İzleyiciler

16 Mayıs 2018 Çarşamba

DÖŞEMEDERE IHLAMUR YOLU (13.05.2018)






DÖŞEMEDERE IHLAMUR YOLU (13.05.2018)

Bu maceranın üzerinden üç gün geçti, hala iki satır yazamadım. Fırsat bulamadığımdan değil, nedenini bilemediğim üzerimde bir atalet, bir atalet.
Neyse ki bu sabah ara verdiğim spor salonuna, yeniden başladım ve üzerime bir canlılık geldi.
Evet, sadede gelelim; bu pazar Döşemedere Ihlamur yoluna gidecektik. Ve bu sefer Ayvalık, Gömeç ve Burhaniye'den iki araç ile gelen arkadaşlarım, beni tam saat 08;00'da, Edremit Ptt önünden aldılar. Serin ama çok güzel bir bahar sabahında, 08;40'da Kalkım'daydık. Kalkım'ın içinden çokta kötü olmayan, toprak maden yolundan Döşemedere'ye, yürüyüşe başlayacağımız noktaya doğru, yollandık. Nihayetinde araçlarımızı parkedip, saat 09;25'te yürüyüşe başladık. Kazdağlarının kuzeye bakan bu tarafı, o kadar güzeldi ki; hava üşütecek kadar serindi. Ağaçlar o kadar sık ve dallı budaklıydı ki, havada yükselen güneşin, zaman zaman ısısınıda, ışığınıda hissetmek ve görmek mümkün olmadı. Bulunulan ortam, insana olağanüstü sevinç, özgürlük ve bazende korku duygusu yaşatıyordu. Yürüyüşe başladıktan 5-10 dakika sonra, soldan Döşemedere üzerinden karşıya geçtik ve çoğunlukla ıhlamur olmak üzere kestane, meşe, çam ve hatta bir kaçta kiraz ağacından tutunda, hercai menekşesi, papatyası, sığır kuyruğu, kantaronu ve daha bir çok çiçek ve otlar arasında heyecan ve neşeyle yürüdük, tırmandık, yürüdük.. Ağaçlardan güneşi bir görüyor, bir kaybediyorduk.

KOCAOĞLANIN SELAMI VAR!..
Yolun yarı ıslak topraklı bir bölümünde, hayvan ayak izleri gördük. Bu ayak izleri tabiki hiç kuşkusuz bir kocaoğlana aitti. Daha yorum bile yapamadan, 20-30 adım atmıştık ki hemen sol tarafımızdaki yamacın 10-15 m uzağından gelen çok sert bir kükreme ile donduk kaldık. Hemen herkes sus pus, ani hareket yapmadan yavaşça uzaklaşmaya çalıştık. Koca oğlan kibarca bizi uyarmıştı. Nede olsa onun evindeydik. Bulunduğumuz noktayı tarif etmek gerekirse; ayının kükrediği sol tarafımız ağaçlarla kaplı dik bir yamaç, sağımız ise çok dik bir uçurum. Yani Ayı bizi kafaya taksa varın siz düşünün, halimizi...
Çok geçmedi, daracık patikanın hemen kenarında bir düzineye yakın arı kovanı ile karşılaştık. Ağız, burun ve göz bölgemizi baf'larla kapatarak resmen havada vızıldaşan binlerce arının içinden kovanlara teğet geçtik. Son 10 dakikada, arka arkaya adrenalin yüklemesi yapmıştık.

SARIKIZ ÇEŞMESİNDE, MOLA ZAMANI;
Saat 11;55. Aslında ne yorulduk, nede acıktık. Ama hem soğuk sularından içip, çay demleyebileceğimiz çok güzel bir çeşme vardı burada, hemde terimizi soğutup, biraz sohbet etme molasıydı bu. Yine ateş yakıldı, çay demlendi, atıştırmalıklar yenildi, sohbetler edildi.
Saat 12;50. Toplandık, tekrar düştük yola. Toplamda yaklaşık 8 km, çeşmeden sonra ise 500 m sonra sol tarafı Hanlar'a, sağ tarafı ise Eybek Dağına giden, yol ayrımına geldik. Tabelada, Eybek 3,5 km yazıyordu. Biz bu yöne doğru yürümeye devam ettik ve çok geçmeden yaklaşık 1 km sonra , saat 13;25'te Döşemedere Şelalesindeydik.
Bu şelale, yukarıdan direkt zemine dökülen bir şelale değildi, sanki aquapark kaydırağı gibi su, siyahımsı yekpare görünümlü kayanın üzerinden, kayarak dökülüyordu. Belkide, suyun azlığından böyle görünüyordu, ama yinede farklı bir güzelliği vardı. Her zamanki gibi fotoğraflar çekildik, güzellliği özümseyip, geldiğimiz yoldan geri yürümeye başladık ve yaklaşık 250 m sonra sola, dereye doğru inmeye başladık. Bir süre sonra, gerçekten ağaçların sıklığından, güneş görünmez oldu. Solumuzda şırıl şırıl akan Döşemedere, ağaçların içinde, etrafımızda uçuşan renk renk kelebekler arasında, harika bir patikada yürüyorduk.
Saatler 14;45'i gösterirken, ikinci kez keyif maksatlı, molamızı verdik. Ateş yakıldı, çaylar demlendi ikinci kez. Yenildi içildi, sohbetler edildi. Ve hatta, Darıdere'nin buz gibi sularına girdi, Suat bey... Yaklaşık bir saat süren molanın ardından, dereyi geçip, arabamıza doğru yürümeye başladık.

YÜZÜLESİ BÜVET'LERİ TEĞET GEÇMEK...
Hava bugün gölgede üşütüyor, güneşte yakıyordu. Suat bey dereye girdiğinde bile, hiç canım çekmemişti. Ama ikinci mola yerinden sonra, adım başı büvet'e rastlıyorduk. Hemde, öyle böyle değil; havuz gibi, akvaryum gibi berrak, köpüklü turkuvaz görünümüyle adeta içine çağırıp duruyordu. Giremedik içine, yüzemedik buz gibi sularında ama, önümüz yaz mevsimi ve biz yazdık burayı aklımızın bir kenarına.

Saat 16;38 ve araçlarımızı parkettiğimiz noktadayız. Bugün sabah Döşemedere'den yukarı tırmanmış, şelaleyi ziyaret ettikten sonra, tekrar Döşemedere'yi önce solumuza, sonra sağımıza alarak, çok keyifli olan parkurumuzu 16.4 km katederek tamamlamıştık...

Bindik araçlarımıza, Kalkım'a, çilekçi İlyas'ın tarlasına geldik. Kasa kasa ellerimizle topladık çileklerimizi, Hanlar'da Kazdağları'nın buz gibi akan çeşmelerinden, su damacanalarımızı doldurduk. Ve ben Edremit'te ayrıldım arkadaşlarımdan. Mutlu, huzurlu ve tatlı bir yorgunlukla düştük evlerimizin yoluna...

Teşekkür; Mutluluk, huzur ve ruh dinginliği hissine kapıldığım, adrenalinlerin yükseldiği, heyecan dolu bugünümü benimle paylaşan; yürüyüşün planlayıcısı Erhan bey başta olmak üzere, Suat bey ve eşi Songül hanıma, Kenan bey ve eşi Serpil hanıma, Özcan hanım ve Muharrem beye sonsuz teşekkürler...

Not; Bugünkü parkuru, bana verdiği haz ve heyecan yönüyle değerlendirme puanım;10/10

(Murat Turan-Akçay 2018)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder