BİLİNMEYEN BİR YER; O KULE'NİN KEŞFİ (24.05.2018)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_180526_075254_957/2.jpg)
Erken kalktım ve erken geldim bugün Edremit'e. Hava parçalı bulutlu, ama ılıman. Atatürk heykelinin olduğu şehir meydanında, küçük bir manolya ağacının altındaki banka oturdum, arkadaşlarımı bekliyorum. Şehir çoktan uyanmış, öğrenciler, memurlar bir koşturma içinde, esnaf dükkanlarını yeni yeni açıyor, belediye temizlik işçileri ise harıl harıl, ellerinde süpürge-kürek bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp duruyorlar...
Bugün "o kule" diye çıktık yola ama açıkçası nereye, nasıl bir araziye gittiğimizi bende bilmiyorum. Parkuru Erhan bey biliyor ve birazdan Ayvalık'tan beni almaya geldiklerinde, arabada detayları öğreneceğiz.
Saatler 08:12'yi gösterirken, geldi keşif arkadaşlarım ve hiç beklemeden düştük keşif yapacağımız " O kule" yoluna.
HEDEF, KARADAĞ KULE.
Yolda öğrendik ki gideceğimiz yangın gözetleme kulesinin ismi, Dereli Köy sınırları içinde bulunan "Karadağkule".
Edremit'ten Hanlar yoluna saptık ve Diş Hastahanesi sapağından içeri girerek Dereli Köy yoluna girdik.
Şehir merkezine çok yakın olan köy merkezine, yaklaşık 15 dakika sonra girip, aracımızı köyün diğer çıkışında parkettik.
Saatler 08;28'i gösterirken, hafif rampa toprak yoldan yukarı doğru, başladık yürümeye. Toprak hafif ıslak, yükselen güneşle birlikte, bitki ve ağaç yapraklarında biriken yağmur taneleri, inci gibi parlıyor.
Gelip geçen bir araçtan, yürüdüğümüz yolun, Ortaoba köyüne çıktığını öğrendik. Biraz yükseldikçe, gözlerimiz yemyeşil dağların, ovaların görüntüsü ile büyülendi. Toprak ise akşam yağan yağmurla birlikte, mis gibi kokusunu havaya salmış, biz doğaseverleri zevk sarhoşu yapıyordu. Bir ara Erhan bey, "dut ağacı olsada, biraz dut yesek" temennisinin üzerinden daha 5 dakika geçmeden, bir baktık solumuzda bir dut ağacı. Gerçi dut ağacının üzerinde, pek dut kalmamıştı ama, yine de Erhan beyin ağzını tatlandıracak kadar vardı...
KÖPEKLER VE DUT AĞACI.
Yürümeye devam ettik ve bir süre sonra ileriden, gök gürültüsü gibi sesi olan bir köpek havlaması duyduk. Ve önümüzdeki dönemeci dönünce, sağda bir çeşme, solda ise Balıkesir Fidan Üretme İstasyonunu gördük. Bu arada, gök gürültülü ses çıkararak havlayan köpeği gördük; iri yarı bir köpek beklerken, karşımıza bir av köpeği çıktı. Çeşmenin oralarda, bir sağa bir sola koşarak, bize olanca gücüyle havlıyordu. Fidan Üretme İstasyonunun önündede, "yerden bitme" bir köpek vardı. Diğeri havladığı için oda bize havlıyordu. Suat bey hemen küçük köpeğe doğru, sakinleştirici sözlerle yürümeye başladı ve köpek birden bire havlamayı kesip, bizleri izlemeye başladı. Bizden zarar gelmeyeceğini anlamış olmalı. Yolun karşısındaki çeşmenin yanındaki köpekte, havlamayı kesmişti. Çeşmeye yöneldik, o da ne? Dallarında bolca dut bulunan, koca bir dut ağacı. Dururmuyuz hiç! Herbirimiz hemen uzanıp, dut dolu birer dalı, çektik kendimize. Ve bal gibi tatlı, iri iri dut tanelerini ardı ardına gönderdik midemize. Bir dalı bitirip, diğerine geçiyorduk. Artık biri dur desin...
Saat 09;10. Midelerimiz dut ile dolu, Orman Fidan Üretme İstasyonunun yanından, vurduk rampa yukarı ağaçların arasına. Yaklaşık yüz metre sonra, ağaçlar arasından patika yola çıktık. Yukarı doğru sürekli bir tırmanış vardı. Toprak ve otlar ıslak, hava nem yüklüydü. Bunaltıcı nasıl bir hava vardı. Ama iyiydik, sohbetimiz neşeliydi.
Kuleye yaklaştıkça, yol boyunca bol miktarda sumaklar ve üzerinde rengarenk kelebeklerin uçuştuğu, pembe ladenler gözümüzü okşuyordu.
KARADAĞ KULE.
Saat 10;44 Kuledeyiz. Kıvrıla kıvrıla, tatlı bir eğimle yükselen, yaklaşık 5,5 km yol yürümüşüz. O kadar koyu bir sohbet içindeydik ki bir baktık kuledeyiz. Kulenin teras bölümüne çıktık. Edremit şehir merkezi, ayaklarımızın altındaydı. Altınkum, Zeytinli ve Akçay sahil hattıda olduğu gibi görüş alanımızdaydı. 15 dakika kadar takıldık burada, fotoğraflar çekip, saat 11;00'da ayrıldık. İnerken anladıkki çok dik bir rampa tırmanmışız.
Dönüşte, kelebeklerin adeta dans edişlerine şahit olduk. Erhan bey, bol bol kelebek fotoğrafı çekti.
Dönüş yolumuzu biraz daha uzatmak adına, aynı yoldan değilde, biraz daha sola doğru açıktan alarak, yürümeye devam ettik. Bu parkurda su sıkıntısı var gibiydi, hava gittikçe yakmaya başlamıştı, çam ağaçları arasından yürüyoruz, ve saat 11;55 gibi bir çeşme. Açıkcası suyu çok kaliteli olmasada çölde vaha bulmak gibi oldu bizim için. Su içtik ve 15 dakika kadar mola verdik. Ve tekrar başladık yürümeye, çok geçmedi düştük düz yola, yolun sağı solu zakkum ağaçları ile süslenmiş. Sağımızda ise sessizce akan, cılız bir akarsu...
DUT YEMEYE, KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM...
Saatler 12;35'i gösterirken, daha önce tanıştığımız köpeklerin havlama sesleri ile Fidan Üretme İstasyonunun alt tarafından çıktık. Bu sefer sağımızda, Fidan Üretme İstasyonu, solumuzda ise Dut ağacı ve çeşme.
Fidanlıkta çalışan ve gece gündüz orada kalan bir personel ile ağaç altında oturduk biraz, konuştuk sağdan soldan. Gitme zamanı, ama yolluk almadan olmaz. Yine dut ağacının dallarını çekiştiriyoruz. Yiyoruz, yiyoruz...
Saat 13;15. Geldik aracımızı bıraktığımız yere. Yürüdüğümüz mesafe 12 km. Toplandık, düştük yola. Gelirken, köyün içinde derenin kenarında, çok güzel bir alabalık tesisi görmüştük. Orada balık yemeye karar verdik. Ama boşuna heveslenmişiz, tesis malesef hizmet vermiyordu. Aldık voltamızı. Bişeyler atıştırıp, yüzebileceğimiz bir yere gitmek için tekrar yola koyulduk.
BUGÜN, DUT YEMİŞ BÜLBÜLE DÖNMEZSEK İYİ !
Erhan bey, direksiyonu Hanlar yönüne çevirdi ve Çamcı köyüne getirdiğinde bizi, ben bugün dut'a doyamadım dedi. Hiç itiraz etmedik. Ve biz dört silahşörler, dut ağaçlarını hemen kuşatma altına aldık. Ellerimiz, karadut'tan kan revan içinde, otomatik olarak koparılan dut'ları ağza atıyor, ağzımız ise geleni çiğnemeye fırsat bulamadan, dutları mideye gönderiyordu. Ağzımız; "Allahım bu ne lezzet derken", midemiz; "yeter artık" diye, feryat ediyordu. Ellerimiz ve dudaklarımız, karaduttan renk değiştirmiş, nefes nefese bitirdik dut yemeyi...
MEHMETALAN KÖYÜ.
Çıktık tekrar yola, bu sefer Zeytinli'den Mehmetalan köyüne geçtik. Çakırın Yerinde, yüzüp dinleneceğiz. Merdivenlerden indik, zümrüt yeşili büvetin dibine. Oturduk, tahta piknik masalarından birine. İlk suya giren, her zamanki gibi Suat bey oldu. Arkasından ben. İlk girişte soğuk gelen suya, vücut hemen alışıyor. Sonrası ise süper. Balıkların içinde, epeyce büyük sayılabilecek bir büvette, bir aşağı bir yukarı kulaç atıp duruyoruz. Bazı yerler boyu aşıyor, bazı yerler ise büyük kayalardan dolayı tehlike oluşturuyordu. Ama muhteşem bir yerdi.
Burası bence misafir getirilebilecek bir mekandı aynı zamanda. Masa ve mangal ücretini ödemek koşuluyla et, balık ne istersen dışarıdan getirebilirsin veya istersen oradan herhangi bir şey yiyebilirsin. Kısacası güzel bir mekandı. Gitme vakti geldi. Saat 17;00'ı gösteriyordu, "Çakırın Yerinden" ayrıldığımızda. Haa, unutmadan; Çakırın Yerinde'de dut ağacı vardı!..
Zeytinli meydanda, kısa bir çay molası ve Akçay'da vedalaşma...
Son söz; Bugünkü parkur kısmen tırmanış içeren, dere, şelale, kanyon ve bitki örtüsü olarak herhangibir özelliği ve de görselliği olmayan, çok kolay, içme su kalitesi düşük, kısa bir parkurdu. Ama bence, günün en önemli anları; Dut Ziyafetleriydi...
Değerlendirme; Parkur basit ve kolaydı, bu anlamda, 10/5 puan aldı benden. Ama günün ikinci yarısı, 10 numara 5 yıldızdı benim için.
(Murat Turan-Akçay 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder