İzleyiciler

12 Ekim 2018 Cuma

ŞİRAN TOMARA ŞELALESİ VE ÇAKIRKAYA KİLİSESİ (07.10.2018)



ŞİRAN TOMARA ŞELALESİ VE ÇAKIRKAYA KİLİSESİ (07.10.2018)

Dün hem gönlümü, hemde gözümü doyuran Artabel Buzul Göller bölgesini arşınlamıştım. Yorgunmuyum, değilim. Değdi mi? Çook...

Ama bugün, kültürel ağırlıklı gezi yapmak niyetindeyim. Ziraat Mühendisi Necdet İlhan'ın teklif ve planlaması ile Tomara Şelalesine gideceğiz. Niyet böyleydi ama ben; "Yolumuz üzerinde gezebileceğimiz daha neler var?" dediğimde, Necdet "Çakırkaya Kilisesinden" bahsetmez mi. İçim kıpır kıpır oluyor, heyecanlanıyorum. Günümüz güzel geçecek anlaşılan...


Saatler 11;00'ı gösterirken, düşüyoruz Şiran yoluna. Şiran, Gümüşhane'nin küçük ama şirin ilçelerinden biridir. İlçede küçük çaplı boya ve strafor gibi fabrikalar olmasına rağmen, elma başta olmak üzere meyvecilik, tarım, hayvancılık ile süt üretimi en önde gelen geçim kaynaklarıdır...

Hava bugünde çok güzel. Gökyüzü açık ve olabildiğince mavi. Güneş ruhumuzu ısıtıyor ve biz sohbetimizle, geçmiş yılları deşeleyip duruyoruz. Necdet'le arkadaşlığımız eski yıllara dayanıyor. Ve haliyle konuşacak çok şey var...


Şiran Kelkit'e çok yakın. Yaklaşık 30 km. Çilhoroz dağlarını aşınca hoop Şiran'dasın. Şehir merkezine girmiyor, çevre yolundan direkt devam ediyoruz. Çok geçmeden bir kaç km sonra, soldan Sarıca köy yoluna giriyoruz. Etraf tamamiyle tarım arazisi. Buralarda bu mevsimde, ürünlerin hasadı çoktan yapılmış durumda. Ama patates tarlalarında hasat hala devam ediyor, şeker pancarının ise biraz daha zamanı var...


Yol dar, ancak daha yeni asfalt yapılmış. Sarıca köyünü teğet geçip, işte bu yağ gibi yolda 2004 model cefakar, her işe koşturulan, çilekeş aracımızı bağırtarak basıyoruz gaza... Açılın yoldan biz geliyoruz. Yollar bom boş. Otobanda ilerliyoruz sanki. Yavaş ol! Necdet. Sakin... Tadını çıkaralım, çevremizdeki güzelliklerin... 

Çakırkaya köyüne yaklaşıyoruz. Biraz ileride yolun kenarında, biri kadın iki kişi yürüyor. Arabanın sesini duyunca, geriye dönüp bakınıyorlar. Daha onlar el kaldırmadan, Necdet zınk diye duruyor yanlarında. "Hadi atlayın" diyor. Yaşlı iki yolcumuz, yüzlerinde tebessüm ve minnettarlık ifadesi ile hemen biniyorlar, aracın arka koltuklarına. Selamlaşıyoruz. Önce, yolcularımız onları aldığımız için bizlere minnettarlık içeren, bir kaç söz söylüyorlar. Sonra biz onlara soruyoruz. 
- Nereye gidiyorsunuz! diye. 
- Çakırkaya köyüne! diyor adam. 
Yolumuzun üzerinde bir köy. Necdet,
- Bizde oraya gidiyoruz, diyor. Adamın yüzü daha bir gülüyor. Ve başlıyor sakin ama şaşkın bir ifade ile anlatmaya; "Kırsala kuşburnu toplamaya çıkmışlarda, bütün kuşburnuların toplanmış olduklarını görmüşlerde, elleri boş dönmek zorunda kalmışlarda...." Ama daha konuşması bitmeden, geldik Çakırkaya köyüne. İçtenlikle teşekkür edip, "Uğurlar olsun" diyerek, indiler arabadan...





ÇAKIRKAYA KİLİSESİ...
Bizimde ilk durağımız burasıydı, aslında. Köyün hemen girişinde, sağ tarafta bir kayalık vardı. Yolun kenarındada, "Çakırkaya Kilisesi" yazan küçük bir levha...
Yekpare, dağ gibi bir kaya kütlesi uzanıyor, önümüzdeki tepecikte. İniyoruz arabadan. İlk girişte çokta büyük olmayan, düzayak bir mağara karşılıyor bizi. Bakınıyor çıkıyoruz, hemen. Kaya kütlesi boyunca tepeye kadar uzanan, toprak rampa bir yol var. Yaklaşık 100 metre yürüyoruz, toprak yolun bittiği yere kadar. Kaya kütlesinin karşısına geçip, yaklaşık 3-5 m uzağında, cephesinde duruyoruz. Ve başımızı kaldırıp, yukarı doğru bakınıyoruz. Bu mesafeden bir kaç pencere, boşluk ve kapı girişinden başka birşey göremiyoruz. Ama ben kilisenin içinden önce, dışını ve çevresini görmek istiyorum. Tırmanıyorum, dört ayağımla kaya çıkıntılarına yapışarak yukarı. Koca bir kayalık dağ kütlesinden başka birşey göremiyor, iniyorum aşağı...



İlk galerinin önünde, 9-10 basamaklı ahşap bir merdiven var. Beklemiyor, hemen tırmanıyorum ilk kapıya. Kemerli bir giriş karşılıyor bizi. Ve bir kaç adım ileride, küçük bir oda. Hangi maksatla kullanıldığını bilemiyorum. Kendi kendimize, çıkarımlarda bulunuyoruz, sadece...





Buradan iniyoruz ve biraz aşağıdan, bu sefer merdivenleri olmayan, dağcılık tekniği ile tırmanarak çıktığımız, ikinci bir bölmeye giriyoruz. Girer girmez, ağzımız açık kalıyor... Bu şakınlığımızın nedeni, hem yapının muhteşem görüntüsünden, hemde duvarlarının koca koca yazılarla kirletilmesinden kaynaklanıyordu. Ama durun biraz, asıl şoka şimdi giriyoruz. Tavandan aşağı doğru sarkan dikitlere, bir anlam yüklemeye çalışırken, Necdet kardeşimiz; "bunların birer taşıyıcı sütun olduğunu, insanlar tarafından tahrip edilip, bir kısmının buradan götürülmüş olabileceğini" söyleyince, nutkum alınıyor. Söyleyecek kelime bulamıyorum... 
Yapı söylentiye göre kayaların "murçla" oyulup, şekillendirilmesiyle yapılmış. İkinci bölüm, birinci bölüme göre çok daha büyük ve muhtemelen ibadet yapılan yerde burası olmalı.

Gerek araziye hakim yükseltideki konumu ile gerekse yapılış şekli, işçiliği ve ihtişamı ile beni çok etkiliyor burası. Ve tabiki tahrip edilmesi ve sahiplenilmemeside, bir o kadar üzüyor ...


TANITIM YOK, SAHİBİ HİÇ YOK...
Böyle bir tarihi yapı var ama burası ile ilgili hiçbir tanıtım panosu yok. İnsan burayı görünce, heyecanlanıyor ve haliyle de meraklanıyor. Yani şimdi bizim yaptığımız gibi boş boş bakmak istemiyor. Hangi yüzyılda hangi teknikle yapılmış, hangi milletler yaşamış, yapının hangi bölümü hangi maksatla kullanılmış, vs.vs... Maalesef hiç bir sorunun cevabı yok. Çünkü tanıtıcı levha yok, pano yok. Yok oğlu yok...Yani buraya gelenler, kendi kendilerine yorum yapıp çıkarımlarda bulunacaklar; "Vay ne güzelmiş, acaba bu ne? Şu ne? " gibi akıllarında bir çok soruyla, buradan ayrılacaklar... Ama en mühimi de önemli bir kültür mirası-varlığı olan bu yapının, restorasyonundan vazgeçtim "korunmasının sağlanması" olmalı bence. Sütunların buhar olup uçması, akıl alır şey değil. Umarım bu yazımı yetkili ve duyarlı birileri okurda, gerekli girişimlerde bulunurlar...

Saatler 12;30'u gösterirken, ayrılıyoruz Çakırkaya Kilisesinden. Şimdi istikamet, yaklaşık 7 km ilerimizdeki, "Tomara Şelalesi."




TOMARA ŞELALESİ...
Asfalt yolun sonuna geliyoruz. Solumuzda berrak sularıyla akan, Kelkit Çayı var. Üzerindeki köprüden, karşıya geçiyoruz. Buradan itibaren yollar kırmızı. Evet yanlış duymadınız. Şelaleye kadar yolumuz, kırmızı parke taşı ile döşenmiş durumda. Çok hoş duruyor açıkçası. Hangi akılla yapılmış bilmem ama özel bir yere gidiyormuşsunuz hissi veriyor...


Ve kapıdayız. Burasıda, Tabiat Parkı statüsünde. Girişler ücretli. Giriyoruz içeri. Otopark bi hayli dolu. İçeride restoran ve piknik yerleri var. Bugün pazar, pikniğe gelenler olmalı. İlk intiba, çevre düzenlemesinin çok iyi yapılmış olduğu. İniyoruz önümüzden gelen, su sesine doğru.



İlk gördüğüm şey, şelaleden gelen suyun kenarındaki, kamelyalar oluyor. Bir kaçında, dumanı üzerinde mangal keyfi yapanları görüyoruz. İnsanlar burada, piknik yapmayı seviyor olmalı. Şelalenin oluşturduğu derenin suyu berrak, ama az geliyor bana. Eh! Ekim ayında olduğumuzu düşünürsek, normal bir durumdu bu. Yürüyor, ahşap bir köprüden geçiyoruz. Her çeşidinden bolca ağaçların görselliği, gözümüzü okşuyor. Yemyeşil bir vadi ve ak köpüklü suların yanından tırmanıyoruz...





Yürüme yolları ahşap çitlerle akarsu yatağından ayrılmış, ahşap köprülerle geçiş, merdivenlerle çıkışlar yapılmış. Solumuzdan yukarı doğru çıkan taş merdivenlerin başında "Seyir Terası" yazıyor. Ama biz suyun yanından ayrılmıyor, önce ahşap bir köprüden geçiyor ve sonrasında ahşap merdivenlerden, seyir maksatlı bir kamelyaya çıkıyoruz. Kamelya şelaleyi hafif çaprazdan, ama bence yeterli bir açı ile görüyor. Fotoğraflar çekilip, ayrılıyoruz buradan. Şimdi tam karşımızda duran, şelaleyide tam cepheden gören "Cam Terasa" gitmeliyiz...







Geldiğimiz ahşap yoldan inip, köprünün karşısına geçiyoruz. Biraz yürüdükten sonra, tam 97 basamak olarak saydığım taş merdivenlerden tırmanıp, camdan yapılma "Seyir Terasına" geliyoruz. Burası da harika. Bir ara, "suyun coşarcasına şelaleden döküldüğünü ve sıçrayan su damlacıklarının yüzüme gözüme çarptığını" hayal ediyorum. Niyeyse, bunu hissettim bir an...

Cam terasın yanından, şelalenin yanına kadar inen merdivenlerde var. İsteyenler aşağı inip, manzaranın keyfini burada yaşıyor, fotoğraf çekiliyorlar. Bizde öyle yaptık, tabiki...






Tomara Şelalesini, çok beğendim. Çok bakımlı ve olaya ciddi yaklaşılmış. Hafta sonu zaman geçirilebilecek, nezih bir yer olmuş bence.

Yolunuz düşerse bu taraflara, bir çay bir kahve molası vererek, hoş vakit geçirebileceğiniz bir yer olduğunu unutmayın...

Saatler 13;30'u gösterirken ayrılıyoruz, Tomara'dan... Dönüşte, Necdet kardeşimizin mesleği hasebiyle tanışıp, çok güzel dostluklar kurduğu, bir köy evine misafir oluyoruz. Seviyeli ve bilgilendirici, çok güzel sohbetler ediyoruz. Bırakmıyorlar hemen. Güler yüzle ve içtenlikle ne varsa önümüze koyuyorlar...
Veda vakti... Bizi arabamıza kadar bindirip, sıcak samimi tebessümlerle uğurluyorlar...



SON SÖZ...
Bugün memleketimin, önemli kültürel miraslarından Çakırkaya Kilisesini ve doğa harikası Tomara Şelalesini gezdim, gördüm. Bunun için bana rehberlik ve yol arkadaşlığı yapan Necdet İlhan'a çook teşekkür ediyorum... 







NOT; Yön levhalarını gösteren fotoğraflar, Kelkit dörtyol kavşağında çekilmiştir. 

ÖNERİ...
Yolu bu tarafa düşenler için aşağıda sıralayacağım yerleri de planlamalarına almaları, yapacakları kültürel gezi ve doğa yürüyüşlerini daha zengin ve anlamlı hale getirebilir. 

Gümüşhane'de; Santa Harabeleri, Limni Gölü, Krom Vadisi, Kov Kalesi, Zigana Kayak Merkezi.

Kelkit'te; Satala Antik Kent kalıntıları, Balohor Kanyonu, Ağalık ve Çimenli Yaylaları.

Şiran'da; Tomara Şelalesi, Çakırkaya Kilisesi, Firdevs Hatun Türbesi, Mumya Kalesi.

Torul'da; Karaca mağarası, İmera Manastırı, Artabel Buzul Gölleri.

Kürtün'de; Örümcek Ormanları Tabiat Parkı, Kadırga Yaylası, Kürtün Kalesi, Kürtün Barajı.

Köse'de; Salyazı Göleti, görülmeye değer yerlerdir.

Yinede şunu söylemeliyim ki bu yazılarımda gördüğüm ve tavsiye ettiğim yerler, sadece benim bakış açımı ve duygularımı yansıtmaktadır. Benim için güzel olan, sizler için kötü olabilir. Sizler kendi istekleriniz doğrultusunda, çok yönlü bir araştırma ile yola çıkmalısınız...

Murat Turan (07.10.2018- Kelkit )


52 yorum:

  1. Saffet Alkoç13 Ekim 2018 08:26

    Tarihi eserlerimize sahip çıkamıyoruz önem vermiyoruz gelecek nesillere ne bırakacağız meçhul.Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saffet Alkoç bey, yorumunuza teşekkür ederim. Bize düşen görev aksaklığı dile getirmek,farkındalık yaratmak, birilerini harekete geçirmektir.

      Sil
  2. Yaşam alanı olarak gördüğümüz şelaleye verilen önemin birazı kiliseye verilse idi düşünmekten kendimi alamadım.Avrupa'da kaya parçaları bile tarihi eserse hemen korumaya alınıyor ve olumsuz davranışlara hemen yaptırımlar uygulanıyor.Bilinçlenmek gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deniz Akcan, haklısınız. Maalesef bu konuda,yani tarihi dokuların korunması ve sahiplenmesinde Avrupanın çok çok gerisindeyiz...

      Sil
  3. Ahmet Satış13 Ekim 2018 08:44

    👏👏👏👏

    YanıtlaSil
  4. Duyarlı değiliz yada gözden kaçıyor.Ama inanıyorum ki siz ve sizin gibi doğa sevdalıları bu yaraları yerinde görüp bu yaralara parmak bastıkça değişen şeyler olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asil Can bey, umarım düşündüğünüz gibi yazılarımızla farkındalık ve olumlu değişimler yaratabiliriz.

      Sil
  5. Ayşen Sanab13 Ekim 2018 08:51

    İki karşıt duyguyu hem yaşayıp hissedip hemde böyle yansıtabilmek.Harikasınız 💣👏👏👏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşen Sanab hanım, çok teşekkür ederim.

      Sil
  6. Zeynep Dizdar14 Ekim 2018 12:36

    Murat bey maalesef bilinen tarihi eserler hariç heryer de sonuç aynı.Değer yok önem yok.Şelaleye verilen önemin yarısı verilse ne hoş olurdu.Bu arada yazınız içerik olarak çok önemli tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zeynep Dizdar hanım, biz dile getirelim de belki yetkili birisi durumun önemini kavrayıp gerekli girişimlerde bulunur. Beğeninize teşekkür ederim.

      Sil
  7. Selim Hızal14 Ekim 2018 12:38

    Anlatımınızla şelalenin yanında çay içmiş kiliseye zorlu bir tırmanış yapmış kadar olduk.Gayet başarılı

    YanıtlaSil
  8. Mehmet Görgün14 Ekim 2018 12:48

    Doğunun saklı kalmıl gizemli dünyasına sizin bu yazımızda misafir olduk.Sağolun var olun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet Görgün bey, beğeni ve takibiniz için sizler sağolun varolun...

      Sil
  9. Gülçin Aydın14 Ekim 2018 13:07

    Pazar günümüzü ta gümüşhane nin dağlarında şelalerinde geçirmemizi sağladınız fotoğraflar muhteşem buzul gölleri inanılmaz tebrikler tebrikler tebriklerr ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülçin Aydın hanım, beğeninize çook teşekkürler.

      Sil
  10. Saime Korkmaz14 Ekim 2018 13:09

    Ne kadar güzel sizin adınıza sevindim bir baktık mersindesiniz sona kıbrıs derken egede kazdağları nda şimdi gümüşhane doyumsuz bir yazı demeti tebrikler başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saime Korkmaz hanım, güzel yorumunuz ve takibiniz için çoook teşekkür ederim.

      Sil
  11. Kıvanç KUTAL14 Ekim 2018 13:18

    Profosyonel anlamda tur gezileri düzenlemelisiniz diye düşünüyorum.Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıvanç Kutal bey, güzel düşünceniz için çok teşekkür ediyorum. Saygılar bizden...

      Sil
  12. Dilek Kapusuz14 Ekim 2018 13:25

    Kalemşör dostum; yine okuyucularınla bütünleşik olduğun bir yazı.Uçuk açık yazılarınla içine alan, yorum yapmalarını sorgulamalarını sağlayan, merak uyandıran benden bu kadar demeden sizde üretin araştırın diyen , sağlam Türkçen , akıcı anlatımın, aşırı duygusallığın ve yıllar içinde harmanladığın bilgilerin ve tabi özlemlerin.Ben bir daha saygı duydum sana.Okumak hem zevk veriyor hemde biraz hüzün ekiyor ruhuma.Doğru yoldasın.Bir başka yazına kadar kalemin sana emanet...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saygıdeğer Dilek Kapusuz hocam, öncelikle beni kalemşör olarak onurlandırıp, her türlü ödülün üzerindeki "DOSTUM" ünvanı ile dostlarının içine kabul ettiğin için sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İnanın bende her yazımda öğreten-bilgilendiren yorumlarınızdan yaptığım çıkarımlarla, defalarca düzeltme yapıyor, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Sizinle birlikte artık yazılarım, sıradan bir gezi aktarım yazısı olmaktan çıkıp, edebi değere bürünmeye başladı. Her şey için tekrar tekrar teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum..

      Sil
  13. Semiramis Rokluman14 Ekim 2018 13:30

    İçinde tarih doğa insan sevgisi olan tüm yazılarınız için binlerce teşekkür size.Kıbrıs'tan sevgiler saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Semiramis Rokluman hanım, beni takip ettiğiniz için ben sizlere teşekkür ediyorum. Kazdağlarından Kıbrıs'a gönül dolusu sevgi ve saygılar bizden...

      Sil
  14. Baki Başkent14 Ekim 2018 13:38

    Blog yazılarında en önemi şey yazarın yazdıklarıdur ama dahada önemlisi kendini ifade ettiği kadar ne kadar anlaşılır olduğudur.Yorumları okudukça senin adına bir kere daha gurur duyuyorum ustam.Daha geniş kitlelere ulaşabilmenin ne kadar önemli olduğunuda vurgulamadan geçemeyeceğim.Tebrikler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baki Başkent bey, sizin gibi değerli okurların varlığı ve teşviki ile güzel yazılar ortaya çıkıyor. Bunun için sizin nezdinizde tüm takipçilerime sonsuz saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

      Sil
  15. Meryem Çalışkan14 Ekim 2018 13:53

    Olmazsa olmqz dediğim blogerlardan birisiniz teşekkür ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meryem Çalışkan hanım, onurlandıran yorumunuz için çook teşekkürler. Lütfen takipte ve esen kalın.

      Sil
  16. Ayşegül Dağıstan14 Ekim 2018 14:39

    Son 10 yazınızı okuyan ve takip eden bir okuyucunuzum ailenizle birlikte olduğunuz yazılarınızdali duygusallık etkilemişti beni.Kıbrıs'taki mucizeniz çok düşünmeme sebep olmuştu sevginin güCÜ demiştim sonrasında hasanboğuldu yazınızda eşinizin sizi motive edebilmesi adına yanınızda hem hayat hem yol arkadaşı olması.Bu ailenin sizİ tetiklemesi bizim sizden mahrum kalmamamız adına bir eylem sanırım.Yazınız yine harika olmuş.Başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşegül Dağıstan hanım, her şeyde bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Aktif Ultramaraton koşuculuğundan, sakatlık nedeniyle ayrı kalma, yarışlara gidememe, psikolojinin dip yapması, rehabilitasyon için dağlarda, ormanlarda yürüme derken ailemin desteği ile bu yazılar ortaya çıktı. Ve hiç görmediğim, uzaktan siz dostları tanıdım. Kıymetli yorumlarınız ve takdiriniz için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  17. Canan Akkuş14 Ekim 2018 15:24

    Samimiyet, doğa harikaları,gizli cennetler,aile,duygusallık, paylaşım,tarihi bilgi,efsaneler,yardımlaşma, dostluk, vefa , bilgilendirme, aşk ve sevda.
    Yok yok bu blogda muhteşemsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canan Akkuş hanım, tüm yazılarımın özetini çıkartmışsınız. Muhteşem olan sizlersiniz. Takibiniz ve güzel yorumunuz için çook teşekkür ediyorum..

      Sil
  18. Tebrik ederim bu yazıda muhteşem.

    YanıtlaSil
  19. Resimler ve yazılarınız sevişen iki çift gibi sarıp sarmalamış birbirlerini.Muhteşem tek kelime ile

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Samet Kuzey bey, ne güzel bir yakıştırma. Beğeninize çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  20. Kemal Sevgar15 Ekim 2018 08:10

    Ne kadar güzel gezilecek bizim gitmemizi bekleyen yerler var vatanımızda kıymetini bilmediğimiz.Ve ihmal ettiğimiz.Tebrik ediyorum yazınız çok akıcı ve izbırakıyor derinden derine.Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemal Sevgar bey, vatanımızın her bir köşesi görülesi cennet yerler. Beğeni ve takdirinize çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  21. Murat Emre Güven15 Ekim 2018 08:11

    Çok doğal ve anlaşılırsınız sizi diğer blogerlardan ayıran bu.Başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat Emre Güven bey, beğeninize çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  22. Mustafa Karataş15 Ekim 2018 08:13

    Kaz dağlarının kaşifi derken bir anda Karadenizde bulduk sizi.Ayaklarınıza kaleminize yüreğinize sağlık olsun.Tebrikler������

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa Karataş bey, Kazdağlarına daha çook gezeceğiz. Araya yurdumun çeşitli köşelerinden serpiştirmeler yapacağız. Beğeninize çok teşekkür ederim. Takipte kalın.

      Sil
  23. İlksin Çellik15 Ekim 2018 08:16

    Tarihi eserlerimize sahip çıkmadığımuz sürece tarihini unutan kimsesiz insanlar olacağız.Piknik yerlerine verilen önem tüm tarihi eserlerimize verilmeli.Değindiğiniz için teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlksin Çellik hanım, öcelikle konuya önem verip yorum yağtıpınız için ben teşekkür ediyorum. Yurdumuz toprakları bir çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Ve haliylede zengin bir kültürel mirasa sahibiz. Ama gereken önem veriliyor mu? Eh! İşte gezdikçe görüyoruz. Durum ortada...

      Sil
  24. Davut Kalender15 Ekim 2018 08:20

    Havasına suyuna taşına toprağına Bin can feda olsun benim yurduma şarkısı ne güzel söylenmiş.Bravo size bize bu dizeleri hatırlattığınız için.Yürekten kutluyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Davut Kalender bey, bende severim bu şarkıyı. Bugün sanırım bu şarkı hep dilime dolanacak. Beğeninize çok teşekkür ederim....

      Sil
  25. Turalp Alperen15 Ekim 2018 08:23

    ���� Tebrik ederim

    YanıtlaSil
  26. Gülcan Arslan15 Ekim 2018 08:26

    Anlaşıldı ki bu sene Karadeniz turu şart oldu.Gidelim ve görelim.İmrendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülcan Arslan hanım, şimdiden iyi tatiller size. Beğeni ve takibiniz için çok teşekkür ederim.

      Sil