İzleyiciler

9 Nisan 2018 Pazartesi

ASAR KALE-GİZEMLİ ORMAN KEŞIF YÜRÜYÜŞÜ (22.03.2018)

KALKIM-KURTLAR KÖYÜ-ASAR KALE-GİZEMLİ ORMAN KEŞIF YÜRÜYÜŞÜ (22.03.2018)

""Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak...""
(Nazım Hikmet Ran)





Yolumuz uzun, erken kalkmalı gün ağarmadan düşmeli yola. Bizde öyle yaptık; Ayvalık'tan Erhan bey ve Özgün hanım, Burhaniye'den Kenan ve Muharrem beylerle saatler 07;20' yi gösterirken Edremit Havran İzmir yolu kavşağında bulunan Entur Termal Otelin karşısında buluşup geçtik Havran'a, müdavimi olduğumuz çorbacıya. Havran'da sıcacık kellepaça çorbalarımızı içip, saatler 07:45'i gösterirken, düştük Kalkım yoluna. Yaklaşık 40 km sonra, Çanakkale iline bağlı Kalkım'daydık.

NE BİLSİN KÖPRÜNÜN YIKILMIŞ OLDUĞUNU, GPS;
Yürüyüşe Kazdağlarının kuzeyindeki Hamdibey'e bağlı, Reşadiye köyü civarından başlayacaktık. Bu nedenle Erhan bey direkt Gps'e göre Reşadiye köyüne gitmeye çalışıyordu. Ancak Kalkım'ın içinden girdiğimiz yoldan birkaç km gidince, genişçe bir derenin üzerinde var olan ve epey bi zaman kullanılmadığı belli olan köprünün, yıkılmış olduğunu gördük. Köy tam karşımızda, yamaçta öylesine bize bakıyordu ama, geçit yoktu işte.Tekrar geri döndük ve kısa bir etüd sonrası Kalkım Gönen yoluna girdik. Yaklaşık 15 dakika sonra yolun solunda kalan Kurtlar köyüne geldik ve köy kahvesinde çay molası verdik. Köy sakinleri ile sohbet ettik, içlerinden birisi rehberlik yaptığını söyledi. Gideceğimiz yer hakkında bilgi aldık, iyikide aldık tarif üzerine Reşadiye köyüne gitmeye gerek kalmadan hemen bulunduğumuz köyün "orman" isimli sokağından girerek toprak yollardan Kurtlar köyü baraj-göletine geldik. Aracımızı parkettik, çantalarımızı sırtımıza geçirip, göletin hemen yanından kapakların olduğu tarafa, batı-doğu yönüne doğru saat 09;35'de yürümeye başladık. Amacımız, bir zamanlar Yenice Kalkım Gönen Edremit arasındaki Agonya ovasını korumakla görevli karakol, av ve sayfiye maksatlı M.S. 2. yy sonlarında Kral Handrianus tarafından yaptırıldığı rivayet edilen 950 rakımlı Asar dağı kale kalıntılarına çıkmak.
Hava kapalı ancak yürüyüş için gayet uygun sıcaklıktaydı. Yaklaşık 45 dakika yürüdükten sonra sağa aşağı bir "S" çizerek devam ettik. Göletten sonra berrak sularıyla akıp giden küçük akarsular ile yol kenarlarındaki bol miktarda çuha çiçekleri bize eşlik etmeye başlamıştı. Bir ara fotoğraf çekmekten ilerleyemediğimizi farkettik. Bi hayli yürüdükten sonra önümüze üçe ayrılan yol çıktı. Biz en sağdaki köprüden geçen yoldan dönerek yine ikiye ayrılan yolun rampa yukarı olanından tırmanmaya başladık. Önce tatlı ama çok uzun bir rampa, ardından düz orman yolunda yürüyüp durduk. Hatta yer yer çamur olan yerlerde, sevgili dostumuz ayıcıkların pati, domuzcukların ayak izlerini bile gördük. Yükselti arttıkça sis arttı, görüş puslu, yürüyüş gizemli hale geldi. Ağaçlar sis içerisinde şekilden şekile giren hayalet gibi duruyordu. Sanki bulutların içinde yürüyorduk, yoğun nem, yağmur olup üzerimize yağıyordu sanki. Bir noktaya geldiğimizde Erhan bey Gps cihazına göre yoldan çıkıp direkt tepeye doğru tırmanmamız gerektiğini söyledi. Öylede yaptık; yaklaşık 150 metrelik çok dik rampa yukarı çok zorlu bir tırmanış sonunda, nihayet ağaçların ve sislerin içinden bize bakan kale kalıntılarını gördük. Kaleye çıktığımızda saatler 12;30'u gösteriyordu, yani tamı tamına üç saattir yürüyorduk.

SİSLER İÇİNDE, BİR KALE'DEN KALANLAR;
Asar Kale veya diğer anıldığını isimleri ile; Handrianus Kalesi, Hisar Kale... Yıkık dökük, yemyeşil yosunlarla kaplanmış kule ve duvar kalıntıları ile yüzyıllara meydan okurcasına hala ben buradayım diyor. Kaleye tırmandığımız yamaçta çok sert rüzgâr ve üşüten bir soğuk olmasına rağmen, kalenin bulunduğu ağaçlarla kaplı küçük düzlük tepeye geldiğimizde birden sanki iklim değişmişti. Rüzgar gitmiş hava bir kaç derece ısınmış gibiydi. Maalesef çok güzel olduğunu tahmin ettiğimiz Agonya ovasını yoğun sis bulutlarından dolayı görmek mümkün değildi. Kalenin dört bir tarafını gezdik, fotoğraflar çektik. Yarım saat kadar oyalandıktan sonra, yine sert rüzgarı yüzümüzde hissederek, çıktığımız kaygan ve dik patikadan aşağı inip, toprak yola çıktık. Toprak yola inerken gördükki bir ağacın üzerine kırmızı boya ile kaleyi gösteren bir ok işareti yapılmış. Bu işareti çıkarken görmemiştik veya biraz daha geriden çıkmışız heralde. Yürümeye devam ettik, bir kaç km sonra yine toprak yoldan ayrılarak patika yoldan rampa aşağı inişe başladık. Bu patika yol da muhteşemdi, sanki bahar ve sonbahar mevsimleri içi içe geçmişti; yerlerde santimetrelerce kalınlıkta sonbahardan kalma çınar ve meşe yaprakları ayaklarımızın altında hışırdarken, sağda solda, bazen yaprak yığınları arasında geniş yeşil yapraklarıyla mor-lila renkli çuha çiçekleri boy gösteriyor, adeta içimize ferahlık veriyordu. Hele ötücü kuşların senfonisi!..Nasıl bir zenginliktir bu kaz dağları, flora ve faunasıyla...

CENNETTEN BİR KÖŞE LOKANTASI'NDA, MOLA;
Saatler 13;45'i gösterdiğinde, muhteşem bir manzaranın tam ortasında,  çeşme yanında ateşimizi yaktık, çaylar demlendi, çıkarıldı çantalardan bölüşüldü azık. Hava iyice soğudu, ateşi harladıkça yanına sokulduk, güzel sohbetler ettik, hepimiz mutluyduk. Burayı daha sonra gelip, kamp yapılacak yerler listesine ekleyip, istemeye istemeye toparlandık, çöpümüzü aldık, ateşi söndürdük ve yaklaşık bir buçuk saatlik molanın ardından, saat 15;20'de tekrar vurduk kendimizi patika yollara. Yürüdükçe gördüğümüz doğanın güzelliği hepimizi sarhoş etmişti adeta, (?)
Yol boyunca; sis içindeki karaçamlar, göknarlar, meşeler, koca çınarlar, davulgu ağaçları, irili ufaklı şelaleler, dereler, çeşmeler, çimenler, çiçekler, kuşlar, keçiler, çoban köpeği ve ayak izinden öte cisimlerini görmediğimiz daha bir çok ev sahibi hayvan ve mahlûkat yoldaş oldu bize..
Dik yamaçlardan yüreğimiz ağzımızda indik, nefes nefese tırmandık, sisten önümüzü göremez olduk, yolumuzu kaybedecek gibi olduk, ayı izi gördük, heyecanlandık, yorulduk ama çookk mutlu olduk.
Asar dağının tepesine çıkmış, kale kalıntılarını görmüş, puslu gizemli ormanlar ve şelalelerin arasından tam bir daire çizerek arabayı bıraktığımız baraj göletinin yanına gelmiştik . Saatler 18;35'i GPS ise 22,26 km 'yi gösteriyordu.
Bindik arabamıza, radyoda muhteşem şarkı-türküler, herkes çok mutlu, geldiğimiz yoldan döndük evlerimize. Beni Edremit'te aldıkları yere bıraktılar. Vedalaştık ve onlar Burhaniye-Ayvalık'a ben Akçay'a ...

Not; Bu parkurun beni etkileme kriterlerini tek tek yazamayacağım ama;  belkide bizim şansımıza havanın kapalı, yağmursuz, sisli ve gizemli bir hal alması, kısada olsa heyecan verici çok dik tırmanış ve inişler yapmak, tarihsel değerlere şahit olmak, gördüğümüz şeyler karşısında hayallere dalmak, yol boyunca sayısız çuha çiçeklerinin görselliği, kuş seslerinin senfonisi, yabani hayvanların ayak imzaları ile burada misafir olduğumuzun farkına varmak, tamda yürüyüş bitti derken, kazdağları sürpriz şelalelerini gözümüze sokarak, daha bitmedi demesi gibi daha bir çok duyguyu yaşatan ve bizim için tam bir KEŞİF olan bu parkuru değerlendirme puanım;10/10

(Murat Turan-Akçay 2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder