MEHMETALAN AKYER-KAPANTI DOĞA YÜRÜYÜŞÜ (27.05.2018)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_180528_223739_638/3.jpg)
![](file:///storage/emulated/0/Android/data/com.samsung.android.app.notes/files/share/0/clipdata_180528_223739_638/4.jpg)
Bu gün günlerden pazar. Ve biz genelde pazar günleri çok erken kalkar, doğa yürüyüşleri için çok uzak yerlere gideriz. Ama bugünkü etkinliğimiz, Zeytinli Akyer'de. KDSG ile buluşma yerimiz de haliyle, Zeytinli Köy meydanı olacak. Burası bana çok yakın, ama alışkanlık olsa gerek, ben yine çok erken kalktım ve Zeytinli'ye geldim. Zeytinli'de, kısa bir sabah turu yaptıktan sonra, arkadaşları beklemek için meydandaki çay bahçelerinden birine oturdum. Arkadaşlarım, 10;23 gibi geldiler. Ben ikinci araca bindim ve hiç durmadan devam ettik.
10;30'da Mehmetalan köyündeydik. Köy meydanından, kamp ve piknik alanlarının olduğu, sağa saptık. Çakırın Yerinin yanından ve köprüden geçip, hemen orada, çeşme başında, araçlarımızı parkettik. Toplam iki araç ve dokuz kişiydik. Aramızda, uzun zamandır yürüyüşlere gelemeyen, arkadaşlarımızda vardı. Herkesle kısa bir selamlaşma ile hiç oyalanmadan çantalarımızı alıp, tekrar köprünün diğer tarafına geçtik. Saatler 10;38'i gösterirken, köprünün hemen sağından, Endes Kamp alanı yönüne doğru, başladık yürümeye.
ÇİSİL ÇİSİL YAĞMUR...
Sabah, hava parçalı bulutlu, ama sıcaktı. Şimdi ise tamamen kapalı. Ve daha beş dakika olmamıştıki yürümeye başlayalı, yağmur atıştırmaya başladı. Herkes bu yağmurun, geçici olduğunu düşünüyordu, ama yinede yağmurluklarımızı giymiştik. İlerleyen saatlerde, iyiki giymişiz dedirten, deli gibi olmasada, ciddi anlamda ıslatan bu yağmurun, neredeyse yürüyüşümüzün büyük bir bölümünde, bizi hiç bırakmayacağını görecektik...
Neyse, yağmurla birlikte patika toprak yolda yürüyoruz, yol hafif rampa, sohbet koyu, hissetmeden tırmanıyoruz. Önceleri solumuz zeytinlik, sağımız zeytinlik. Ama yükseldikçe zeytinliklerin yerini, kızılçamlar alıyor, nisbeten daha geniş toprak yol, yağmurla birlikte kayganlaşan, keçi patika yollarına dönüşüyor. Zakkumlarıda, unutmamak lazım. Yolun bir bölümünde sağlı sollu, rengarenk açmış ne de çok zakkum ağacı var. Burada yürürken insanın içi açılıyor. Bugün yağmur nedeniyle, cihazın zarar görme olasılığına karşı, bir çok güzelliğin fotoğrafını çekemediğim için üzgünüm...
NE YAĞMUR, NE ÇAMUR DURDURAMAZ BİZİ. BU BÜVET'TE YÜZÜLECEK...
Yağmurla birlikte biraz zorlu, birazda kaygan ve tehlikeli hal alan, yaklaşık son bir km.lik patika inişi ile saatler 12;30'u gösterirken, nihayet zümrüt yeşili büvet'e geldik.
Ancak büvet yanlız değildi, büvet'in çadırlı bir çift misafiri vardı. Büvet'in küçücük kumsalında ateş yakmış, çaylarını içiyorlardı. Tabi bizi görünce, haliyle rahatsız oldular. Çok geçmeden, sessiz sedasız çadırlarını topladılar ve derenin karşısına geçip, ağaçların arasında kayboldular. Bazen az, bazen çok yağan yağmur, hiç durmamıştı. Ama ben ve Suat bey hiç vakit kaybetmeden, şortlarımızı giyip, yeşilin bütün tonlarını barındıran, buz gibi berrak büvet'in içine, bırakıverdik bedenlerimizi. Önceleri, soğuk gelen suya vücudumuz alışınca, ben bir o tarafa, bir bu tarafa yüzerken, Suat bey bir kayanın üzerine çıkıp, defalarca kendini büvet'in derin sularına atıyordu. Bi hayli kalmıştık suda, çıktık büvet'ten. Üzerinde çay demlenen ateşe sokulduk, üşüyen bedenlerimizi ısıttık. Bir şeyler atıştırdık, sohbet ettik ateşin etrafında, yağmurda hiç durmamıştı, toplandık ve saat 13;45'de düştük yola...
YOL MOL YOK KARDEŞİM...
Yol mu? dedim. Ne yolu! Resmen yosun tutmuş, ıslak, kaygan kayaların üzerinden, geçit vermez dal-budakların arasından, ine çıka, düşe kalka, hep nereye basacağım dikkati ile gözlerin atılan adımdan başka bir yeri görmediği, tam tamına bir saatlik adrenalin yolu, bu yol... Coşkun akan dereden, karşıya geçebileceğimiz bir yer arıyoruz. Buluyoruz bir yer; "İşte buradan geçeceğiz" diyoruz. Ve botlarımızı çıkartıp, dizlerimize kadar gelen suya giriyoruz, yosundan sabun gibi kayganlaşan taşlardan düşmemek için yardımlaşarak geçiyoruz karşıya. Nihayet derenin karşısındayız, herkes olduğu yerde taşların üzerine oturuyor, nefeslenip botlarımızı giyiyoruz. Buradada yüzülesi, çok güzel bir büvet olduğunu farkediyoruz...
Saat 14;55, yağmur durdu, güneş yükseldi, sıcak iyiden iyiye sırtımıza işliyor. Halâ dere yatağındayız, hareketleniyoruz ve vuruyoruz ağaçların arasından, çok dik patika yola. Kısa ama zorlayıcı bir tırmanışla, Mehmetalan Kirsealanı yolundayız. Yol, araçların kullanabileceği şekilde çok düzgün. Yürüyoruz güneşin altında, Mehmetalan köyüne doğru. Dere sağımızda kaldı, biraz daha ilerleyince, nisbeten yoldan daha alt seviyedeki uçsuz bucaksız zeytinliklerin görseli, gönlümüzü okşuyor. Uzaktan görünen Zeytinliklerin kızılçamlarla birleştiği yer ise bizim sabah, "Akyer Büvet'e" gittiğimiz patika yoldu.
Sabah yağmur altında, dik, kaygan ve kısmen kayalık patika yollarda yürüyorduk, ama şimdi yolumuz düz ve hava güneşliydi. Sohbet ederek yürüdük, fotoğraflar çektik, yolda gördüğümüz çeşmelerden suyumuzu içip, yüzümüzü yıkadık.
KAFAYA YAZDIK...
Yürüyüşümüzün sonlarına doğru, saatler 16;15'i gösterirken, Hızır Kamp alanını biraz geçince, çağıldayan bir dere sesi duyduk. Ve dere kenarına gittiğini farkettiğimiz bir patika yoldan, indik aşağı. Önce zakkumlar ve diğer ağaçlar arasında, kamp ateşi için kullanıldığı belli olan, taşlarla çevrili birden fazla ocak ile karşılaştık, sola döndük ve durduk... Koca bir çınar ve gölgesinde, harika bir büvet, karşımızda duruyordu. Ağaçlardan, gökyüzü görünmüyordu. Epey büyük ve derin olan büvetin rengi; zümrüt yeşilimi desem, ağaçların binbir çeşit yeşilimi desem bilmiyorum. Ama büvet, yeşilin tarif edilemez binbir tonunu, taşıyordu adeta. Büyülendi buraya gelen herkes. En azından ben burayı kafama yazdım, tekrar mutlaka gelmeliyim diye. İstemeyerekte olsa, ayrıldık bu büvet'ten...
GÜNÜN MİNİK GÜZELİ...
Yürümeye devam ettik yoldan, ama 20-30 m ilerlemiştikki solumuzda; minik, ama görselliği ile kendisine şöyle bi durup baktıran, bir şelalecik vardı. Bizde öyle yaptık, bir kaç dakika oyalandık burada ve fotoğraflarını çektik...
Daha sonra yürümeye devam ettik ve sırasıyla, Endes Kamp alanı ve köy mezarlığının yanından geçip, saatler 16;38'i gösterirken, araçları bıraktığımız köprünün başına geldik. Arkadaşlarla burada vedalaşıp, Muharrem beyin aracına bindim. Erhan bey aracı ile önden, biz arkadan gidiyoruz, daha köy meydanına çıkmadan, Erhan bey sağda durdu. Bir baktık, üzerinde üç beş dut olan, bir ağaç. Perşembe günkü dut şöleninden sonra, hiç inmeye tenezül etmedim. Perşembe günkü dut ziyafetini, o kadar çok anlatmıştık ki hiç yemeyen arkadaşlar yesin istedim. Biz daha fazla beklemeden, ayrıldık. Ve saatler 17;04'ü gösterirken, Zeytinli meydanda, arkadaşlarla iyi temenni dilekleri ile ayrıldık...
SON SÖZ;
Bana, doğa harikası, çok güzel büvet'lerin yerini gösteren ve buralarda yüzmemi sağlayan Erhan bey başta olmak üzere, yol arkadaşlarım Suat bey ve eşi Songül hanıma, Necla ve Özgün hanıma, Burak, Şerafettin ve Muharrem beye sonsuz teşekkürler...
Yağmuru severim, patikaları, ovaları, dağları, ağaçlarıda severim, ama doğanın tam orta yerinde hem içebileceğim hemde yüzebileceğim suları daha da çok severim. Bugünkü parkuru, yağmuruyla, tırmanışıyla, tehlikeli patikalarıyla vede yüzülesi berrak büvet'leriyle, değerlendirme puanım;10/10
(Murat Turan-Akçay 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder