen yanından zeytinliklerin arasındaki toprak yola çıktık. Biraz ilerleyince tam karşı tepede duran rotamız üzerindeki Narlı köyünü gördük. Yaklaşık 40 dakika renk renk acı bakla, laden, süsen ve daha adını bilmediğim bir çok çiçek, zeytin ve meyve ağaçları arasından yürüdükten sonra, belirgin toprak yoldan çıkıp, sağa zeytinliklerin arasına daldık ve 50 metre sonra bir akarsu sesi duyduk. Hep beraber dereye doğru hafif inişli bir toprak yoldan inip, minik bir akarsuyun yanına geldik.

SIRAT KÖPRÜSÜ, KEÇİ YOLU VE KÜHEYLAN...
Kimimiz derenin üzerindeki taşlara basarak, kimimiz botlarını çıkararak, kimimiz ise dereciğin üzerine devrilerek bir metre yüksekliğinde köprü oluşturan, kaygan ağaç gövdesinden geçtik. Bende ağaç gövdesinin üzerinden geçtim ama, geçerken dengemi kaybederek neredeyse düşüyordum. Nedense, menisküs ameliyatından sonra, adımlarımı korkarak atıyordum. Bu da daha önceleri olsa, koşarak atlaya zıplaya geçebileceğim yerlerde, içgüdüsel olarak bacağımı korumaya almam ve hareketlerimde tutukluk yaşamama, yani kısacası zorluk yaşamama sebep oluyordu.
Neyse dönelim parkura; dereciği geçer geçmez tek sıra halinde ancak keçilerin kullanabileceği türden, çok dik ve kıvrımlı bir patika yoldan tırmanmaya başladık. Tahminen 150-200 metrelik tırmanışla yine zeytin bahçelerinin içine, düz toprak yola düştük. Kısa bir yürüyüş sonrası, çok yüksek tiz sesi ile bizi irkilten bir at kişnemesiyle köye giriş yaptık. Bu arada iyiden iyiye, yağmur tekrar yağmaya başladı, yağmurluklarımız üzerimizde yoktu ve bir an önce, hızlı adımlarla köy kahvehanesine, kendimizi atmaya çalışıyorduk.

SOBADA NE GÜZEL YANIYOR...
Ve saatler 12;45'i gösterdiğinde, sırılsıklam olarak, gürül gürül sobası yanan, Narlı köy kahvehanesine girdik. Hemen üzerimizdeki ıslanmış kıyafetlerimizi, kuru kıyafetlerle değiştirerek ıslanmış kıyafetleri kurusun diye, sobanın yanındaki sandalyelerin üzerine attık. Birleştirilmiş bir masanın etrafında toplandık ve çıkarıldı çantalardan kekler, börekler, kurabiyeler sıcak çaylara katık edildi. Sohbetler ettik hem kendi aramızda, hemde meraklı gözlerle bizi süzen köylü amcalarımızla-kardeşlerimizle. Onlar sordu biz cevapladık, bu havada kilometrelerce dağda bayırda, derede tepede niye yürüdüğümüzü, bunun bir delilik değil tutku olduğunu, tatlı dille elimizden geldiğince, gülümseyerek anlatmaya çalıştık.
Vedalaştık kahvehanedekilerle, bizleri sevmiş ve anlamış olduklarını iyi temenni sözcükleriyle belli ediyorlardı. 30 dakikalık molanın ardından hafif yağmur altında, köy mezarlığının yanından aşağı inerek zeytinliklerin arasından tekrar yürümeye başlamıştık, bu arada yürüyüşe başladığımızdan beri yolda dikkatimi çeken ve beni çok mutlu eden bir şey daha vardı ki bu; işaretli İda Ultramaraton parkurunu takip ediyor olmamızdı. Aralık 2018'de bu parkuru koşabilmek ümidiyle hayaller kurarak içimde oluşan garip bir heyecan ve mutlulukla, sessizce yürümeye devam ettim.

BAŞDEĞİRMEN KÖPRÜSÜ
Ve saat 14;20'de, Mıhlı çayı üzerindeki, yeni restore edilmiş, Başdeğirmen köprüsüne geldik. Manzara süperdi, berrak akarsuyun içinde iki adet yeşil başlı ördek vak vak sesleri ile bir o tarafa bir bu tarafa gidiyor, arada bir suya dalıp çıkıyorlardı. Hemen sırt çantalarımızı bırakarak fotoğraflar çekmeye- çekilmeye başladık. Ateşi her zamanki gibi Erhan bey yaktı, çaylar demlenip koyu sohbet eşliğinde yenildi içildi.
Size biraz buradan bahsedeyim; köprü DSİ tarafından restore ettirilmiş, köprüden 20 metre aşağıda bu mevsimde faaliyette olmayan bir balık-et mangal tesisi var. Köprü adını hemen başındaki eski bir değirmenden alıyor, maalesef şimdi kullanımda değil ve içindeki masa sandalyeden anladığım kadarıyla yazın tesis tarafından başka maksatla kullanılıyor.
Saat 15;50 mola bitti, yürümeye devam; köprünün üzerinden geçerek çok dar bir patikadan tekrar tırmanmaya başladık, kısa bir süre sonra zeytinlikler arasındaki toprak yola girdik.

TOPRAKTAN ASFALTA...
Yaklaşık bir km yürüdükten sonrada Küçükkuyu'ya inen asfalt yola çıktık. Aynı zamanda "oksijen çadırından da " çıkmış olduk! Yol ayrımında, Mıhlı şelalesi 1 km yazan levhadan sola dönerek, asfalt yol boyunca sağımızdan solumuzdan geçen motorlu araçlara dikkat ederek, etrafımızdaki bağ- bahçe ve evleri izleyerek yürüdük. Adatepe köyüne 6 km olduğunu gösteren levhadan sola keskin bir 'S' dönüşle biraz ilerleyip tekrar sağdan bir sokağa sonra dar Cengiztopel sokağından Rauf Denktaş caddesi, işte arabamız orada bizi bekliyor. Saatler 16;25'i Gps 18,74 km'yi gösteriyordu. Erhan bey ile Kenan bey Altınolukt'a kalan arabayı getirmek üzere giderlerken bizde onları beklemek üzere sahile yürüdük. Ben, Muharrem ve Timur bey botlarımızı çıkartarak ayaklarımızı denize soktuk, buz gibi su iyi gelmişti. Çok geçmeden arabalarımız geldi vedalaştık. Ben yine Yasa Avm'nin karşısında inmiştim. Evime geldiğimde saat 17;45'ti, yorgundum ama mutluydum. Artık ailemde benim doğa yürüyüşlerime alışmıştı, eve gelir gelmez çektiğim resimleri Tv'ye yansıtarak o gün gördüğüm güzellikleri anlatmak bir ritüel olmuştu adeta. Ve ben o günü tekrar yaşıyordum büyük bir mutlulukla....

Teşekkür; öncelikle doğa yürüyüşleri için beni teşvik eden, destekleyen ve onları bensiz bırakarak ihmal ettiğim aileme çookkk teşekkür ederim, yine doğa yürüyüşlerini planlayıp uygulamaya koyan Erhan bey ile patikalarda yan yana yürüdüğüm, sevgili KDSG üyelerinden Burak bey, Timur bey, Varol bey, Muharrem bey, Kenan bey, Özgün hanım ve Banu hanım ile onun minik kızı İlkin'e çokkk teşekkkür ediyorum. Kalın sağlıcakla.....

Not; Kolay, ama köy geçişleri  ve tarihi Başdeğirmen köprüsünü içine alan bu rotanın, kesinlikle yürünmesi ve hatta koşulması gerektiği düşüncesiyle, parkurun beni etkilemesine göre değerlendirme puanım;10/8

(Murat Turan-Akçay 2018)



1 yorum: