İzleyiciler

7 Kasım 2018 Çarşamba

KAPIDAĞ YARIMADASI KAMP VE GEZİSİ (03-04 KASIM 2018)





KAPIDAĞ YARIMADASI KAMP VE GEZİSİ (03-04 KASIM 2018)
Bu hafta gideceğimiz bölgeye, yıllar önce bir kaç defa gitmiş ama etraflıca gezememiştim. O zamanki en büyük tutkum deniz'di. Ve ben denizin, altını üstünü hallaç pamuğu gibi atmaktan, fırsat bulamamıştım galiba. Doğayı sevmiyormuydum, tabiki seviyordum. Ama düşünüyorum da o zamanki öncelikli hobilerim daha farklıydı. Koşmaktan, yüzmekten, tüplü dalış ve zıpkınla balık avcılığından beş dakika bile boş vaktimin olmadığını, hatırlıyorum şimdi....

1.GÜN, 03.11.2018 Cumartesi...
Saat 10;10'da evden çıktım. Her zamanki gibi buluşma yerimiz olan Yasa Avm'ye gittim ve oturdum, "Sarıkızın" arkasındaki boş masalardan birine. Bekliyorum arkadaşlarımı. Hava güneşli, ılıman ama rüzgarlı. Saat 10;45. Geldiler. Yerleştiriyorum eşyalarımı arabaya. Tam beş kişiyiz. Biniyoruz arabaya ve düşüyoruz Balıkesir yoluna...
Ege'de sonbahar bir başka oluyor. Sonbaharın tüm cıvıltılı renkleri içinde, neşeyle yolculuğumuz devam ediyor. Doğa güzelse bunun biz insanlarada pozitif enerji olarak yansıdığını düşünüyorum. Düşünün; sarı turuncuya bezenmiş yemyeşil, kuş cıvıltılı ormanların içinde yürüyorsunuz ve güneşli masmavi gökyüzü tepenizde, yan tarafınızdaysa şırıl şırıl akan bir dere. Ne hissedersiniz acaba!
Benim hissettiklerim dinginlik, huzur ve mutluluk... Büyük olasılıkla, sizde benim hissettiklerimi hissedeceksinizdir...
Yanımızda dere olmasa da, yolumuz asfalt yolda olsa, benzer renk cümbüşü içindeki tabiatın içinden, saatler 11;55'i gösterirken, Balıkesir'e geliyoruz... Şehrin içinde durmadan transit geçeceğiz. Ama rehberimizin canı lokum istiyor. Buranın en meşhur lokumcusu, "Şekercioğlu Tarihi Dursunbey Lokumcusu'na" uğruyoruz. Ve sonrasında Susurluk'a doğru devam ediyoruz.

Hava kapatıyor, biraz iç karartıcı olmaya başlıyor. Balıkesir'e kadar gördüğümüz orman örtüsü yerini yer yer çıplak tepelere bırakıyor...
Saatler 13;00'ı gösterirken Susurluk'tan çıkıyor, Bandırma yoluna giriyoruz. Ve yaklaşık 20 dakika sonra solumuzda gördüğümüz kuş cenneti, Manyas Gölü'nün görselliği bizi tekrar mutlu etmeye yetiyor. İçimiz ferahlıyor...

Saat 13;45. Bandırma'dayız. Çok sık gelmesemde yolum çok düşmüştür, Bandırmaya. Severim çarşısıyla, insanıyla bu şehri... Arkadaşlarım çok aç ve Çibörek yemek istiyorlar. Hamur işleri bana göre değil ama çoğunluğa uyuyor, yemesemde onlarla birlikte gidiyorum, Çibörekçi'ye... Bu arada Çiböreğin asıl ismi şudur, şöyle yapılır, böyle yenir gibi detaylara girmeyeceğim. Çünkü bu konu, çok derin mevzu. İsteyen, internetten her türlü bilgiye ulaşabilir zaten... Neyse uzatmayalim, yiyor içiyor oyalanmadan çıkıyoruz, yola...

Erdek çok yakın Bandırma'ya. On dakika sonra çıkıyoruz tepeye ve inerken sağımızda solumuzda denizi görüyoruz. "Kapıdağı Yarımada Tombolo'suna" geçmek için şimdi "Kıstak'a" giriyoruz. Peki, "tombolo" ve 'kıstak" da ne demek dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, bu coğrafi terimleri bende bilmiyordum. Ama gezgin olunca, ister istemez öğreniyorsunuz.
Tombolo; "kıyı yakınındaki bir adanın bir kıstakla (kordonla) kıyıya bağlanması sonucu oluşan yarım adalara" deniyor. Kapıdağı Yarımadası buna en iyi örnek olarak gösteriliyor. (http://cografyalise.blogcu.com/kiyi-tipleri/)
Kıstak ise; "bir yarımadanın karaya bağlandığı dar yer" olarak tanımlanıyor. (http://www.cografya.gen.tr/sozluk/kistak-4.htm)










HADRİAN TAPINAĞI...
Evet, kıstak'ın hemen sonunda Düzler köyüne giriyor ve sağdan "Kyzikos Antik Kenti Hadrian Tapınağı" levhasından içeri giriyoruz. Çok değil 50 m sonra, önümüzde taş yığınları görüyoruz. Saat 14;50. Başlıyoruz Hadrian Tapınağı denilen bölgeyi gezmeye. Araştırmacılara göre tapınağın tarihi MÖ 5-6 binli yıllara dayanıyor. ( http://tarihkurdu.net/kyzikos-antik-kenti-hadrian-tapinagi.html) İlk görünüşte, gelişigüzel mermer taş yığınından başka bir şey görmüyorsunuz. Ama aralarında gezinince ve dikkat edince, taşların bir kısmının oyma figürlerle işli olduğunu ve yüzlerce yıl önceki yaşanmışlıklara, şahit olduklarını görüyorsunuz. Bu taşların, tapınağın depremle yerle bir olan, sütunları olduğu söyleniyor. Geziyoruz tapınağın, sadece dört duvar kalmış galerilerini. Sonra çıkıyoruz toprak ile dolmuş ot, çalı ve ağaçlarla kaplı, üstüne. Araya araya, çalılıklar arasından girişini bulduğumuz, artık mağaradan farksız bir kaç galerisini daha geziyoruz. Görüyoruz ki artık buralar, yarasalara yurt olmuş...

Saat 15;25. Ayrılıyoruz buradan, mutluluk ve hüzün karışımı, tarifi zor duygularla...

Ana yoldan yaklaşık 350 metre ilerledikten sonra, tekrar sağa, Belkıs 3 km ve Ballıpınar 23 km yazan levhanın gösterdiği yöne dönüyoruz. Programımızda, Kirazlı Manastırını görmek var.
Kısa sürede, kıvrıla kıvrıla Belkıs köyüne çıkıyoruz.


Sağımızda "kıstak" tüm çıplaklığıyla karşımızda. Köyün içine girmeden yol kenarında duruyor, üzerinden geçtiğimiz Bandırma'yı Erdek'e, yani Kapıdağı yarımadasına bağlayan toprak parçasına, yani kıstak'a bakıyoruz. Görüntü muhteşem. Bulunduğumuz yerden solumuzda Bandırma, sağımızda ise Erdek körfezini görüyoruz. Fotoğraf çekmezsek olmaz...

Şunuda belirtmek isterim. Aşağıda çalılıkların içinde bir yerlerde, amfitiyatro ve sur kalıntıları olduğunu biliyoruz ama biz yanına gitmeyeceğiz. Dikkatle bakarsanız bunlarıda görebilirsiniz...


 
Belkıs köyünü geçip asfalt yoldan devam ediyoruz. Bir süre sonra Yukarı Yapıcı, Ballıpınar yön levhasından sağa, toprak yola giriyoruz. Sağımız solumuz önce ağaçlık, sonra çayırlık olan yoldan ilerliyoruz. Bir süre sonra ise muhteşem sonbahar renklerine bürünmüş, kayın ve kestane ağaçlarının arasından ilerliyoruz. Yolun sonu baraja gidiyor ama biz baraja gelmeden önce sağa giriyoruz. Buralar o kadar birbirine benziyor ve karışık ki dikkat edilmezse kolaylıkla kaybolabilirsiniz...


Saat .16;15. Kayın ormanlarının içinden Kirazlı Manastır kavşağına geliyoruz. Kavşak diyorum çünkü burada yol, geldiğimiz yön de dahil dörde ayrılıyor. Ama endişeye gerek yok. Dereyi geçip 200 m daha ilerlerseniz manastırın heybetli duvarlarını ağaçlar içinden görebilirsiniz...
Arkadaşlarla, kamp alanımızı deniz kenarına mı yoksa şimdi bulunduğumuz noktaya, ormana mı kuralım diye, kısa bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. Önce deniz kamp alanını görmeye karar veriyor, hiç durmadan orman içi yol ile yaklaşık 6 km mesafedeki Ballıpınar köyüne doğru yola çıkıyoruz. Ama en fazla 2 km gidebiliyoruz.


Çünkü, şimdi yanıbaşımızdan masum görüntüsü ile cılız akan dere, aşırı yağmur suları coşmuş, coşarkende yolları söküp atmış, önüne ne gelirse taş, kaya ve ağaç kütükleri ile yolları geçilemez yapmıştı... Çaresiz geri dönüyoruz....


KİRAZLI MANASTIRI...
Yarın gezmeyi düşündüğümüz manastırı, şimdi gezmeye karar veriyoruz. Bu geziden önce okuduğum bazı kaynaklara göre, manastırın 18.yy da 99 odalı olarak yapıldığı ve terkedildiği 1922 yılına kadar, bölgedeki Ortodoks Rumlar tarafından kullanıldığını belirtmeliyim. ( http://www.balikesirkulturturizm.gov.tr/TR-113501/kirazli-manastiri.html)


Manastıra giden toprak yoldan biraz ilerleyince, çınarların kol kanat gerdiği Kirazlı Manastırı, sadece duvarları da kalmış olsa, tüm ihtişamı ile bizi karşılıyor. Karşılıyor diyorum, adeta selamlaşıyoruz çünkü. Biz onun yıllara direnircesine meydan okuyuşuna ve bir çok yaşanmışlığa evsahipliği yapmasına, hayran hayran bakarken, o bize buyrun gelin, kimler gelip geçmedi ki buradan, sizde gelin dediğini duyar gibi oluyoruz...


Dolaşıyoruz duvarlarının çevresinde, dokunuyoruz sağına soluna, hatıramız olsun diye bol bol fotoğraflar çekiliyoruz. Akşamın güneşi üzerinde, daha bir asaletle pozlar veriyor oda bize... Yüzlerce yıl önceki yapılar, yerleşim yerleri beni hep etkilemiştir. İçinde yaşayanları ve yaşananları düşünmüşümdür. Bu yapıların, bir ruhu olduğuna inarım kısacası ve uzaktan uzağa hep merhaba derim, onlara...
Saat 17;00. Artık ayrılma zamanı. Kamp yerimizi seçmeli ve çadırlarımızı kurmalıyız.



KAMP KURMACA....
Hemen 200 m aşağıda kayın ve çınarların altına, dere kenarına çadırlarımızı kuruyoruz. Rüzgâr rahatsız edici derecede, hiç durmadan esiyor. Şişelerimizi doldurmak için yakınımızdaki çeşmeye gidiyoruz. Ama bir damla bile su yok. Muhtemelen çeşmeyi besleyen su kaynağının, önü tıkanmıştı.




Ama olsun dağdayız ve her yerden su akıyor. Bizde hemen dağlardan aşağı doğru akan bir su dereciğinden, yaprakları kenara iteleleyip, kurbağa kardeşten de müsaade isteyerek, şişelerimizi dolduruyoruz. Bu suyu çay suyu olarak kullanacağız...


Çadır tamam, su tamam, odunlarda toplandı, şimdi ateş zamanı. Ateşi yakacağız ama aşırı rüzgar var. Çadırlara kıvılcım sıçrayıp yanmasını istemiyoruz. Bizde rüzgârın yönünü çadırların bulunduğu bölgenin tersine alıp, uygun bir yerde ateşimizi yakıyoruz...


Hava karardı. Açız. Köfte ızgara yiyeceğiz. Her zamanki gibi Erhan bey ateşin başında, köfteler ızgarada. Şimdiden kokusu, mis gibi tütmeye başladı. Banu hanımın, köfte öncesi ızgarada pişirdiği mantarları, öndelik olarak mideye gönderiyoruz. Arkasından köfte ekmek, salata. Oh... Mis... Saatler ilerliyor. Hava soğuk değil. Ama ateş önümüzü yakarken, rüzgar arkamızı üşütüyordu. Rüzgarın ikide bir yön değiştirmesi ile ne yöne gideceğini bilemeyen gri duman ise durmadan gözlerimizi ve ciğerimizi yakıp duruyordu. Ama cızırtılı sesi ve gecenin zifiri karanlığını delen sarı sıcak rengi ile ateş, ıp ıssız derin ormanda, bizi rahatlatmaya yetiyorda, artıyordu bile...


Sohbet ediyor, şarkılar dinliyoruz. Saatler ilerliyor. İlk olarak Ferda hanım çadırına çekiliyor. Saatler 23;00'ı gösterirken ise ben... Hava zifiri karanlık ve ürkütücü. Rüzgarla birlikte ağaçların korku verici uğultusu, yanımızdaki minik derenin şırıltısı ile rahatlatıcı müzik sesine dönüşüyordu...

Giriyorum uyku tulumuma. Rüzgâr hiç susmadı sabaha kadar; kimi zaman sert eserek ıslık çalan, kimi zaman yumuşak eserek hışırtılı sesi ile.


ÇADIRIM YIRTILIYOR, SULAR BASIYOR...
Gecenin kaçı bilmiyorum bir ara başımda yoğun bir serinlik hissediyorum. Gözlerimi açıyorum ve eyvah çadırım rüzgardan yırtılmış, tamda başıma denk gelen yerden. Hemen kapatmaya çalışıyorum yırtılan bölmeyi. Kapatıyorum bir şekilde, rüzgar fırtınaya çevirdi, neredeyse çadırı uçuracak. Tutmaya çalışıyorum, rüzgarın sökmeye çalıştığı çadırın köşelerini. Bir anda rüzgâr sakinleşiyor, giriyorum uyku tulumuna. Her nasıl oluyorsa, dalmak üzereyim tekrar uykuya. Ama bi süre sonra, sağanak yağmur sesi ile irkiliyorum. Çadırdayım, henüz içeri yağmur girmiyor ama birden arkadaşlarım beni uyandırıp, çadırdan çıkmamı söylüyorlar. Hatta çadırımı, ben içindeyken sökmeye başlıyorlar. O da ne... Ortalığı sel götürüyor. Çadırımın altından resmen dere akıyor. Zor bela çıkıyorum... Daha kuru ve taşlık bir yere. Gelen sel ile oluşan derenin içindeki çadırlarımıza bakıyoruz, üzülerek...

Kulaklarım... Korkunç rüzgar uğultusu ile sağır olacak gibi. İşte bitmeyen rüzgar, yine tüm şiddeti ile esiyor. Çadırım sarsılıyor, kapı fermuarları zil çalıyor... Neler oluyor.. Neredeyim ben... Çadır mı burası... Eee..e.. Hani yağmur, hani sel, hani su içinde kalan çadır...
Bu nasıl uykudur, bu nasıl bir rüyadır be kardeşim... Pes her şartta uyuyorsun ya...

Gece gördüğüm kâbus-rüyanın üzerine, daha kaç rüya gördüm hatırlamıyorum ama sabah 06'da uyanıyor, bir daha uyuyamıyorum. Bende gündüzüyle gecesiyle, yaşadıklarımı yazmaya başlıyorum...


2.GÜN, 04.11.2018 Pazar...
Saat 07;15. Dışarıdan sesler geliyor. Artık dışarı çıkıyorum. Erken kalkan arkadaşlarım ateşin başında, çoktan çay suyunu koymuş, sohbet ediyorlar.



NEREDEN BİLECEKSİNİZ...
Ormanda sabah nasıl olur bilirmisiniz. Karanlığın içinden ağaçlar nasıl da çıkar aydınlığa, baykuşlar nasıl da birden bire susar, nasılda başlar ötücü kuşlar senfonik ötüşlere ve yanınızda akan minik derenin şırıltısı, önünüzde yanan ateşin cızırtısı nasıl da kulağa hoş gelir bilirmisiniz. Nereden bileceksiniz. Bir gece olsun ormanda yatıp, ormanda uyanmamışsanız. Bilemezsiniz. Nereden bileceksiniz ki...


BİRGÜN KENDİLERİNİ DE ÇÖPE ATSALARDA KURTULSAK...
Çevre duyarlılığı ve çöplerin ormanlarımıza atılması konusuna değinmeden, geçemeyeceğim. Sabah, ihtiyaç için uzaklaşıyorum kamp alanından biraz ve gecenin karanlığında göremediğim şeyleri görüyorum yine. Her taraf çöp içinde. Ne zaman yeni bir bölgeye gitsem, ilk dikkat ettğim şey çevre temizliğidir. Buna göre not veririm, bölge insanına. Ama ormanlardaki çöplerle, bölge insanının pekte alakası olmadığını öğrendim, bu süreçte. Çünkü çöpleri ormanlara atanlar malesef, çoğunlukla doğasever geçinen bizim gibi ülkenin dört bir tarafından gelip geçen insanlardı... Çevre duyarlılığı konusunda, bilinçli bir toplum olmamızın hayal olduğunu, belkide artık anlamalıyız... Ama olsun! ben yine de her fırsatta dile getireceğim. Yıllar alsada doğanın ve ormanların kirletilmesine, katledilmesine asla göz yummayacağım... Çöplerini çöpe atmayanlar, bir gün kendilerini çöplükte bulursalar şaşırmasınlar...


KAHVE CANDIR...
Saat 09;30. Uyanıyor herkes. Kahvaltı zamanı. Kahvaltı hazırlığını uzun uzadıya anlatmadan, süper lezzetli bir menemen yediğimizi söylemek istiyorum, sadece...
Arkasından közde pişen kahvelerimizi bekliyoruz heyecanla. Ferda hanımın yaptığı, mis kokulu kahvelerden ilk yudumlarımızı alıyoruz. Ve
Kahve candır diyor, biranda Banu hanım... Ormanda bir sabah ve kahve keyfi. İşte mutluluğun bir diğer hâli... Hayatta bizleri mutlu edecek ne kadar çok şeyler var, değil mi ?


DOĞAYLA KUCAKLAŞMA ZAMANI...
Saat 11;00. Kahvaltımız, pazar gününe yakışır geç ama zengin bir kahvaltı oldu. Ama artık yürümeliyiz, ormanın derinliklerine doğru...



Kamp alanından dereyi geçip, manastır yoluna giriyoruz. Ve 5 dakika sonra, tekrar manastırın içindeyiz. Yine bol bol fotoğraf çekiliyoruz. Bu gidişle biz bu manastırdan, kolay kolay ayrılamayacağız heralde. Yine de vedalaşıyoruz manastırla. Ve arkasındaki minik dereden geçip, çınarların içinden patika yola çıkıyoruz. 20-30 m sonra karşımıza çıkan küçük bir çayırlık, sonrasında kısa bir bataklığı geçiyor ve güzel bir sonbahar bahçesine çıkıyoruz.


Burası yapraklarını dökmüş bir kayın ormanı. Ne garip, sararan yapraklarını kaybeden ağaçlar hüzünlenirken, biz insanların bu renk cümbüşünden zevk alması... Öyle ya bir canlı, bir parçasını kaydeder de üzülmez mi...







Yürüyoruz, renkten renge bürünmüş kayınlar, çınarlar, meşe ve yabani fındık ağaçlarının arasından. Ayaklarımızın altında sararmış yaprakların hışırtısı, solumuzda cılız derenin sesi.. Sarıya inat mor beyaz çiçekler, yaprak yığınlarının arasında zıplayan kurbağalar...
Bu yolun verdiği hazzı tarif etmek çok zor. En iyisi siz fotoğraflara şöyle bir bakıverin, sonra gözünüzü kapatıp, burada yürüdüğünüzü hayal edin...




İKİLİ ŞELALE...
İniyoruz derenin kenarına ve üzerinden geçip, kayaların üzerinden tırmanıyoruz. Ve çıkıyoruz toprak orman yola. Dere sağımızda yürüyoruz ve çok sürmüyor, sağdan çok dik trabzanlı bir patika'dan başlıyoruz inmeye. Evet yanlış okumadınız. Bu patika biraz dik ve iniş-çıkışları kolaylaştırmak için ağaç dallarından trabzan yapılmış.
Saat 12;20. Ve karşınızda "İkili Şelale". Bu şelaleye bazıları "Kirazlı" bazıları "Ormanlı Şelalesi" diyor. Adı ne olursa olsun ben iki şelale, iki büvet görüyordum. Ve bu çok güzel bir manzaraydı. Hemen sağından solundan, bol bol fotoğraflar çekiyoruz. Gitme zamanı. Ama gözümüze ilişen çöplerin buraya yakışmadığını düşünüyor, kısa bir çevre temizliği yaparak ayrılıyoruz, "trabzanlı, ikili şelaleden."



Geldiğimiz orman yolundan, hiç bir yere ayrılmadan dönüyoruz. Dere bu sefer hep solumuzda kalıyor. Sonbaharın tüm güzelliklerini içimizde ve yanımızda hissederek, yaklaşık 45 dakika sonra kamp yerimize varıyoruz.
 
Oda ne! Bizim kamp alanında, 5-6 tane minübüs ve bir sürü insan var. Geziye gelmiş bir okul olduğunu öğreniyoruz...

Saat 13;20. Yaklaşık 5,5 km.lik kısa bir doğa ile birliktelik sonunda, hiç oyalanmıyor, biniyoruz arabamıza ve düşüyoruz Erdek yoluna...

Saat 14;15'te Erdek şehir merkezinden geçip, tabelaların gösterdiği Turan, Ormanlı yönüne doğru devam ediyoruz. Yollar asfalt.
Zeytinliklerin içinden 5 dakikada Ocaklar'a geliyor, şehir merkezine girmeden sağdan Turan'a doğru devam ediyoruz.



Saat 14;35. Turan'dayız. Burası köy ama biraz gelişmiş köy. Plajı süper. Durmuyor, oyalanmadan devam ediyoruz.



Kıvrıla kıvrıla dar ama asfalt yoldan yaklaşık 10 km sonra Ormanlı'dayız. Koylar, deniz ve manzara şahane. İçimiz kıpır kıpır oluyor. Ruhumuz dün orman, bugün deniz sarhoşu olmuştu. Bedenimiz bugün mutlaka, deniz ile buluşmalıydı..




LEVENT KOYUNDA, YÜZMEK...
Saat 15;00. Ormanlı köyü. Burası da çok güzel koylara sahip, küçük bir köy. Ama ortalarda pek insan görünmüyor, sanki biraz sayfiye yeri gibi...
Ormanlı'da da oyalanmıyor devam ediyoruz. Ve yaklaşık 10 dakika sonra adını çok duyduğumuz, Levent Koyu'ndayız. Artık burada denize girmek şart oldu. Giyiyorum hemen mayomu ve bırakıyorum kendimi Marmara'nın masmavi denizine. Yüzüyorum bir süre. Denizin yaklaşık 30 m sol yakasında, balıkçı ağını tamir eden birini görüyor, ona doğru yüzüyorum. Kıyıya yaklaşıyor, soluklanıyorum biraz. Ağı tamir edenin bir kadın olduğunu görüyorum. Sohbet ediyoruz, bana nereden geldiğimizi soruyor, bende ona bu aralar denizden hangi balığın daha çok çıktığını...
Saat 15;40. Çıkıyorum denizden ve ayrılıyoruz Levent koyundan... Mutluyum...









BALLIPINAR KÖYÜ...
Ve saat 16;00. Ballıpınar köyü. Adını o kadar çok duydumki bu köyün, merakla düşüyoruz sokaklarına... Bu köy bir pomak köyü. İnsanları cana yakın. Ve bu köyde dikkatimi çeken ilk şey; kadını, erkeği, yaşlısı ve genciyle hemen hemen herkesin arı gibi koşturuyor, yani çalışıyor olmalarıydı. Buranın kırmızı soğanı meşhurmuş. Kırmızı soğanlar çoktan hasat edilmiş satılan satılmış, kendileri için ayırdıklarını ise kurumak üzere duvarlara asmışlar. Şimdi zeytin ve fasulye zamanı... Köyün sokakları ve evleri sıradan, ama şirin. Sonuçta, denizin kenarında bulunan bir köy, ne kadar kötü olabilir. Üstüne üstlük birde zeytinlik ve verimli topraklara sahipse...
Köyün içinde birde Rumlardan kalma, kaderine terk edilmiş, bir kilise kalıntısı var...



Saatler 16;45'i gösterirken Ballıpınar köyünden ayrılıyoruz. Geldiğimiz yoldan Bandırma'ya dönüyoruz. Virajlı yolların ızdırabını muhteşem koyların seyriyle unutup, rüya gibi geçen günü tekrar zihnimizden geçirene kadar çoktan Bandırma'ya gelmiştik...



Bandırma'da akşam yemeklerimizi yiyor, üzerine çaylarımızı içiyoruz. Arabamıza tekrar bindiğimizde, artık hava kararmış, bedenlerimizin yorgunluğunu hissetmeye başlamıştık...
Dönüşümüz biraz sessiz olmuştu. Ben yaşadıklarımı yazma derdine düşmüşken, Banu hanım ve kızı uyumayı tercih etmişti...

22;00. Akçay'dayız. Vedalaşıyorum arkadaşlarımla, iyi dilek ve temennilerle...

SON SÖZ..
Ormanda olmak, gecesiyle ve gündüzüyle... Patikalarda yürümek, börtüsüyle böceğiyle... Ağaç anadan kopup, döne döne toprakla buluşan binlerce yaprağın hışırtısını, en güzel şarkı yerine koymak... Tarihe tanıklık etmek ve uzanmak taaa yüzyıllar öncesine ve duyumsamak o dönemdeki yaşanmışlıkları... Kimi zaman sevinçten uçmak kimi zaman hüzne boğulmak...
İşte ben iki haftadır, tamda bunları yaşadım. Ne dersiniz bunun için çok mu şanslıyım?..

Evet her zamanki gibi gördüklerim ve yaşadıklarıma şahit olan yol arkadaşlarıma teşekkür etmek, boynumun borcudur. Bunun için başta rehberliğimizi yapan Erhan bey olmak üzere, Ferda ve Banu hanım ile genç İlkin'e çook teşekkür ediyorum...


                                        Murat Turan -Akçay- 2018


102 yorum:

  1. Hem görsel hem yazımla muhteşem bir ziyafet bu paylaşım.Çok şanlısınız çok ��Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selim Hızal bey, evet şanslı olduğumu kabul ediyorum. Beğeninize çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Özgür Atakan7 Kasım 2018 10:01

    İşi gücü bırakıp gelmek istiyorum.Yapmayın böyle şeyler.Kıskanıyor imreniyorum.Başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özgür Atakan bey, imrendirdiğim için özür diliyorum. Ama birilerinin bu güzellikleri anlatması gerek... Takip ve beğeninize çok teşekkürler.

      Sil
  3. Ben bu anlatıma bayıldım.İstanbulu terkedip oralarda yaşamak istiyorum.Önerebileceğiz kıyı kasabası varmı doğayla içine biraz insanlardan uzak kendimi bulabileceğim bir yer istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sare Deniz hanım, yazın her yer kalabalık. Ama bence Kapıdağı Yarımadası tam size göre. Çünkü İstanbula bir feribot mesafesinde...

      Sil
  4. O anları bize tekrar yaşatan harika bir anlatım. Katılımınız için biz teşekkür ederiz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eehan Çiftçi bey,bu organizasyon için tekrar teşekkürler...

      Sil
  5. Kerem Açıkgöz7 Kasım 2018 10:51

    Abi harikasın yine döktürmüşsün..Kurbağa kardeşi çok samimi buldum �� Artık sabırsızlıkla bekliyorum yeni yazılarını.Köfteler ağzımı sulandırıldı. Ne mutlu arkadaş çevrenize

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kerem Açıkgöz kardeşim, beğenine çok teşekkür ederim. Yolun buralara düşerse sana bir köfte borcumuz olsun. Takipte ve esen kal.

      Sil
  6. Hasan Hüseyin Çelik7 Kasım 2018 10:56

    Sonbaharın eşsiz renklerini yazına malzeme yapman ne güzel.Gitmeden görmek ve yaşamak işte bunlar sizin sayenizde teşekkürler arkadaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hasan Hüseyin Çelik bey, buraların sonbaharı muhteşem olur. Umarım görme fırsatınız olur. Beğeniniz için ben teşekkür ederim.

      Sil
  7. Yazılarınızda dikkatimi çeken doğada çok mutlu ve huzurlu olduğunuz.Evinizde bu mutluluğu bulamadığınız içinmi bu geziler.Veya hane halkı sizin devamlı gezilerde kamplarda olmanızı nasıl karşılıyor biraz ihmal edilmişlik var.Doğa sevginiz insan sevgisinin önüne geçmiş.Ama akıcı bir yazı tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kenan ortak bey, doğada ayrı evimde ayrı mutluyum. Eski yazılarıma bakarsanız ailemle de birçok gezilerim var. Sevgi konusuna gelince, Allahın yarattığı aklınıza gelebilecek her şeyi çok severim. Tabiatın insanlar için can olduğuna inanır, onun için doğanın tahrip edilmesine karşı çıkarım. Benim doğaya olan sevgim, aslında insanlara olan sevgimden ötürüdür... Saygılar...

      Sil
    2. Kenan bey eğer bloğun diğer yazılarına göz atsa idiniz Murat beyin eşinin ne kadar fedakar, sevgi dolu ,eşi için moral kaynağı olan harika bir insan olduğunu anlar ve bu cümleleri kurmazdınız.Mutluluk illa ev sınırları içinde olmadığı gibi sevmekte ev sınırları ile belirlenmemiştir.Ne mutlu kardeşimizeki onu anlayıp destek olan bir eşi var.Bizi sizin bu muhteşem yazılarınızdam mahrum etmiyor.Usluba dikkat edelim lütfen

      Sil
  8. Kamp olayı yıllardır beni cezbeden ama bir türlü cesaret edemedim.Kamping değil sanırım gittiğiniz yer.Doğanın içinde olmak kadar doğayı yaşamak ve korumakta çok önemli.Duyarı yaklaşımınıza hayran kaldım.Nice gezilerinde buluşmak üzere.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sönmez Ufuk bey, ben direkt ormanın içinde veya denizin dibinde olmayı yeğliyorum. Ama kampinglerde ailece güvenle kamp yapabilirsiniz ve bence yapmalısınız da. Beğeninize çok teşekkür ederim.Takipte ve esen kalın.

      Sil
  9. Kıvanç KUTAL7 Kasım 2018 11:46

    Tek kelime ile müptelası oldum yazılarınızın.Fotoğraflar ile mükemmel bir birliktelik var içerikte.Profosyonel anlamda bu konu üzerinde durum derim.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıvanç Kutal bey, onurlandıran beğeninize çok teşekkür ederim. Takipte ve esen kalın...

      Sil
  10. Ali Kemal Soydemir7 Kasım 2018 12:24

    Enfessss.Elinize sağlık.Çok çok başarılı paylaşım.Tebrik ediyorum başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ali Kemal Soydemir bey, Beğeninize çook teşekkürler. Sizlerin bu güzel yorumlarıyla daha nice geziler ve yazılar çıkartırız...

      Sil
  11. Dilek Kapusuz7 Kasım 2018 12:46

    Kalemşör dostum;tabiatın içinde olmak kadar onu korumak yaşamak dile getirmek ve sevmekte gerek buda yazılarına nasılda yansıyor.
    Her yeni yazında bir başka tat ve lezzet var.Hüznünü de duyumsayabiliyor insan, sevincinide ,isyanınıda.
    Yaşanmışlıklar diyorsun ama sen biliyormusun ki sende gittiğin her yere ruhunun bir parçasını bırakıyorsun seninde izlerin kalıyor ve biz o izleri o güçlü kaleminden dinleme zevkine erişiyoruz.
    Yaz mevsiminin son günlerini yaşıyoruz. Günler ilerledikçe havalar soğuyacak, yapraklar dökülecek… Sonbahar tüm hüznüyle çökecek… Aşkın hüznün mevsimidir sonbahar. Ve sen ne güzel sonbahar olmuş coşmuşsun.Yüreğin yine kalemine emanet.Sevgiler saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saygıdeğer Dilek Kapusuz hocam, yine kıymetli yorumunuzla beni mutlu ettiniz. Her ne kadar bazı takipçilerim, yazılarımdaki tabiat sevgisinin insan sevgisinin önüne geçtiğini söyleselerde ben tabiatla insanı birbirinden asla ayrı düşünemem. Sizinde belirttiğiniz gibi sonbahar aşkın ve hüznün mevsimidir. Buralarda tablovari renkleriyle sonbahar bir başka olur; insana can olur, keder olur, sevinç olur, umut olur, aşk olur... Ayak izlerimden gölgeniz hiç eksik olmasın. Saygılarımla, esen kalın...

      Sil
  12. Dilruba Öksüztepe7 Kasım 2018 14:34

    Üstadım;
    "Ne garip, sararan yapraklarını kaybeden ağaçlar hüzünlenirken, biz insanların bu renk cümbüşünden zevk alması... Öyle ya bir canlı, bir parçasını kaydeder de üzülmez mi..."
    Bu cümle bütünlüğü beni korkunç etkiledi.İnanılmaz bir ifade ,duygu yoğunluğu.Defalarca okudum.Yaradanımın size bahşettiği bu anlatım yeteneğimi kullanmaya devam edin.Allaha emanetsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dilruba Öksüztepe hanım, Beğeniniz
      ve iyi dilekleriniz için çook teşekkür ederim. Yüreğinize hüzün vermeden dokunabildiysem ne mutlu bana. Sizlerde Allah'a emanet olun, esen kalın...

      Sil
  13. Her paylaşımda hayranlığım kat be kat artıyor.Artık evlerimize işyrrlerimize gelen bir dost sesi gibisiniz.Fotoğraflar muhteşem bir tanesini ekran görüntüsü olarak kullanmaya başladım.Elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin Aldemir hanım, Beğeninize çok teşekkür ederim. Bende yorum yapan isimlerimizi görünce kırk yıllık dostlarımı görmüş gibi seviniyorum. Takipte ve esen kalın...

      Sil
  14. Doğu Alınkaç7 Kasım 2018 14:38

    Eline sağlık arkadaşım süperr

    YanıtlaSil
  15. Balıkesir li biri olarak utandım kendimden.Burnumuzun dibinde ne cennet kögeleri varmış sayenizde öğreniyorum.Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asil Can bey, beğeninize çok teşekkür ederim. Umarım sizde buraları bir gün görme imkanı bulursunuz...

      Sil
  16. Davut Kalender7 Kasım 2018 14:46

    Bu sonbahar yaprakları genelde kulaklarımızdan beynimize ve kalbimize hücum eder de acıtır normalde. Ancak meşenin dökülmek için kasıma kadar bekleyen, tüm nemini kaybetmesiyle inceden bir tahtaya çalan yaprakları esen lodosla dallarından kopup jilet gibi çarpar yüzünüze. o zaman anlarsınız ki bu sonbahar yaprakları sadece bir şarkıdan ibaret değillerdir. Artık bu içsel acı tüm bedene yayılmıştır.
    Buda benden olsun can dost.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Davut Kalender bey, süper... Paylaşımınız için çok teşekkür ederim..

      Sil
  17. Tadı damağımda derya insan öyle olmuş bu yazı. Yoruç yapmaktan kendimi alamadım.Aynı tadı Hasanboğuldu yazınızda yakalamıştım.Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Melike Açar hanım, Beğeninize çok teşekkür ederim. Umarım daha sonraki yazılarımda da aynı tadı bulursunuz... Sağlıcakla kalın...

      Sil
  18. Esin Halhallı7 Kasım 2018 15:02

    Murat abicim ne kadar yakına gelmişsin aşkolsun.Bursa'da bir eviniz var biliyorsun umarım.Gezdiğim yerler ve bunu kaleme alışın muhteşem.Sevgiler selamlar ❤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin Halhallı, abim benim; evet yakına geldik ama inan o kadar yoğunduk ki. Ama emin ol bir gün ailece sürpriz yapacağız. Kendinize iyi bakın. Sevgi ve selamlar bizden....

      Sil
  19. Vuslat Canetli7 Kasım 2018 15:04

    Tiryakisi oldum bu yazıların.Bir sonraki rotamız neresi ?����

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vuslat Canetli hanım, yarın bir aksilik olmazsa, Sonbahar Şöleni yaşayacağımız Kuzey Kazdağlarına gideceğiz. Takipte ve esen kalın...

      Sil
  20. Baki Başkent7 Kasım 2018 15:10

    Sonbahar -ki acının değişmez dipnotudur-

    Sesinin solgun göğünde

    Küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur.

    Savrulur her yana kavruk kelimelerle,

    Yüreğini acıyla buruşturur.

    Bakışının pasıyla zırhlanan dünya,

    Binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına

    Sonbahar -ki doyumsuz bir aşkın sonudur.
    Çok sevdiğim bir şiirdir ustam buda burada dursun o zaman.
    Geziniz, gezi notlarınız ,siz ve yol arkadaşlarınız harikasınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baki Başkent bey, Sonbahar; acının dipnotu, doyumsuz aşkın sonu... Ne kadar içsel ve anlamlı... Bu yazıya yakışan bir şiir oldu. Bu paylaşımınız için çok teşekkür ederim...

      Sil
  21. Meryem Çalışkan7 Kasım 2018 15:14

    Olmaz ki bu kadar güzel anlatılmaz ki.Bu kadar güzel yerleri bilip gidememek çok acı verici ama sizin aracılığınızla aynı duyguları yaşamakta bir o kadar mutlu ediyor.Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meryem Çalışkan hanım, Beğeninize çok teşekkür ederim. Umarım bir gün sizde buraları gezme fırsatı bulursunuz. Sağlıcakla takipte kalın....

      Sil
  22. Gülçin Aydın7 Kasım 2018 15:16

    Maşallah size.Tebrik ediyorum.Bir sonraki yazınız ne zaman yayınlanacak diye sabırsızım ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülçin Aydın hanım, çok teşekkür ederim. Sanırım hafta sonu bir yazı daha geliyor... Takipte ve esen kalın...

      Sil
  23. Bravo.Başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
  24. Yasin Kulpsancar7 Kasım 2018 15:23

    Arkadaş önerisi ile takibe aldığım blogunuz tek kelime ile şahane.
    Anlatım
    Sade Türkçe kullanımı
    Görsel ve yazı uyumu
    Geri dönüşleriniz
    Okuyucuya saygınız.
    Tebrikler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yasin Kulpsancar bey, beğeni ve övgülerinize çok teşekkür ederim. Umarım bundan sonraki gezi-yazılarımda da beraber oluruz. Takipte ve esen kalın...

      Sil
  25. Süleyman Karık7 Kasım 2018 15:25

    Tebrikler arkadaşım yine başka bir güzel yer yine imrenerek okuduğum bir yazı.Başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Süleyman Karık bey, Beğeninize çok teşekkür ediyorum. Umarım birgün sizlerde buraları gezme ve görme fırsatı bulursunuz. Sağlıcakla, takipte kalın...

      Sil
  26. Muhteşem.Başarılarınız daim olsun.

    YanıtlaSil
  27. Fırat Osmanlı7 Kasım 2018 15:40

    ������ Tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fırat Osmanlı bey, çok teşekkür ederim...

      Sil
  28. Doğan Emre Aydın7 Kasım 2018 15:43

    Sizinle beraber gezdim gördüm ve hatta yoruldum ��tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğan Emre Aydın bey, beğeninize çok teşekkür ederim. Bizimle gezip, görüp yorulduysanız mutlusunuz demektir... Takipte ve esen kalın.

      Sil
  29. Canan Sevimli7 Kasım 2018 15:46

    Kabus kısmında eyvah kaybettik bu blogerımızı dedim .Sizin kabusunuz bizimde kabusumuz oldu arkadaşım.Minik kurbağacık çok şeker poz vermiş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canan Sevimli hanım, ormanda deliksiz uyumak ve üstüne üstlük rüya üstüne rüya görmek... Ben bile kendime şaştım kaldım... Ama merak etmeyin ben buradayım, hafta sonu yeni yazılarımda görüşmek üzere esen kalın...

      Sil
  30. Mehmet Emin Çanık7 Kasım 2018 15:48

    Doyumsuz.Teşekkürler paylaşım için ✔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehmet Emin Çelik bey, Beğeninize çook teşekkürler...

      Sil
  31. Füsun Çamlık7 Kasım 2018 16:39

    İlk okuma ilk hayranlık.Takipteyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Füsun Çamlık hanım, Beğeninize çok teşekkür ediyorum. Lütfen takipte ve esen kalın...

      Sil
  32. Nuray Çolakoğlu7 Kasım 2018 16:41

    Sözünüzü tuttum fotoğraflara bakıp hayal kurdum.Muhteşem ❤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nuray Çolakoğlu hanım, fotoğraflara bakarak hayal kurup benimle aynı hazzı almanız. İşte asıl muhteşem olan bu. Umarım ömür boyu mutluluk, hep yanıbaşınızda olur...

      Sil
  33. Hasan Hüseyin Çelik7 Kasım 2018 16:44

    En sevdiğim bloger.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hasan Hüseyin Çelik bey, çook teşekkürler. Sizlerin güzel yorumları olmasaydı eğer, bu yazıların hiçbir anlamı olmazdı... Desteğiniz için tekrar teşekkürler...

      Sil
  34. Alihan Saygılı7 Kasım 2018 19:22

    Murat kardeşim 16.15 den 2 önceki resmi müsadenle aldım. Efsane bir resim.Gören gözüne çeken eline sağlık.Başarılar dilerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alihan Saygılı bey, beğendiğiniz fotoğrafları alabilirsiniz.Beğeninize teşekkür ederim...

      Sil
  35. İlksin Çelik7 Kasım 2018 19:25

    Resimler ,resimleri tamamlayan muhteşem bir ifade,duyguların coşmasına sebep bir mekan...
    Kamp ateşi içimizde yanıyor şu an.Süperrr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlksin Çelik hanım, beğendiğinize çok sevindim. İlk fırsatta bir kamp ateşi yakmak şart oldu diyorsanız, ailenizle birlikte buyrun gelin...

      Sil
    2. İlksin Çelik7 Kasım 2018 19:41

      Teşekkür ederim.İnşallah diyelim ❤

      Sil
  36. Cevahir Ayberk7 Kasım 2018 19:39

    Yazınızı bir solukta okudum herzamanki gibi harika.Sadece Kenan beye bir cümlem var ne haddinizeki böyle bir yorumda bulunuyorsunuz.Aile içine karışılmaz.Eşi saygıdeğer hanımefendi Gülsüm kardeşimiz eşini teşvik eden onu anlayan aynı zamanda bu yolculuklarında eşlik eden biridir.Benzeri zor buşunu fedakarlıklar yapan kişiye saygı duyacağınız böyle bir yorum hiç yakışmadı bence .Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cevahir Ayberk hanım, beğeninize eşimle birlikte çook teşekkür ediyoruz...

      Sil
  37. Alperen Dağlı7 Kasım 2018 19:47

    Belçikadan sevgiler.Buram buram memleket koktu bu yazı.Sonsuz teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alperen Dağlı bey, Turkiye'den Belçika'ya selam olsun...Ben teşekkür ederim.

      Sil
  38. Serdar Sarınç7 Kasım 2018 19:52

    Merhaba;sayfa dizaynı ile ilgibi fikrimi hemen uygulamaya koymanız beni size bağlamıştı.Sizi takip etmek yazılarınızı okumak daha bir keyifli gelmeye başladı.Manastır ile olan diyoloğunuz müthiş hoş bir duygu.Çadır muhabbetiniz ise akıllara zarar :) tebrikler başarılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serdar Sarınç bey, yazılarımı beğenerek okumanız beni memnun ettti. Çadır muhabbet konusunda haklısınız;) Temennilerinize çok teşekkür ederim...

      Sil
  39. Erdinç Köroğlu7 Kasım 2018 21:36

    Baki ustadan duyunca blog göz atayım dedim.Son zamanlarda kullanılan ağdalı Türkçemiz ve banal insanlar beni uzaklaştırmıştı bloglardan.Ne istediğini bilmeyen sadece gördüğünü yazan arkadaşlar soğutmuştu.Ama siz farklı geldiniz.İçinde insan var olan bir doğanın söyleşisi bu yazdıklarınız.Çok beğendim.Kişiliğiniz, yazım tarzınız,hayata bakışınız vs vs vs. TEBRİKLER.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erdinç Köroğlu bey, Baki beyin blogumdan bahsetmesi, sizlerin zaman ayırıp yazımı okumanız ve akabinde beğeni ve takdir edici yorumunuzun beni çok mutlu ettiğini söylemeliyim. Bunun için çok teşekkür ederim. Umarım bundan sonraki yazılarımda da birlikte oluruz. Sağlıcakla kalın....

      Sil
  40. Adaşım iyiki rastgeldim blogunuza.Yalın dilsiz etkileyici ,gezdiğini mekanlar gizemli ,doğa sevginiz tutkulu,fotoğraflar büyüleyici. Başarı hep yanınızda olsun sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serap Turan hanım, bloguma ve gezi dünyama hoşgeldiniz. Beğeni ve iyi dilekleriniz için çook teşekkür ederim...

      Sil
  41. Yazdıklarınızdan ziyade sizi bu kadar benimseyen bir okuyucu kitlenizin olması gurur verici.Yazı bütünüyle mükemmel.Söylenecek eleştirilecek tarafı yok.Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayhan Sorken bey, tamamen haklısınız. Okuyucularımın büyük çoğunluğu ile bu blogda tanıştık ve kaynaştık. Uzaktan tanımadan da olsa dostluğun en somut örneklerini yaşıyoruz. Diyorum ki iyiki geziyorum, iyiki yazıyorum ve iyikide sizleri tanımışım. Yazı bahane, dostluklar şahane. Sağolun, varolun...

      Sil
  42. Paylaşım hem görsel hem yazı anlamında doyurucu. TEŞEKKÜRLER

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umut Gürlek bey, beğeniniz için ben size teşekkür ederim....

      Sil
  43. Çağla Soycan8 Kasım 2018 11:13

    Tebrik ederim akıcı anlaşılır görseli şölen tadında bir yazı .Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çağla Soycan hanım, beğeni ve takdiriniz için çok teşekkür ederim...

      Sil
  44. Gözlem gücünüz ve bunu ifade edebilmeniz bizimde bunu yaşarcasına okumamız mükemmel.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sultan Kaya hanım, yazımı beğendiğiniz için çook teşekkürler...

      Sil
  45. Ruhcan Korluk8 Kasım 2018 11:38

    İlk defa okumama rağmen doğa sevginiz benide çok etkiledi.Mutlu günler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ruhcan Korluk, topraktan geldik toprağa gideceğiz. Bence, toprak ana ve doğa bizim en büyük yaşam kaynağımızdır. Onun içindirki onu sevdiğim doğrudur... Sizlerede mutlu günler diliyor, takipte ve esen kalın diyorum...

      Sil
  46. Turgut Hürel8 Kasım 2018 13:01

    Tebrikler güzel bir blog.Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Turgut Hürel bey, Beğeninize çok teşekkür ederim...

      Sil
  47. Fotoğraflar müthiş.Yazı akıcı ve yormuyor okurken .Başarılar

    YanıtlaSil
  48. Derya Kuzgun, güzel yorumunuz için çook teşekkürler...

    YanıtlaSil
  49. Serdar Köstence9 Kasım 2018 08:16

    Okuma fırsatını kaçırmayın dediğim bloger yine aynı güzellik ve anlaşılırlıkta bir yazı.Kış aylarında devamı gelir inşallah mahrum kalmayız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serdar Köstence bey, güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Kış mevsiminde de olabildiğince gezi ve yazılarımız devam edecek...

      Sil
  50. Orhan Çabukelli9 Kasım 2018 08:20

    Gençlik zamanlarım da kamp yapar ateşin etrafında toplanıp şarkılar türküler söyler yeri gelir memleketi kurtarır yeri gelir aşkımızı anlatırdık şimdi haliyle bunu yapamıyoruz ama okuyunca döndüm geriye .Bu zamanların kıymetini bilmek lazım.Ne güzel anlatmışsınız tebrik ediyorum.Bundan sonra yazılarınızı merak ve arzuyla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orhan Çabukeli bey, zaman nasılda geçiyor değilmi. Anılar hatırlandıkça değer kazanır. Ne mutlu sizeki, sizinde belirttiğiniz gibi güzel anılar biriktirmişsiniz. Beğeninize çok teşekkür eder, esenlikler dilerim...

      Sil
  51. Hülya Sargın9 Kasım 2018 08:23

    Fotoğraflar ve yazılarınız sevdalı iki aşık gibi sarıp sarmalamış birbirini.Mükemmel.Sizde muhteşemsiniz.Allah vergisi bir yetenek.Başarılarınız daim olsun ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hülya Sargın hanım, güzel yorumunuza çook teşekkür ederim. Sizlerin takdir ve teşvik edici bu yorumları olmasa idi bu yazıların devamı da gelmezdi diye düşünüyorum. Saygılar ve esenlikler dilerim...

      Sil