İzleyiciler

9 Nisan 2018 Pazartesi

KÜÇÜKKUYU-ADATEPEBAŞI-SAYA YOLU KEŞİF YÜRÜYÜŞÜNDEN ZEUS ALTARI'NA (29.03.2018)

KÜÇÜKKUYU-ADATEPEBAŞI-SAYA YOLU KEŞİF YÜRÜYÜŞÜ- ADATEPE ZEUS ALTARI- YEŞİLYURT KÖYÜ GEZİSİ (29.03.2018)

"Pandora açınca kutunun kapağını,
Dağıttı insanlara acıları, dertleri.
Bir tek umut kaldı dışarı çıkmadık,
Kapağı açılan dert kutusundan.
Umut tam çıkacakken Pandora kapatmıştı kapağı
Böyle istemişti bulutları devşiren Zeus."
(Zincire Vurulmuş Prometheus-Aiskhylos)












Bu gün günlerden perşembe; yeni bir coğrafyada, bilmediğim köylerde, dağları, kırları patika yolları arşınlama ve tanıma günü.
Dağlara çıkacağım zaman, geceleri heyecanla yatar, sabahları başka bir heyecanla kalkarım. Bugünde öyle oldu, zamandan kazanayım diye akşamdan hazırladığım standart kahvaltımı, yapar yapmaz evden çıktım. Ayvalık'tan gelecek arkadaşlarımla buluşacağım Yasa Avm'ye, yürüyerek gidecektim. Aslında bu hafta benim için talihsiz bir haftaydı, çünkü pazartesi sabahı, kızımı okula götürmek için arabamın yanına gittiğimde, şoför tarafındaki ön kapı camının, kırılmış olduğunu gördüm. Aksi gibi o gün İzmir'e de gidecektim... Bir sürü prosedür, telaş, asabiyet vs. Neyse konuyu dağıtmayalım, saat 07;40'ta arkadaşlarla buluşup, Küçükkuyu'ya doğru hareket ettik ve yaklaşık yarım saat sonra Küçükkuyu'dan içeri girerek, yaklaşık 6 km.lik kıvrıla kıvrıla tırmandığımız dar asfalt yoldan, yeşil doğa ve mavi denizin bize sunduğu muhteşem manzaralar eşliğinde, saat 08:18'de Adatepebaşı köyüne geldik. Hiç oyalanmadan köyün hemen çıkışında, hurdaya terkedilmiş eski köy otobüsünün önüne arabamızı parkedip Erhan bey, Suat bey, Özgün hanım ve ben dört kişi, başladık yürümeye. Hava kapalı; hafif bir yağmur çiseltisi ve ciddi derecede üşüten bir rüzgar, bize eşlik ediyordu. Ellerimizde eldiven, çantalarımızda ne varsa geçirdik üzerimize, Yinede herşey çok güzeldi.

SAYALAR YOLU
Yanından geçtiğimiz ağaçlardan gelen kuş sesleri, sayalardan gelen koyun, keçi, horoz ve köpek sesleri, sanki bizlere hoşgeldin diyordu. Zaman zaman yolumuzu değiştirmeye zorlayan çamura batsakta, rüzgardan sersemleşsekte, yürüdüğümüz yol çok yavan gibi gelsede, yine mutluyduk. Yol boyunca o kadar çok saya vardı ki, "Bu parkura, Saya Yolu adını vermeliyiz" dedi, Erhan bey. Bazı sayalar boştu, ama çoğunluğu koyunuyla, keçisiyle, tavukları ve köpekleriyle hayat doluydu. Boş sayalardan bir ikisini, ateş yakıp mola vermek için yokladık, ama sobasız olduklarını görünce vazgeçtik. Yürümeye devam ettik ve önceleri yavan gelen yolun yarısından sonrası; aniden karşımıza çıkan sürpriz yemyeşil yüksek seyir tepeleriyle, ormanıyla, ardıç ağaçlarının egemen olduğu dik kayalık inişleriyle ve ateş yakıp yemek molası verdiğimiz sarı-beyaz papatyalarla bezenmiş yemyeşil çimenler arasındaki asırlık çınar ağaçlarıyla, adeta gönlümüzü fethetmişti.

OYUK ÇINARLAR ALTINDA KEYİF
Saat 13:00 gibi asırlık, içleri oyuk çınarların altında ateşimizi yaktık, çayımızı demledik, çantamızda ne varsa çıkarıp bölüştük. Kimi arkadaşımız, çantasında getirdiği tadımlık içkisini keyifle yudumladı, sohbetler ettik, fotoğraflarla anı ölümsüzleştirdik ve saatler 14;40'ı gösterirken, yaklaşık 700 m uzaklıktaki aracımıza doğru, yürümeye başladık. Çınarlara indiğimiz, kayalık tepenin eteğine paralel patika yoldan, güneye doğru 30-40 m adım atmıştıkki karşımızda, etrafı tel çit ile çevrili bir bahçe içinde çokgen biçiminde, devasa çadırdan bir yapı ile karşılaştık. Yorum yapmaya çalıştık ama dağın başında böyle bir şeyin, ne olabileceği konusunda, mantıklı bir cevap bulamadık. Hemen yakındaki köylülerede sorduk, bu çadırın ne olduğunu, ama onlarda doğru dürüst bilgi sahibi değillerdi. Biz en son bu çadır yapıyı, "gözlemeci çadırına" yakıştırıp, yolumuza neşe içinde devam ettik. Yolda, yemyeşil çayırlarda otlayan kuzularla haşır neşir olduk, sırtımızı ısıtan güneşle birlikte dağa, taşa, kuşa son bir selam verip, arabamıza bindik. Toplam 13,91 km, yol yürümüştük. Saat 15;10' da Adatepebaşı köyünden ayrıldık.

YÜCE ZEUS.
Direksiyonda Erhan bey, günün henüz bitmediğini söyleyerek, 15;21'de Bahçedere köyünden geçip, orman yolundan Adatepe yoluna vurduk. Saat 15;35'de biranda Adatepe köyünün taş evleri arasındaki daracık sokaklarında bulduk kendimizi. Duvarların adeta tozunu alarak, kendimizi köyün meydanındaki bir kafenin bahçesine attık. Köy ve kafe; ne alaka diyebilirsiniz. Ama burası ne fiziki olarak, ne içinde yaşayan kesim olarak ne kültürel olarak ve nede dışarıdan her gelene gelir maksatlı turist bakış açısı ile köy statüsünden, çoktannn çıkmış durumda. Hal böyleyken, o köy kahvehanelerinin ve köy sakinlerinin hissettirdiği içtenlik, güven ve sadelikten, burada eser yok. Köy esasında mübadeleden önce, rum ve türklerin beraber yaşadığı bir köymüş ve 1989 yılında, sit alanı kapsamına alınmış.
Neyse fazla uzatmayalım, içtik kekik ve ıhlamur çaylarımızı ve hemen burnumuzun dibindeki, Zeus Altarı'na yollandık. Arabayı sunağın girişinde, yol üstünde bıraktık ve yaklaşık, 800 metre mesafedeki sunağa, muhteşem kızıl çamlar arasındaki hafif bir rampa yoldan, yürümeye başladık. Sunağın hemen yakınındaki ağaçların, adak ipleri ile bezenmiş olduğunu gördük. Rivayete göre, tanrıların tanrısı Zeus'a kurbanlar kesilen, hediyeler verilen yer olan bu Sunak, büyük bir kaya kütlesinden ibaret olup, kayanın en üstüne, kayanın bir kenarındaki taş basamaklardan çıkılmaktaydı. Bizde öyle yaptık, bu basamakları tırmandık ve son adımımızla birlikte ağzımız açık, bakakaldık. Muhteşem bir manzara; yakın planda sağdan sola doğru, Küçükkuyu'dan Altınoluk'a, muhteşem bir yeşillik ve mavi körfez, uzak bakış açısıyla denizin ötesinde ise Gömeç'ten, Ayvalık ve Cunda takım adalarına kadar, körfezin karşı yakasının silüeti, çok geniş bir yelpaze ile tamamen gözlerimizin önüne serilmişti. Bulunduğumuz sunağın deniz seviyesinden yüksekliği, Gps'ten 297 m olarak ölçüldü.
İstemeye istemeye, saatler 16;40'ı gösterirken, Zeus Altar'ından ayrıldık. Evlerimize döneceğimizi zannediyorduk ama, Erhan bey; "bitmedi, sizlere göstermek istediğim bir köy daha var! " dedi. Saat 16;54 Yeşilyurt köyündeyiz. Buraya da köy demeye bin şahit ister, butik otelleriyle, yeme içme kafe ve restoranlarıyla, hediyelik eşya dükkanlarıyla, şimdi kapalı olan ama yazın faal olan bar ve müzik evleriyle burası köylükten çoktan çıkmış. Arşınladık sokaklarını hızlıca, yerliden çok yabancıların yaşadığı yaşattığı Yeşilyurt köyünü. Bindik arabamıza, sözde 12 km.lik keşif yürüyüşü, bize olmuştu bir kültür turu. Güzeldi, herkes mutluydu, aslında dönüşte Küçükkuyu'daki Zeytinyağı müzesini de gezecektik ama zamanımız kalmamıştı.
Akçay Yasa Avm'nin karşısındaki benzinlikte indim, arkadaşlarımla vedalaşıp, sırtımda çantam, elimde baton sopam yürüyerek evime geldiğimde, saatler 18;00'ı gösteriyordu...

Teşekkür; Bu günü planlayıp hayata geçiren Erhan bey başta olmak üzere, yan yana yürüdüğüm yol arkadaşlarım Suat bey ve Özgün hanıma, kızımı okula bırakıp alarak bu keşif yürüyüşüne gönül rahatlığı ile katılmamı sağlayan Eyüp abime veee beni evde sabırla bekleyen sevgili eşim ve biricik bal kızıma çookk teşekkür ederim...

Not; Yürüyüş parkuru olarak şelale, akarsu geçişleri, zorlu tırmanışlar içermeyen, farklı yalın bir güzellik içinde, çok kolay ancak devamındaki kültürel gezi ile zirve yapan bugünkü parkur/gezinin beni etkilemesine göre değerlendirme puanım;10/8    

(Murat Turan-Akçay 2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder