İzleyiciler

14 Mart 2019 Perşembe

BUBYO İLE AYIGEDİĞİ DÖŞEMEDERE (10.03.2019)


BUBYO İLE AYIGEDİĞİ DÖŞEMEDERE (10.03.2019)

Yıllar nasılda geçiyor. Daha dün gibi hatırlıyorum üniversite, hatta lise yıllarımı. Duygularım, geleceğe dair hayallerim, ailem ve arkadaşlarım... Onca zaman geçti sevdim, sevildim, acılarımda oldu sevinçlerimde. Hayatıma girenler ve çıkanlar... Bu hafta ki patika yol arkadaşlarımızın, üniversiteli gençler olduğunu öğrendiğimde, bütün bunlar film şeridi gibi tek tek aktı geçti zihnimden. Bende bir zamanlar gençtim. Okudum, adam olayım diye. Çalıştım, karnım doyurayım diye. Aktı geçti günler, bilemedim kıymetini. Şimdilerde çiçeği burnunda yeni emeklilerdenim. Kaçırdığım zamanı yakalamaya, yaşayamadıklarımı yaşamaya çalışıyorum...

Evet bu hafta, beni gençlik yıllarıma geri götüren, Burhaniye Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu'nun (BUBYO) doğa sever gençleri ile yürüyeceğiz... Onlarla tanışıp, yol boyunca sohbetler edeceğiz. Onlar bize gençlik, biz onlara tecrübelerimizi aktaracağız... Ve en önemlisi onlarla sohbet ederken, bir kız babası olarak onlardan çook şey öğreneceğim...

Biliyorsunuz dün Kazdağlarının tepelerinde Sarıkız'la buluşmuş, akabinde Ayıderesi'nde gezinmiştim...Bugün ise gençlerimizle Ayıgediği'nden Döşemedere Şelalesine inecek ve oradanda Karaaydın Köyüne yürüyeceğiz... Yani takribi 20 km.lik güzel bir parkur bizi bekliyor...

Ama şimdi sizin; "Ne o kardeşim, belanı mı arıyorsun, dün Ayıderesi'ndeydin bugün Ayıgediği. Yürüyecek yer mi yok " dediğinizi duyar gibiyim... Belki de; "Hadi siz gidiyorsunuz, peki o gençlerin günahı ne! bari onları götürmeyin" diyorsunuzdur...
Ah!. Ah!... İşte ben de o zaman size derim ki "Sizin evinize misafir gelse nerede ağırlarsınız, evinizin en güzel odasında değilmi !" İşte bizde genç misafirlerimizi Kazdağlarının en güzel parkurunda ağırlamak istiyoruz. Ormansa orman, kuş sesi ise kuş sesi, şelale ise şelale, karsa kar, çeşmeler, dereler, çınarlar, karaçam ve kestaneler daha ne olsun... Şimdi söyleyin bakalım bu parkur seçiminde haklımıyız, haksız mı?

Kalkıyorum her zamanki gibi erkenden. Aslında bugünkü etkinlik biraz geç başlayacak ama benim blog için yazılacak, dünkü yaşanmışlıklarım var. Çantam zaten dünden hazır. Yazarken atıştırıyorum bişeyler. Ve artık evden çıkmalıyım... Bugün Güre'den doğru gelecek olan, Cem bey beni alacak. Akşamdan kararlaştırdığımız saatte gidiyorum Yasa'nın karşısındaki benzinliğe. İşte orada beni bekliyor. Benden önce gelmiş olmalı. Biniyorum araca, devam ediyoruz Edremit yönüne doğru. Diğer arkadaşlarımızla buluşma yerimiz olan, Çamcı köyüne geliyoruz...


BEN ÇAY DİYORSAM...
Saat 09;10. İniyoruz arabadan. Hava açık ve güneşli. Çamcı köy kahvehanesinin bahçesine oturuyoruz. Selamlaşıyoruz köylülerle. Ve söylüyoruz çaylarımızı. Artık beni tanıyor olmalısınız. Ben çay diyorsam siz bitki çayı anlayın. Merak etmeyin bu sefer "kekik" değil, "ada çayı" söylüyorum, limonu yanında olanından...
Bu arada Cem bey ile arabada başlayan koyu sohbetimiz, buradada devam ediyor. Hatta ikinci çaylarımız ve hatta bu arada arkadaşlarımızda geliyor...
Bir otobüs dolusu üniversiteli gençler ve biz dört araba KDSG üyeleri vuruyoruz Hanlar yoluna...



Saat 10;05. Hanlar'da iniyoruz araçlardan. Otobüsü yürüyüşümüzün son noktası, Karaaydın Köyüne gönderiyoruz. Bizde oyalanmadan 34'ü öğrenci tam 48 kişi, vuruyoruz Kızılçamlar içinden rampa yola...

Ben her zamanki gibi yine en arkadayım. Biraz yanlız kalmalı, önce çiçek, böcek, ağaç ve kuşlarla selamlaşmalıyım. Bakın işte kuşlar nasılda cıvıldaşıyorlar, biliyorum ki hep bir ağızdan bize hoşgeldin diyorlar. Tepemizde ışıldayan güneş ve masmavi gökyüzüde tüm sevecenliği ile karşılıyor bizi...


Ama artık ön gruba yetişmeli, gençlerin arasına karışmalıyım... En arkada yürüyenlere merhaba, hoşgeldiniz diyorum... Evet yanlış duymadınız! Bu orman benim evimmiş gibi, tanıştığım tüm gençlere önce merhaba sonra hoşgeldiniz diyorum...

Ve BUBYO'nun dış yüzü, saygın akademisyenlerinden Sabriye hocamı görüyorum, gençlerin arasında. Saygıyla merhabalaşıyoruz. Konuşuyoruz yürürken kısa kısa yaptıklarından, yapacaklarından. Ama Eybek sapağındayız ve iyi ruhlar ormanına geliyoruz... Yanlız kalmalıyım biraz. Ayrılıyorum yanından, onu öğrencileri ile başbaşa bırakıp...


İYİ RUHLAR ORMANI...
Artık biliyorsunuz burayı ve buranın bana hissettirdiklerini. Açıkcası buraya daha adımımı atar atmaz daima yüreğimde bir sıcaklık, ruhumda ise anlatılmaz bir huzur hissederim. Gökyüzüne uzanan Karaçamlar ve onlara ruh verip ışık saçan güneş... Ve iyiliğin sessizliği... Burada kötü ruhlar barınamaz, kötü düşüncelere yer yoktur burada...


NEFES ÖNEMLİ...
Çok sürmüyor bu düşüncelerim. En önde yürüyen Erhan bey grubu durduruyor, iyi ruhlar ormanının ortasında, beni duymuş gibi. Tam bir sessizlik içinde, yoga üstadı Burak hocamızın her zamanki motive edici yönlendirmeleri ile nefesimizi açıyor, bedenimizi esnetiyoruz... Ve sonrasında Erhan bey tarafından gençlere; doğada yürürken sağa sola çöp atılmaması, yüksek sesle konuşularak orman sakinlerinin rahatsız edilmemesi ve çiçeklerin koparılmaması gibi bilinçli doğa yürüyüşçüleri için temel kurallar hatırlatılıyor. Ve müteakiben tekrar başlıyoruz yürümeye...


Çok sürmüyor çıkıyoruz iyi ruhlar ormanından, Ayıgediği yoluna. İniyoruz kısa bir yokuştan aşağı ve tekrar vuruyoruz rampa yukarı. Bundan sonraki bir kaç kilometre boyunca sürekli tırmanacağız. Ama eminim ki mutluluktan ve yanındaki ile sohbetten hiç kimse bunun farkına bile varmayacak. Çünkü burada bulunan herkesin iyi bir doğa sever olduğuna inanıyorum. Yoksa bir pazar sabahı, neden sıcacık yatağını bırakıpta gelsin, bu dağ başlarına...


Ayıgediği yolu ile birlikte artık tek tükte olsa, yol kenarlarında kar görmeye başlıyoruz. Ama hava oldukça sıcak. Tabi susuyoruz ve işte çeşmemiz de orada bizi bekliyor. İçiyoruz soğuk sularından ve boşalan şişelerimizi dolduruyoruz yeniden...


Su molası aynı zamanda gençlere soluklanma molası da oluyor. Ve tekrar düşüyoruz nisbeten karlı yollara. Bu küçük kar birikintileri gençlerimizi mutlu etmeye yetiyor...

 
NASIL ANLATMALI ONU...
Bu arada tekrar Sabriye hocamızla yan yana yürümeye başlıyoruz. Hatırlarsanız geçen sene Ekim ayının sonlarında, "2018 yılının Troya Yılı" ilan edilmesi kapsamında organize edilen, Ören'den Assos'a kamplı bir bisiklet turumuz vardı. İşte o bisiklet turu organizasyonunun baş mimarlarından olduğunu hatırlatmak isterim sizlere. Yine Sabriye hocamızın Turizm Yüksek Okulunda Doçent olduğunu da belirtmekte fayda var sanırım. Neden bu kadar detaya giriyorum dersiniz. Çünkü Sabriye hocam, taa Ayıgediği mevkiine kadar bölgenin sanat tarihi rotalarının oluşturulmasından tutunda, Misya antik bölgesinde kamplı trekkinge kadar bir çok projeden bahsediyor... Daha neler neler... Tabiki ben onun bu coşkun konuşmalarına yetişemiyor, sadece nasıl yardım edebileceğimi söylemekle yetiniyorum...




Saat 11;40. Ayıgediği'ndeyiz. Adêt olduğu üzere yorulsakta yorulmasakta burada hep, nefeslenme ve fotoğraf molası veririz. Bugün de öyle yapıyoruz. Kimisi su içiyor, kimisi yanındakine hararetle bişeyler anlatıyor, ben gibileri ise sağda solda çiçek böcek fotoğrafı çekip duruyor...


HATIRASI VAR...
Ve tekrar başlıyoruz yürümeye. Tırmanışlar bitti, şimdi inişler var. İşte Ayıgediği'nde, yaz kış en sevdiğim yoldayız şimdi. Burada gökyüzü daima masmavidir. Tam karşındadır artık, yeşil çamlar arasından seni çağıran dağlar. Yol rampa aşağıdır hep, koşmak gelir içinden. Tuhaf bir şekilde bu yolda kendini hür ve mutlu hissedersin. Belkide onun için çok severim bu yolu. Tabi birde buranın ayrı bir hatırası var bende... Dumanı üzerinde ilk ayı pisliğini, burada görmüştüm, mesela...


Neyse kısa keselim konuyu. Yürüyoruz işte bu yolda, belliki benim gibi bu yolda yürümekten başka mutlu olanlarda var. Bakın şu arkamdan gelenlere. En önde yürüyen Emre kardeşimiz, nasılda gülümsüyor. Emre demişken bu kardeşimizide tanıtmalıyım size. Emre'de BUBYO'da öğrenci. Ama öyle boş bir öğrenci değil. Sabriye hocamın tanıtımı ile o bir organizatör. Bu etkinlik gibi arkadaşları için çeşitli etkinliklerin düzenlenmesini sağlıyor...


KEKLİK GİBİ...
Bu arada iniyoruz Döşemedere yoluna. Ve beklediğimiz gibi kar. Gençlerimiz dalıyor hemen içine. Ama oda ne! Niye bunlar keklik gibi sekiyorlar. Bizde girince karlı yola, anlıyoruz meseleyi. Kar çok yumuşamış, su gibi. Tabi bot yerine, doğa yürüyüşüne geliyoruz diye spor ayakkabı giyen gençlerimizin bez ayakkabıları sırılsıklam. Çaresiz bugün çoraplarına kadar ıslanmaktan kurtulamayacaklar... Bence suluda olsa, bu karın keyfini çıkarsalar iyi olur ama onlar yinede, zıplaya zıplaya yürümeyi tercih ediyorlar...

Herşeye rağmen gençlerimiz çok mutlu, bol bol fotoğraf çekilip yanlarındaki arkadaşları ile bu sevinçlerini paylaşıyorlar...


Karlara bata çıka, küçük su akıntılarından atlaya zıplaya nihayet, şelaleye geliyoruz. Şelaleyi gören gençlerimizin yüzlerindeki yorgunluk belirtileri, tebessüme dönüşüyor...



Evet, saat 12;30 ve Döşemede Şelalesi'ndeyiz. Nasılda coşmuş görüşmeyeli. Nasıl da bırakıyor ak köpüklerini kaydırırcasına kayalardan ve yemyeşil ağaçların arasından... Bugün misafirlerimiz var, onun için fazla oyalamıyorum, bırakıyorum gençlerle başbaşa onu...



CAN MI DAYANIR BUNA...
Yemek molasını burada vereceğiz. Eee... Hadi o zaman! Yansın ateş, konulsun çay suları... Başlasın yemek hazırlıkları. Açıkçası benlik bişey yok, ben bu öğünü bir elma ve biraz kuruyemiş ile geçiştiriyorum. Ama şu ateşin üzerindekilere bir bakarmısınız. Sucuklar, omletler, kuymaklar. Evet yine kuymak var. Ve tabi kuymak varsa biryerde, anlayın ki Volkan kardeşimiz de orada... Bu çocuk, bizim nefsimizle oynayıp duruyor, be kardeşim...




Yiyor içiyoruz. Sonrasında kimi sırtını güneşe vermiş sohbet ediyor, kimisi ateş başında... Yüzler gülüyor, şikayet eden yok. Anlaşılan herkes memnun halinden...



Saat 14;00. Artık gitme zamanı. Ama gitmeden önce şelale kardeşin başına toplanıyoruz. Niye mi! Tabiki toplu fotoğraf çekimi için... Bu toplu fotoğraf ile anılarımıza bir kare daha ekleyip, düşüyoruz karlı yollara...



 
Bir süre geldiğimiz yoldan ilerleyip, gelirken indiğimiz yol sapağını sağımızda bırakarak Döşemederesi boyunca yürüme devam ediyoruz. Burada ağaç kesimi yapılmış. Yol boyunca ağaç istifleri görüyoruz. Bu noktadan itibaren karlı yollar, çamurlu ve sulak yollara dönüyor.






BİTMEYEN SU GEÇİŞLERİ...
Hemde ne sulak yollar. Kimisi bilek boyuna gelen derinliği ile uslu uslu akar iken, kimisi geçit vermez coşkunluğu ile botlarımızı çıkarttırıyor bizlere. Kimisi ise üzerine aldığı ağaç köprüleri ile bizlere macera dolu anlar yaşatıyor. Bugün kaç su dereciğinin üzerinden atladık, kaçının üzerinden sek sek zıpladık, kaçında botlarımızı çıkardık hatırlamıyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki hemen hemen her dönemeçte bir su dereciği ile karşılaşıp bir şekilde üzerinden geçtik. İçine düşenimizde oldu, bir zıplayışta geçenimizde...


Bakıyorum ara sıra gençlerin yüzüne, hepsinde bir tebessüm. Ara ara soruyorum yanıma kim denk geliyorsa, "mutlumusunuz" diye. İçtenlikle verilen "evet" cevapları ile bende mutlu oluyorum... Bazısı ile sohbetimiz bunun da ötesine geçiyor. Günümüzden ve gelecekten konuşuyoruz mesela, Onur ve Pınar'la...


GURUR...
Sonra aralarında ki arkadaşlık bağına hayran kaldığım, Ecem ve Nazlı ile tanışıyoruz. Konuşuyoruz öğrencilikten ziyade aile kavramı ve en çokta ömrümün 8 yılını verdiğim Gemlik'ten. İnsanlara ve hayata dair yapılan konuşmalar. Hayata tutunuş ve geleceğe ümitle bakışları... Babalarıymış gibi gurur duyuyorum onlarla... Ve bir kez daha diyorum ki "benim bu gençlikten ümidim var...."



Ayrılıyorum yanlarından. Geride kalıyor, sağımızdan coşkun sesi ile akan, ak köpüklü dereyi seyrediyorum bir süre. Sonra bizimkileri biraz ileride, kısa bir nefeslenme molası vermiş olarak yakalıyorum. Herkes yolun sağına soluna oturmuş, yorgunluklarını gidermeye çalışıyorlar. Bu çocukları bugün bir kez daha takdir ediyorum. Hiç sızlanmadılar, oflayıp puflamadılar. Dile kolay, tam 18 km yürüdüler şu ana kadar ve daha çook yolumuz var...





TAHMİN EDİN BAKALIM, NE OLUYOR YİNE...
Tekrar yoldayız. Durmadan yanımızdan, koca koca kamyonlar geçip duruyor. Yine ağaçlar kesilmiş, yollar sanki londra asfaltı gibi genişletilmiş. Yol kenarlarına, betondan elektrik direkleri dikilmiş. Doğa birden değişiyor. Ak köpüklü derelerin rengi siyaha, patika orman yolları geniş yollara dönüyor. Tabi biz anlıyoruz hemen ne olduğunu. Biraz ileride bir "Kurşun Madeni İşletmesi" var... Bakın işte yolun üstünde kurulan tesise. Ya şu derenin yanındaki hangarlara ve de iş makinalarına ne dersiniz. Lütfen şu tesisin yanıbaşındaki derenin, tam ortasında kalan ağaçlara bi bakarmısınız. Evet, hepsi ölmüş... Hemde dereye saçılan zehirden, can çekişe çekişe. Kıyıda kenarda kalanlarsa, kendilerini bekliyen acı sonu bekliyor olmalılar çaresizce... Bu utanç tablosunu, bu maden işletmesinin buraya açılmasına müsaade edenlere göstermek gerek...


Üzüntü ile yolumuza devam ediyoruz. Ve ben daha bir dikkatle sağıma soluma bakmaya, değişimleri gözlemlemeye çalışıyorum. Ve her şeye rağmen doğanın müthiş direnişi karşısında şaşkınlığa düşüyorum... Evet madene ve tüm tahribata inat, yol boyunca bitmeyen kuş sesleri ve azda olsa mor çuha çiçekleri ümitsizliğimizi, mutluluğa çeviriyor...


Saat 18;50. Vakit bi hayli ilerledi. Gençlerimizin yorgunluklarını saklayacak halleri kalmadı artık. Toplamda 23 km.ye yakın yol yürümüştük. Ama neyseki gün batımı ile birlikte, giriyoruz Karaaydın köyüne...



Fazla oyalanmıyoruz burada. Ama köyün sevgi arsızı köpeği, bir türlü bırakmıyor bizi. Bir ona, bir buna koşturarak, başını okşamalarını istiyordu. Bugünlük bu kadar yeter köpekçik, yolumuz uzun, gitmeliyiz artık diyor, vedalaşıyoruz onunla...


DÖNÜŞ MACERAMIZ...
Biniyoruz öğrenci gençlikle birlikte otobüse. Otobüs dediysem öyle 45 koltuklu, son model otobüs anlaşılmasın. Eh işte! Ahı gitmiş, kalan vahıda öğrencilere tahsis edilmiş bir belediye otobüsü.. Senmisin böyle düşünen. Şöför basıyor marşa otobüsten tık yok, basıyor marşa otobüs öksürüklere boğuluyor. Çalışıyor çalışmasına da bu seferde yürümüyor. Biz mi ağır geldik, diyoruz. Hafiflemek gerek, herkes çantalarını atsın diyoruz, yok yok en iyisi biz kendimizi de atalım aşağı, otobüs bir başına gitsin diyoruz. Ama nafile. Otobüs öldü ölecek. Boşaltıyoruz zavallıyı... Çaresiz öğrenciler köyde kalıp, bir başka araç bekleyecek. Biz ise beklemek istemiyoruz. Yürüyerek Kalkım şehir merkezine gitmeye, oradan da ne bulursak onunla Hanlar mevkiinde bıraktığımız araçlara ulaşmaya karar veriyoruz.


Vedalaşıyoruz genç kardeşlerimizle, vuruyoruz akşamın alaca karanlığına... Daha yeni uzaklaşmıştık ki arkamızdan gelen bağırtıya geri dönüyoruz. Bize uzaktan uzağa otobüsün çalıştığını, geri dönmemizi söylüyorlardı. Demek ki otobüs, bu kadar yorgun argın zavallıyı görünce, ikrara gelmişti...


Biniyoruz tekrar otobüse, geliyoruz Kalkım'a. Ve buradan vuruyoruz Hanlar yoluna. Allahım sana geliyorum... Açılın yollar biz geliyoruz. Nasıl şaha kalktı bizim hasta otobüs, nasılda gidiyor. Hoş bunda şoföründe payı yok değil, hırsla basdıkça basıyor gaza. Arkada ayaktayız. Virajlarda bir sağa bir sola yatıyor, sürekli yüreğimiz ağzımızda yolculuk ediyoruz. Görecek daha günlerimiz var, birisi ikaz etsin şu şoförü diye, haber gönderiyoruz ön tarafa... Ama nafile imam bildiğini okuyor yine. Hacıyatmaz gibi bir o tarafa bir bu tarafa derken, nihayet Hanlara geliyoruz... İniyoruz sevinçle ve neredeyse gecenin zifiri karanlığında toprağı öpeceğiz...


Saatler 20;00. Hanlar'da vedalaşıp, yorgun ama mutlu olarak ayrılıyoruz arkadaşlarımızdan...


SON SÖZ...
Bugün doğasever gençlerle birlikte doğayı tanıma, anlama ve tadını çıkarma günüydü. Kazdağlarının patikalarında biz onlara yol abiliği, onlar bize yarenlik yaptı. Biz tecrübelerimizi, onlar geleceğe dair hayallerini anlattı. Karlı, çamurlu patikalara yan yana ayak izlerimizi bıraktık. Dostluklar, arkadaşlıklar kuruldu... Ekmeğimizi bölüşüp, fikirlerimizi paylaştık... Günün sonunda bizler mutlu, onlar ise musmutlu oldu...
Mutluluğumuza vesile olan bugünü planlayan, organize eden Erhan bey ve Sabriye hanım başta olmak üzere, yol boyunca benimle güzel düşüncelerini paylaşan Emre, Onur, Pınar, Ecem, Nazlı ve daha adını burada yazamadığım diğer öğrenci kardeşlerime ve pek tabiki Körfez Doğa Sporları Grubunun bugün yürüyüşe katılan birbirinden kıymetli tüm üyelerine çook teşekkür ediyorum...
Ve bir teşekkürde, hastalık numarası yapan küheylan kılıklı otobüse vede kaptan pilotuna gelsin diyorum...

Baştan sona büyük bir heyecan ve mutlulukla yürüdüğüm bu yolu değerlendirme puanım; 10/10.

Not: Bu yazıda kullanılan toplam 53 adet fotoğraftan 1, 7, 37. fotoğraflar Sabriye Çelik'e, 23 ve 27. fotoğraflar Erhan Çiftçi'ye ve 53. fotoğrafın çekimi ise Hülya Silcan'a ait olup, diğer çekimlerin tamamı bana aittir.

Murat Turan - 2019

32 yorum:

  1. Yine güzel bir yazı olmuş. Kalemine sağlık.
    Başlıktaki tarih 20.03 .2019 olacak sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Âdil Tosuner bey, öncelikle düzeltme için çok teşekkür ederim. İki gün üst üste yapılan dağ yürüyüşleri ve durmaksızın yazılan yazılar dikkatimi dağıtmış olmalı. Beğenininiz içinde ayrıca teşekkür eder, esenlikler dilerim...

      Sil
  2. Atakan Özgür17 Mart 2019 08:23

    Murat Bey Pazar Sürprizi gibi bir yazı olmuş Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Atakan Özgür bey, evet bu hafta çift yazı geldi. Güzel yorumunuza teşekkürler...

      Sil
  3. Gülçin Aydın17 Mart 2019 08:26

    Murat Bey yazıdan ziyade gençlerin duayı olan sevgi ve tutkuları beni etkiledi zaten geleceğimiz Onlara bağlı değil mi tebrik ederim başarılar dilerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülçin Aydın hanım, Evet gençlerimizin doğa tutkusu ve geleceğe bakışları benide çok etkiledi...Başarı dileklerinize çook teşekkür ederim...

      Sil
  4. Sevilay Teke17 Mart 2019 08:55

    Benim umudum gençlikte.Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevilay Teke hanım, gençlik geleceğimiz'dir. Tebrik yorumunuz için çook teşekkürler...

      Sil
  5. Selim Hızal17 Mart 2019 08:59

    Ah kardeşim giden gençlikten gidiyor keşke o zamanlara bugünkü aklımızla dönebilsek. TEBRİKLER

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selim Hızal bey, keşke. Ama mümkün değil maalesef. Her yaşın ayrı bir güzelliği olduğunu unutmadan, mutlu ve güzel günlerin sizin olması dileklerimle, tebrik eden yorumunuza çok teşekkürler...

      Sil
  6. Kerem Açıkgöz17 Mart 2019 09:51

    Murat abi adaçayı in kekik çayı out.Mazallah birde ormanda dağda uykun gelecek arada bul abimi olacak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kerem Açıkgöz kardeşim, biliyorum kekik çayının sonunun ne olacağını. Hem kekik çayı içerek sizi meraklandırırmıyım hiç...

      Sil
  7. Gençlere taş çıkartırsın kardeşim. Ama tabiat sevgisini taşıyan tüm genç arkadaşlarımı kutlarım. Başarılar dilerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asil Can bey, övgün, başarı dilekleri ve gençler için güzel düşünceleriniz için çook teşekkür ediyorum... Sağolun varolun...

      Sil
  8. Yıldırım Bakır17 Mart 2019 10:55

    Tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldırım Bakır bey, çook teşekkür ederim...

      Sil
  9. Canan Sevimli19 Mart 2019 08:14

    Bu süpriz bir yazı sanırım. Emeğinize saglik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canan Sevimli hanım, evet bu sürpriz bir yazıydı. Tebrik yorumunuza çok teşekkür ederim...

      Sil
  10. TEBRİK EDİYORUM

    YanıtlaSil
  11. Doğu Alıngaç19 Mart 2019 08:17

    Murat Bey doğada bu kadar çok kalabalık olması biraz sakıncalı gibi geldi bana gerek temizliği gerekse Doğada yaşayan canlıların rahatsız olması açısından Ama siz ve gençlerin bilincli olacağını düşünüp içim rahatlıyor .tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğu Alıngaç bey, hayır doğada kalabalık olmak sorun değildir, asıl sorun doğada nasıl davranılacağını bilmemektir. Ormana saygısı olmadıktan sonra 2 kişiyle gitseniz ne olur, 3 kişiyle gitseniz ne olur... Bu konudaki duyarlılığınız ve güzel yorumunuz için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  12. Ergun Aydınlı19 Mart 2019 08:20

    Ben Dogu beye katılmıyorum .Eğer geleceğimizin mirasçısı olarak gençleri görüyor isek onlara Doğa sevgisini aşılama lıyız Bu yüzden de bu tarz etkinlikler düzenlenmeli Hem sadece Doğanın kadrini kıymetini bilen Biz yaş civari insanlar değil aklı başında olan 5 yaşındaki çocuk bile canlı ve doğayı sever diye düşünüyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ergun Aydınlı bey, haklısınız. Gençlere doğayı sevdirmeli, onlarla yan yana olmalıyız. Konuya olan hassasiyetiniz için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  13. Nuray Çolakoğlu19 Mart 2019 08:22

    Yine nefis bir paylaşım gençlerle birlikte olup gençlik aşısı vurulmuş gibi doğayı İnsanları sevmek her yaşa özgü dur bu konuda öncülük yapmış olmanız da güzel bir olay tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nuray Çolakoğlu hanım, gençlerin hayata dair düşüncelerini dinleyerek yürümek harika bir deneyimdi. Tebrikinize ve güzel yorumunuza çook teşekkür ederim...

      Sil
  14. Baki başkent19 Mart 2019 08:25

    Son zamanlarda ülkemizde önemli derecede beyin göçü gerçekleşmekte Hiç olmazsa gençlerimizi sahip çıkmaları gereken topraklarımıza gösterip mirasımız budur bu topraklar sizlerle var olacaktır kimlere bırakıp gidiyorsunuz diyebilmek adına Bu tarz etkinlikler Türkiye'nin her tarafında Olmalı Olmalı ki vatana toprağa sahip çıkarsın Saygılarımla kardeşim çok güzel bir paylaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baki Başkent bey, kesinlikle düşüncelerinize katılıyorum. Gençlerimize ülkemizin kültürel mirası ve doğal cennet köşelerini göstermeli, tanıtmalıyız. Tanıtmalyız ki kıymet verip sahiplenebilsinler. Değerli yorumunUza çook teşekkür ediyorum. Saygılar bizden gelsin...

      Sil
  15. Özgecan Korkmaz19 Mart 2019 08:26

    Tüm paylaşımlarınıza dikkatimi çeken her gezide mutlaka bir köpek var ne kadar dost canlısı insan canlısı varlıklar Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özgecan Korkmaz hanım, evet köpek tarih boyunca insanların yanında dost ve yardımcı olarak bulunmuşlardır. Bizde her gördüğümüzde vefa borcu niyetine, sevip-okşuyoruz onları... Güzel yorumunuz için çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  16. Esin Aldemir19 Mart 2019 08:30

    Murat Bey Geriye getirilemiyen tek şey zaman gençlik yıllarım diyorsunuz ama maşallah Sizde çok gençsiniz .Önemli olan vücut değil beynin geçirmiş olduğu zaman ama tabii ki yorgunluklar da var onlarda olsun diyoruz Sevgi ve saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin Aldemir hanım, maalesef geri getirilemeyen ve durdurulamayan tek şey zaman. Onun için her anın kıymetini bilmeli ona göre yaşamalıyız... Yakın ilgi ve güzel yorumlarınıza çook teşekkür ediyor, mutlu günler diliyorum...

      Sil