İzleyiciler

1 Mayıs 2018 Salı

KAZDAĞLARI KAMP- GÜRLEYİK ŞELALE YÜRÜYÜŞÜ (28-29.04.2018)

DARIDERE KAMPI - GÜRLEYİK ŞELALE YÜRÜYÜŞÜ (28-29.04. 2018)








Nisan ayının başlarıydı; Darıdere'deki dört bir tarafı ağaçlarla çevrili, yanından şırıl şırıl akan deresiyle, yemyeşil çayır alanı gördüğümüzde. Ve görür görmez, burada mutlaka kamp yapmalıyız, demiştik. İşte bu hafta sonu oradaydık.
Bu kampın benim için önemi, kızımla katılacak olmamdı. Günler öncesinden hazırlık yapmaya başladık. Kampa götürülecekler listesi hazırladık ve peyder pey malzemelerimizi tamamladık.
Geldi çattı kamp günü. Malzemelerimizi arabaya yerleştirdik. Ve 28 Nisan 2018 saat 14;35'de Ayvalık ve Burhaniye'den gelen arkadaşlarımızla, Yasa Avm'nin önünde buluşup, üç araçla çıktık yola. Aslında Erhan bey, iki araçla gidebileceğimizi söylesede, kampa kızımında geliyor olması nedeniyle o kadar çok malzeme almıştımki, diğer araçlara sığmamız mümkün değildi.
Darıdere bölgesine son bir ayda, üçüncü gidişimdi bu. Kazdağlarının her yeri başka bir güzel ama bu bölgeyi daha çok sevmiştim sanki.
İzmir Çanakkale yolundan, Narlı köyüne döndük, köyün içinden geçip orman yoluna girdik. Taşlı, tozlu, topraklı ve benim araç için bi hayli bozuk olan yoldan, yaklaşık 13 km sonra, saatler 16;00'ı gösterirken, kamp yapacağımız alana geldik. Yol boyunca kızımla sürekli bir sohbet içinde olmak, ayrı bir mutluluktu benim için, kızım ise ilk kez yaşayacağı çadırda uyuma, kamp ateşi, börtü böcek düşüncesi içinde, tatlı bir heyecan içindeydi.

1'NCİ GÜN; KÜTÜK OBASI, OYNAK BAŞI İLAYDA.
Araçlarımızdan indik ve çadırlarımızı kuracağımız alanın, keşfini yapmaya başladık. Ve çayır alanın en sonunda, gürül gürül akan derenin yanıbaşında, çam ağaçlarının altına kuruverdik çadırlarımızı. Tam dört çadır, toplam sekiz kişiydik. Hemen odun topladık ve önümüzde kocaman bir kamp ateşi yaktık. Hava çok sıcaktı, yolda gelirken her tarafımız tozla kaplanmış, çadırları kurarken kan ter içinde kalmıştık. Giydik şortlarımızı ve kamp alanından daha aşağı seviyeden olan, derenin yanına indik. Burada, bir tarafı 4-5 metre yüksekliğinde kaya olan, çok güzel bir büvet vardı. Hiç düşünmeden daldık derenin buz gibi sularına. Tabir yerindeyse "cosss" diye, ses çıktı adeta. Dört koca adam, suyun içinde çocuklar gibi şendik. Rahatlamıştık, çıktık üzerimizi giydik ve geldik ateş başına. Ateşin hemen berisinde; portatif masalar açıldı, üzeri donatıldı çeşit çeşit aperatif yiyeceklerle. Espirili, neşeli bol sohbetler ettik. Suat bey genç kampçılarımız İlayda ve Nazlıcan'a takılıp durdu. Ve birden bire, "obamızın adı ne olsun" dedi. Önce "Ayı Obası" dendi, sonra ateşe attığımız kocaman kütüklerden esinlenerek obanın adının "Kütük Obası" olmasına karar verdik. Arkasından yine Suat bey "Oba Başı, Oynak Başı İlayda olsun" dedi. Güldük, eğlendik. Hepimiz mutluyduk. Bir süre sonra, her zamanki gibi Erhan bey geçti mangalın başına ve özel olarak kendi kasabına yaptırdığı köfteleri ve arkasından kumpirleri afiyetle yedik.
Zaman su gibi akıyordu. Yemekler yenildi, çaylar içildi, sohbetler edilip türküler söylendi. Güneş gidince, hava dahada soğumuştu, giydik montlarımızı, sokulduk biraz daha ateşe. Gökyüzündeki yıldızlar ve de gecemizi gün gibi aydınlatan dolunay, yüreğimize ferahlık ve huzur veriyordu.
Saat 22;00 civarı, kızım İlayda yatmak üzere çadıra gitti. Onun için kampet yatak ve çok kalın battaniye getirmiştim. Kampçılığı sevmesi için bu ilk kampında, biraz rahat etmesini istiyordum.
İlk yatan İlayda, arkasındanda Muharrem beyin aynı yaştaki kızı Nazlıcan olmuştu.
Biz ateş başında sohbetimize devam ettik. Zaman zaman gecenin alaca karanlığında ateş için odun topluyor, su ikmali için çeşmeye gidiyorduk. Doğada olmak nasılda bir huzur veriyor insana. Gündüz nasılda şakıyordu bülbüller, ispinozlar ve başka başka ötücü kuşlar. Gün batımı ile birden bire kesilen kuş seslerinin yerini, kurbağalar korosunun sabaha kadar durmaksızın, "vırak, vırak" sesleri aldı.
Gece yarısı, ben dahil bir kaç kişi daha yatmak üzere çadırlarımıza gitmiştik. Derenin gürül gürül sesine karışan kurbağa vıraklamaları eşliğinde, girdim uyku tulumuma. Hemen uyumuşum. Gece tahmininden de rahat geçti. Sabah 06;30'da uyandım.
Çadırdan çıktığımda, Erhan beyin çoktan uyanıp ateşi canlandırdığını, çay suyunu koyduğunu gördüm. Suat beyde uyanmıştı. Ateşin başında bir müddet oturduk, sessizce. Yarım saat içinde diğer arkadaşlarımızda uyanmıştı. Çok zengin bir kahvaltı sonrası, çadırlarımızı toplamaya başladık.

2'NCİ GÜN; GÜRLEYİK ŞELALESİNE YÜRÜYÜŞ.
Ve Ayvalık'tan bu sabah gelen Varol bey, Meral ve Neslihan hanımlarında katılımı ile toplam 11 kişi, saat 09;38'de yürümeye başladık.
Gürleyik şelalesine, bende ilk kez yürüyecektim. Ve yanımda kızımda olacaktı. Çok zorlu ve tehlikeli iniş ve tırmanış içeren bir parkur olduğunu, daha önceden buraya gelen arkadaşlarımdan duymuştum. Kızımı hiç yanımdan vede gözümün önünden ayırmamaya, karar verdim.
Çok neşeli başladı yürüyüş. Kamp alanından çıkıp, Darıdere Tabiat Parkı orman yoluna girdik. Narlı köyü yönüne doğru, yaklaşık 200 m kadar ilerledikten sonra, ikiye ayrılan yolun sağından dereye paralel olarak, ilermeye devam ettik. Yol oldukça düz ve rahat bir yoldu. Taaki yaklaşık yarım saat sonra, ayaklarımızın altından kayıp giden, adımlarımızı bile nereye atacağımızı şaşırdığımız, kayalık alana gelene kadar. Rakım artmıştı, hissedilmeyen bir tırmanış yaşamıştık. Atlaya zıplaya, pürdikkat yürümeye devam ettik. Havada iyiden iyiye ısınmıştı, yanıma aldığım iki matara suyu, neredeyse tek başına İlayda bitirmişti. Neyseki saatler 11;10 'nu gösterirken, yerden 15-20 cm yüksekliğinde olan bir kaynak su çeşmesine geldik. Burayı görünce, aklımdan buraya bir isim vermeliyim diye düşündüm... Herkes "Cüce Çeşmesinde" elini, yüzünü yıkadı, suyunu içti, mataralarını doldurdu. 10 dakika nefeslendik. İlayda'nın yanakları, al al olmuştu. Burada kızıma bir ağaç dalından, yürüyüş batonu yaptım. Artık geniş bir yay çizerek, yapraklarla kaplı, sürekli ayağın altından kayıp giden, belli belirsiz patikadan inmeye başlamıştık. Buraya kadar tek başına yürüyen kızıma, bu noktadan sonra destek olmaya başlamıştım. Özellikle, düşerek ayağını burkma vb tatsız bir olay yaşamak istemiyordum. Dahada ilerledikçe, ancak tek adımın sığacağı darlıkta, altı metrelerce uçurum olan, kaygan patika yollardan geçtikçe, kızıma karşı olan sorumluluğum, bendeki adrenalini tavan yaptırmıştı.

OHH! BİR NEFES, ALLAHIM...
Üstü düz bir kaya parçası; arkadaşlarımın deyimiyle "Seyir Terası". Yüksekten bakışla, manzara çok güzel. Ama ben manzaradan çok, kızımla bir soluklanma fırsatı bulduğum için seviniyorum.
Uzatmayalım, gerçekten çok zorlu ve tehlikeli bir inişle, nihayet saat 12;28'de, Gürleyik Şelalesindeyiz.

BU ŞELALEDE YÜZMEDEN OLMAZ...
Şunu söylemeliyim ki şu ana kadar gördüğüm en güzel şelale bu şelaleydi. Bu güzel şelale, kendini kazdağlarının en gizli ve ulaşılması en zorlu yerine öyle saklamışki. Ona ulaşmak çok zor olmuştu, belliki dönüşte, bir o kadar zorlu olacaktı. Unuttuk her şeyi. Fotoğraf için yarışa girdik adeta. Onlarca foroğraf çektik, çektirdik. Sıra geldi yüzmeye. Giydik şortlarımızı, bıraktık kendimizi uğultuyla tepemize düşen şelalenin, buz gibi sularına...Yüzdük, yüzdük...
Saatler 13;20'yi gösteriyor. Ziyaret bitti. Dönüş, daha doğrusu tırmanış zamanı...
Kızımla el eleyiz. Dönüş daha zorlu ve yorucu oldu, kızım için. Gözüne çok yakın bir yeri dal parçası çizdi, korktuk, ucuz atlatmıştık. Sık sık anlık molalar verdik. Birbirimize moral verdik, espiriler yaptık, oflaya puflaya tırmandık, tırmandık tırmandık...
Saat 14;50. Ve nihayet tırmanışın bittiği ve nisbeten daha kolay olan bölümün başlangıcı, uzun soluklu mola ve su ikmal noktamız olan Cüce Çeşmesindeyiz.
Artık daha rahat yürüyoruz, ellerimizi bıraktık. Suat bey ve Songül hanımla sohbet bile etmeye başladık. Kamp alanına doğru yaklaştıkça kızıma; artık elindeki baton maksatlı kullandığı sopayı atabileceğini söyledim. Ama kızım;
-"Hayır, baba atamam" dedi.
-"Neden?" diye sorduğumda, kızım gülerek;
-" Baba, bu sopayla aramda duygusal bir bağ oluştu, bırakmak istemiyorum". dedi. Güldük...
İlayda çok zorlu bir parkuru, çok yorulmasına rağmen, hiç sızlanmadan tamamlamıştı. Bana bir kaç kez; -"Baba, seninle yürüdüğüm için mutlumusun" diye sordu. Güzel kızım benim için pes etmeden, çok zor bir iş başarmıştı. Daha öncesinde yürüyüş deneyimi olmayan, bu yaştaki gençler için, parkurun zorluğunu yazmak kifayetsiz bence, yaşamak lazım.

SAAT 16;05. KAMP ALANINDAYIZ...
Kamp alanına girerken, ilk geldiğimiz gün karşılaştığımız ve bizi hem üzen, hemde kızdıran çöp yığınının yanına geldik. Bu kötü görüntü karşısında, duyarsız kalamazdık. Kalmadıkta; dörtbir koldan, şehir merkezinde herhangibir çöp toplama noktasına bırakmak üzere, mümkün olduğunca topladık.

Tekrar ateş yaktık, çay demledik, bir şeyler atıştırıp toplandık. Vedalaştık ve saat 17;30'da kamp alanından ayrıldık.

Amma toz yuttuk, arkadaş! Arabanın altı alçak, hız 25-30'u geçmiyor. Yol bozuk; taş, kaya ne ararsan var. Ve ağzımıza gözümüze yapışan, bitmeyen tozu, toprağı. Olsun! Biz kızımla, koyu sohbet içindeyiz ve çook mutluyuz.
Ve saatler 18;45'i gösterirken; bedenimiz yorgun- argın, elimiz-yüzümüz-elbiselerimiz tozlu topraklı ve yüzümüzde tebessümle evimizdeyiz...

Teşekkür; Sevgili kızım İlayda ile birlikte çok sevdiğim doğanın kalbinde böyle bir organizasyonu planlayan kamp ve yürüyüş rehberimiz Erhan bey başta olmak üzere kamp arkadaşlarım; Suat bey ve değerli eşi Songül hanıma, Muharrem bey, kıymetli eşi Dürdane hanım ve biricik kızları Nazlıcan'a, yürüyüş arkadaşlarım Varol bey, Meral ve Neslihan hanıma çook teşekkür ediyorum.

Not; iki günlük kamp ve yürüyüş etkinliğinin, beni etkilemesine göre değerlendirme puanım;10/10

(Murat Turan-Akçay 2018)

2 yorum:

  1. O çeşmenin adı artık "CÜCE ÇEŞME "
    İlayda'ya hayatının bu ilk kampını ve zorlu doğa yürüyüşünü sorunsuz yaşattığımız için mutluyum.

    YanıtlaSil