Bugün, uzun zamandır sık sık adını duyduğum ve görmek için dört gözle beklediğim, Eybek Dağına gitme günü.
Sabah başka bir heyecanla, erkenden kalktım ve düştüm yollara. Ayvalık ve Burhaniye'den gelen arkadaşlarımla, saatler 07;10'nu gösterirken Edremit Ptt önünde buluşup, Hanlara doğru devam ettik.
Saat 07;45'de Hanlar'dan yürüyüşe başladığımızda, tam tamına 8 kişiydik. Ve birde Hanlar'da tanıştığımız bir sokak köpeği. Birkaç km geldi ardımız sıra köpek. Aramıza 50-100 m mesafe bırakarak, bizi takip ediyordu. Yolumuz zorlu ve uzundu. Köpeğin peşimizden gelip, perişan olmasını istemediğimiz için, defalarca kovalamamıza rağmen, ısrarla bizi takip ediyordu. Herneyse parkura dönelim; hava kapalı, serin ama üşütmüyor. Yani dağa tırmanış için çok ideal bir hava. Ormanlar içinden, çok güzel toprak bir yolda yürüyorduk.
Saat 09;00 gibi Ayıgediği Karanlıkdere yol ayrımından geçip, Döşemedere yönüne ilerledik. Yine bir Ayı'nın ben buradayım işareti ile karşılaştık. Üzerinde sinekler uçuşan, neredeyse dumanı üzerinde, çok taze bir Ayı pisliği gördük. Birkaç dakikalık fotoraf çekimi sonrası, yola devam ettik. Yaklaşık 10 dakika sonra, pazar günü yürüdüğümüz "Döşemedere Ihlamur Yolu" parkurunun, Hanlar-Eybek yol ayrımı ile birleştiği noktaya geldik. Ve sonrasında saat 09:30'da şelaledeydik.
AQUAPARK ŞELALE !
Bu şelalenin, bir önceki gelişimdede farklı olduğunu gözlemlemiş ve aklıma aquapark kaydırağını getirdiğini belirtmiştim. Evet bu şelale, tam anlamıyla bir aquapark kaydırağına benziyordu, ama asla kayılmaması gereken bir kaydırak. Yoksa mazallah; ne popo kalır insanda, nede kırılmadık kemik. Şelalenin tadını çıkardık, fotoğraflar çektik, sularımızı tazeleyip, bodoslama vurduk ağaçların içinden, tepeye.
MEST EDEN TIRMANIŞ...
Şelalenin döküldüğü yere çıktık ve hemen üstünden başladık tırmanmaya. Tırmanış dik, sık ağaçlar arasından bulutların üzerinde olduğumuzu görüyoruz, ortam fantastik, yorgunluk yok denecek kadar az, ama yinede arasıra 1-2 dakikalık nefeslenme araları ile saat 10;20'de Eybek 1,5 km, Hanlar 6,5 km yazan levhanın olduğu Karanlıkdere yoluna çıktık. Tırmanış parkuru o kadar güzel ki beni adeta mest etti. Birkaç dakika nefeslenme ve tekrar vurduk rampa yukarı. Gökyüzüne uzanan göknar, karaçam ağaçları arasında yürürken, zaman zaman sis bulutlarının içine girdik, ıslandık, çıktık. Kimi zaman devasa kayaların üzerinde sekerek, kimi zaman çürümüş devrilmiş ağaçların üzerinden atlayarak, belli belirsiz patika yollardan, nihayet geldik Su Çıktığı'na. Ben böyle; güzel, yormayan ama bulutların üzerine tırmandığını hissettiren, sisler içinden uzanan bitki ve ağaç silüetleri ile insana iyiki buradayım sevinç patlamaları yaşatan bir tırmanış görmedim...
SAAT 12;00, SU ÇIKTIĞI' NDA MOLA.
Buraya ilk geldiğimizde dikkatimizi çeken şey, sanki yağmur yağıyordu, ama yağmıyordu. Ama biz ıslanıyorduk. Hava sisli ve ağaçların yaprakları o kadar su damlacığı ile dolu ki. Yağmur olup, üzerimize çiseliyordu adeta.
"Su Çıktığı" adını, devasa bir kayanın altından buz gibi suyun çıkmasından aldığı belliydi. Kaz dağlarının derinliklerinde, Eybek'in kalbinde, sisler içinde, kayaların arasında, ıslak ağaçların altında esrarengiz bir yerdi, burası. İşte böyle bir yerde yaktık ateşimizi, içtik sıcacık çaylarımızı. Dinlendik, atıştırmalıklarımızı yedik, sohbet ettik. Mutlu ve neşeliydik. Ama Eybek bizi çağırıyordu, çok az kalmıştı kavuşmaya. 45 dakikalık bir molanın ardından, başladık tekrar tırmanmaya. Herkes çok canlı ve hevesli. Önce, kayalık ve çürümüş-kurumuş ağaçların çok olduğu, bir bölgeden geçtik, ağaçlar seyrekleşti, tek tük göknarları geçince çorak, kayalık bir düzlüğe çıktık. Eybek zirve karşımızda duruyordu, durmadık, tırmanmaya başladık kayaları.
EYBEK ZİRVE...
Saat 13;10 ve 1249 rakımlı, Eybek Babadayız...
Sisten 10 m ötemizi görmüyoruz. Hava nisbeten rüzgarlı, ama hiçte rahatsızlık vermiyor. Halbuki buranın şiddetli rüzgarlarının, adam uçurduğunu söylemişlerdi. Fotoğraflar çekildik, Eybek Babanın sağını solunu düzelttik. Herbirimiz sırtını bir kayaya verdi, kapattı gözlerini; huzur, dinginlik, mutluluk, sevinç...
KİMDİR, EYBEK BABA !
Bin pınarlı Kazdağları’nın her köşesi adeta, ayrı bir gizem, ayrı bir ruh taşımaktadır. Bunlardan biriside, Kazdağları’nın doğu zirvesindeki Eybek Dağı’nda bulunan, Eybek Baba Türbesidir. Belirli bir hikayesi olmamakla birlikte, yaygın olan söylence; Eybek Babanın iftiraya uğrayan, ermiş bir çoban olduğudur. Bölgede yaşayan Türkmenler tarafından Sarıkız’dan sonra kutsal sayılan bir türbedir. Ziyaretçiler tarafından başörtüsü bağlanmakta, mum yakılıp dilekte bulunulmaktadır...
DÖNÜYORUZ...
Gitme zamanı, saat 13;50. Dönüşümüz güney yamaçtan olacak. Başladık yürümeye, inişte benim sağ dizim, sinyal vermeye başladı. Hemen taktım dizliğimi. Bugün bizimle ilk kez gelen, Ayvalık'tan Ahmet beyin dizide fena ağrıyor, ağır aksak zorla yürüyordu. Kenan bey, yanında taşıdığı dizliği Ahmet beye verince, oda biraz daha rahat yürümeye başladı. Bundan sonraki yolumuz nisbeten düz, patika ve hep inişti.
Yolumuz üzerinde, KDSG'nin daha önceden dostu olan bir çobana ait saya ziyaret edildi, çoban yoktu ama oğlaklar sevildi, fotoğraflar çekildi. Dönüş yolumuz, yürümesi çok kolay ve eğlenceli patika bir yoldu. Ama yinede bu patikadan saya'ya katırlarla eşya taşınması veya saya'dan aşağıya süt taşıması yapıldığını düşününce, insan hayretler içinde kalıyor. Hayat bazı insanlar için gerçekten çok zor.
Saat 14;30-14;40 arası, kısa süreli bir mola veriyoruz. Sonrasında yaklaşık 25 dakika yürüdükten sonra, yanında çok güzel bir çeşme olan toprak bir yola çıkıyoruz. Saatler 15;15'i gösterirken, buradan gönüllü beş kişi ile yaklaşık 100 m rampa yukarı toprak bir yoldan Eybek Yangın Gözetleme Kulesine çıktık. Gittiğimizde kulede görevli kimse yoktu. Kulenin üstünden; bir taraftan, saatler önce misafiri olduğumuz, sisler içindeki müthiş Eybek dağını, diğer taraftan, madencilerin kel tavuğa çevirdikleri, Havran maden bölgesini gözlemledik. Kulenin bir tarafında haz, tebessüm ve mutluluk, diğer tarafında ise hüzün, öfke ve çaresizlik...
Geldik çeşme başında bıraktığımız arkadaşlarımızın yanına. Ve hiç duraksamadan saatler 15;30'u gösterirken, düştük dönüş yoluna.
15 dakika sonra, bir yol ayrımı ve bir çeşme daha. Çeşmede, elimizi yüzümüzü yıkadık, tam ayrılacağız, karşımızda; her iki yanlarında süt güğümleri bulunan iki katır ve öndeki katırın üzerinde saya sahibi çoban. Bizi görür görmez taa uzaktan otuziki dişini birden göstererek yaklaştı bize. Nasılda bir içten tebessümle selam vermiş ve sohbete başlamıştı. Ayak üstü samimi bir hoşsohbetin sonunda, düştük yine yola. Ve saatler 16;44'ü gösterirken geldik Hanlar bölgesine, araçlarımızın yanına. Toplam 18,80 km yol yürümüştük. Açıkçası, üzerimizde yorgunluktan eser yoktu ve çok mutluyduk.
Burada grubumuz yine ikiye ayrıldı, ben Erhan beylerin aracına geçtim ve Kalkım'a çilek tarlasına yollandık. Mis kokulu kasa kasa çileklerimizi aldıktan sonra, Kazdağlarının buz gibi sularından damacanalarımızı doldurduk, Çamcı köyünde dalından dut, erik yedik ve güler yüzlü, gönlü bol, misafirperver Fatma teyzenin çay, zeytin ve peynirinin eşsiz lezzetlerinin tadına bakıp evimizin yolunu tutturduk.
O BİZİ SEVDİ, BİZDE ONU SEVDİK.
Haa, bu arada köpeği soracak olursanız, önceleri bizi 40-50 m geriden takip eden sadık dostumuz, sonraları bizimle diz temasıyla patikaları, kayaları tırmandı, Eybek zirve yaptı, döndü dolaştı ve Hanlar'da bıraktı bizi... Verdiğimiz iki lokma ekmeği bile, bizi kırmamak için zorla yedi. Onun istediği dostluktu, sevgiydi. O bizi sevdi bizde onu sevdik...
SON SÖZ...
Bugünkü etkinliğin planlayıcısı ve rehberi olan Erhan beye ve yan yana yürümekten, sohbet etmekten büyük bir keyif aldığım yol arkadaşlarım; Özgün ve Necla hanıma, Suat, Kenan, Muharrem ve Ahmet beye ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Değerlendirme; Bugün şelale vardı, patika yol vardı, çok sık ormanlarda çok dik tırmanışlar vardı, binbir çeşit bitki, ağaç, börtü böcek vardı, Ayı kardeşin ben buradayım işareti vardı, sis-pus vardı, kayalık vardı, su çıktığı vardı, Eybek zirve vardı, rüzgar vardı, güneş vardı, saya ve oğlaklar vardı, soğuk sularıyla çeşmeler vardı, bize yol arkadaşlığı yapan köpek vardı, Kalkım'ın mis kokulu çileği, Çamcı köyünün dalından beyaz-kara dutu, güler yüzlü misafirperver Fatma teyzesi vardı. Vardı da vardı....Daha ne olsun. İşte bu nedenlerle, bugünün ve bu parkurun beni etkilemesine göre değerlendirme puanım;10/10
(Murat Turan-Akçay 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder