İzleyiciler

9 Nisan 2019 Salı

KOZAK KAPLAN KÖYÜ ORMANLARI (04.04.2019)


KDSG İLE BİR KEŞİF GÜNÜ; KOZAK KAPLAN KÖYÜ ORMANLARI (04.04.2019)

Tam üç gün oldu, Kaplan Köyü ormanlarını keşfedeli. Ve nedense bu yürüyüşe dair, tek satır dahi yazmak gelmiyor içimden. Nedenini, niçinini bilmiyorum. Bildiğim tek şey yazmak istemiyorum... Günüm mü kötü geçti yoo, birisi bişey mi söyledi hayıır. Ee niye o zaman elim bir türlü kaleme gitmiyor, işte onu bilemiyorum... Ama bildiğim bişey var ki oda size karşı sorumluluklarımın olduğu. Yani ne olursa olsun yazmalıyım güne dair bişeyler... Hadi bakalım o zaman; güne nasıl başlamışız, nerelerde yürümüş, neler yapmışız hep birlikte gezip görelim isterseniz...

Sabah yine erkenden kalkıyorum. Ayak üstü de olsa kahvaltımı yapıyorum, en sevdiğimden. Sonra çıkıyorum dağlar ve ormanlara kavuşacak olmanın heyecanıyla evden. Önce Edremit, sonra Burhaniye derken yol boyunca arkadaşlarımızı toplayıp, yollanıyoruz direkt Gömeç'e. Ayvalık'tan gelen arkadaşlarımızla buluşacağız meşhur börekçi Recep Ustanın yerinde.



Saat 08;00. Geliyoruz börekçiye. Söylüyor herkes peynirlisinden patateslisinden porsiyon porsiyon börekleri. Biraz sağlık birazda lezzet seçiciliğinden diyelim, benim hamur işleri yemediğini bilirsiniz. Ama arkadaşlarım önlerine gelen börekleri; " Hıımm! Off! Çok güzel yaa! " söylemleri içinde öyle bir iştahla yiyorlar ki mübarekler sanki kuzu çevirme yiyorlar. Ne diyebilirim ki, "afiyet şeker olsun, lop lop yağ olsun" demekten başka...




Yenildi içildi. Gitmeliyiz artık. Tam sekiz kişi biniyoruz araçlarımıza, vuruyoruz Kozak yollarına. Gömeç'in arkasından giriyor köylerin, zeytinlik ve top top fıstık çamlarının içinden geçerek muhabbet ve neşe ile geliyoruz Kaplan köye. Bu köy Bergama'ya, dolayısıyla da İzmir'e bağlı bir köy. Bir çok arkadaşım gibi bende ilk kez geliyorum bu köye. Daha köy meydanına girer girmez dikkatimi ilk çeken şey genç bir çınar ağacının şemsiye vari dev kolları ile köy kahvehanesinin önündeki bahçeyi kaplamasıydı. Ağacın tüm kolları budanmak yerine doğal haline bırakılmış, sadece altında oturanlar için olurya herhangi bir kırılma durumunda tehlike arzetmesin diyede direkler ilede desteklenmiş. Bu köye kanım kaynıyor birden bire. Hele bizi gören herkesin, yüzlerinde kocaman bir tebessümle hoşgeldiniz demeleri ise beni benden alıyor. Her ne kadar teknolojinin köylere kadar girdiği, insanların birbirlerinden koptuğu, uzaklaştığı, maddiyatçı zihniyetin insanların yüzlerindeki gülümsemeyi yok ettiği bir dönemde de olsak, özlenen bu insani değerlerle karşılaşmak ne kadar mutluluk verici anlatamam sizlere...



Saatler 09;15'i gösteriyor. Artık yürümeye başlamalıyız. Hava ne sıcak ne soğuk. Bahar sabahının serinliği üzerimizde, dalıyoruz köyün sokaklarından orman yoluna...


Köyün çıkışında kaslarımızı gevşetip, bedenlerimizi hazırlıyoruz bugünkü uzun yolculuğa. Nefes egzersizleri ile ciğerlerimize çekiyoruz, dolu dolu en derininden oksijeni.



Ve sonrasında bırakıyoruz kendimizi, top top fıstık çam ormanlarının içine. Güle oynaya yürüyoruz bilmediğimiz bu güzel ormanda. Sanırım bugünün bir keşif günü olduğunu söylemeliyim sizlere. Yine bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz yani. Yürüyoruz öylesine, farklı ama çok güzel bir coğrafyada. Bir taraftan sırtımızı ısıtan güneş, bir taraftan da ağaçları ve çayırları yeşilin tonlarına boyayarak gözlerimizi kamaştırıyor, gönlümüzü çoşturuyor...




Bugün her şey serbest. Zamanımız bol, acelemiz yok. Sallana sallana yürüyor, gözümüzün gördüğü her güzelliği fotoğraflıyor, duyduğumuz her sese dikkat kesiliyoruz. Bakın işte bir ağaçkakan iş başında. Tak tak seslerini duyar duymaz, duruyoruz hemen. Sadece sesini değil kendisinide görmek istiyoruz bu sefer. Kaldırıyoruz başımızı, sesin geldiği ağacın tepesine. Pür dikkat, açıyoruz gözlerimizi. Dakikalarca ağacın her dalını tarıyoruz gözlerimizle ama nafile. Neredeyse boynumuz tutulacak, yukarı bakmaktan. Göstermiyor kendisini, göstermeden devam ediyor işine. Tak, tak, tak...


Yine göremiyoruz Ağaçkakanı. Kulaklarımızda tak tak, güneşin sarı sıcak ışınları ile aydınlanan yolda, devam ediyoruz yürümeye...



Yanıbaşından geçiyoruz mavi gökyüzüne uzanan beyaz çiçekli yabani meyve ağaçlarının güzellikleriyle mest olarak. Susuzluğumuzu gideriyoruz, yolumuza çıkan soğuk pınarlardan. Kulaklarımızdan hiç eksik olmuyor kuşların baharı müjdeleyen güzel şarkıları... Herkesin yüzünde bir tebessüm, ormanda ve kuş cıvıltıları içinde yürümenin mesut ve bahtiyarlığını yaşıyor, her birimiz. Taaki yeşillikler içinden, çırılçıplak bırakılmış boz tepeleri görünceye dek...


Ne olmuş buralara böyle demeyeceğim. Biliyorum çünkü ne olduğunu. En yükseğinden titreterek ses tellerimi, lanetler okuyorum, bu yok oluşun sebebi olanlara...



Varolan mutluluğumuz sekteye uğrayarak, tekrar revan oluyoruz yolumuza. Madencilere inat dimdik masmavi gökyüzüne uzanan ağaçların altından hafif bir tırmanışla yolun keskin viraj yaptığı bir noktaya geliyoruz. Burası orman, vadi ve dağ manzarası ile muhteşem görünüyor. Ve bizimde keyfimiz yerine geliyor, çıkıyoruz tepenin kenarındaki bir kaya çıkıntısının üzerine. Açıyoruz kollarımızı doğaya karşı ve çekiyoruz içimize yeniden, tabiatın eşsiz huzur ve mutluluğunu...




Artık içimizde tekrar huzur ve mutlulukla, düşüyoruz çimenlerin yeşile boyadığı, ağaçların beyaz çiçekleriyle bezediği yollara... Biraz rampa çıkıyoruz bu güzel yolda ve çok sürmüyor karşımıza bir traktör çıkıyor. Etrafta kimse yok. Ağaç istiflerine bakılırsa burada bir ağaç kesimi yapılıyor olmalı. Bir arkadaşımız traktörle bir hatıram olsun diyor, bizde kıramıyor basıyoruz deklanşöre. Ve sonrasında ilerliyoruz biraz daha ve siyaha bürünmüş toprağı ve de yarı gövdelerine kadar yanmış ağaçları görünce nutkumuz alınıyor.



Kısa süreli bir şaşkınlıkla ilerliyoruz yanmış bölgeye doğru ve bir ağaç kökünün hala içten içe yandığını görünce, düşünmeden yanına fırlıyor arkadaşlarımız. Bense yanımızdaki su şişelerini biraz aşağıda akan bir su kaynağından doldurmaya gidiyorum, koşarcasına...


Yanan ağaç kökünü üzerine toprak atıp, su ile soğutarak bir şekilde söndürüyoruz. Bildiğimiz kadarıyla bu yangın bir kaç gün önce burada çıkan ve havadan söndürme işlemi yapılan yangındı. Demek ki tam söndürülememişti. Şansa bakın ki bugün biz buradaydık ve belki de çok daha büyüyecek bir kıvılcımı söndürmüştük. Yanan yerlere bakınca çok üzülüyoruz. Ama yanan yerin çok küçük bir alan olduğunu anlayınca da bu güzelim ormanların kurtulmasına da çook seviniyoruz... Yangın nasıl ve niçin çıkmış bilmiyoruz. Bahar mevsiminde olmamıza rağmen uzun zamandır buralara hiç yağmur yağmadı. Toprak, dal budak ve yerlere dökülmüş ağaç yaprakları çıtır çıtır, çook kuru...


Yangının üzüntüsünü bir nebze olsun, son kıvılcım vede dumanı boğmanın mutlululuğu ile bastırıp, yanan bölgenin karşı yamacından başlıyoruz tırmanışa. Çok zorlu olmayan kısa bir tırmanışla tekrar çıkıyoruz toprak orman yoluna. Kısa süreli bir nefeslenme ile tekrar başlıyoruz adımlarımızı atmaya.




Ve bir kaç dakika sonra karşımıza çıkan bir Fıstık Çamı ağacının tepesindeki bir adamın, çam kozalağı topladığına şahit oluyoruz. Bizi görünce iniyor hemen tarzan çevikliği ile aşağı. Karısıyla birlikte yüzlerinde sıcacık bir tebessümle, hoşgeldin diyorlar bize. Bizim ise herbirimizin elinde koca bir kozalak evirip çevirip, uzaydan gelmiş gibi inceleyip duruyoruz. Bunu gören köylüler alın diyor, alın istediğiniz kadar. Teşekkür ediyor, ne yapacağımızı bilemediğimiz yapış yapış olmuş kozalaklardan alıyoruz birer tane. Sonra hal hatır sorup, konuşuyoruz biraz sağdan soldan, en çokta onlardan. Ve uğurluyorlar bizi yine yüzlerinden eksik olmayan bir gülümseyişle... Ve düşünüyorum da misafirperverlikte aslonan yedirme içirme değil, içten bir gülümseyiş en büyük ikramdı bence...




Bugün yürüdüğümüz patikalar huzur ve bereket dolu. Bereket diyorum çünkü Fıstık Çam ormanlarının içlerinde yürüyoruz. Bilenleriniz bilir ama ben bilmeyenleriniz için söyleyeyim Türkiye'deki çam fıstığının yüzde 80'ni Kozak bölgesinde üretilmektedir. Geri kalanı ise Antalya ve Maraş bölgelerinde.





Saat 13;30. Görseli şahane orman yollarında yürümenin hazzı ile unuttuğumuz açlığımız, karşımıza çıkan bir çeşme ile aklımıza geliyor. Yemek molasını burada vermeye karar veriyoruz. Yakıyoruz her zamanki gibi ateşimizi, koyuyoruz çay suyumuzu... Ne varsa çıkarıyoruz çantalarımızdan, yiyor içiyoruz sohbet ederken afiyetle. Karnımızda doyuyor, ruhumuzda...



Bir saat sonra kalkıyor ve tekrar dalıyoruz fıstık çamlarının arasına. Bırakıyoruz bir bir çeşmeleri, arkamızda, yürüyoruz şahane yollarda. Ve kulaklarımıza gelen kuzu melemeleri ile heyecanlanıyor, adımlarımızı hızlandırıyoruz biraz.



Ve çok sürmüyor görüyoruz kuzuları. Etrafta kimsecikler yok. Burası köye çok yakın olmalı. Tabi dayanamıyor bizim arkadaşlar, hemen atıveriyorlar kendilerini kuzuların, oğlakların içine. Kuzular kaçmıyor, hemen geliyorlar bizimkilerin kucağına. Ya çok açlar yada çok sosyal. Bir süre meleşiyorlar karşılıklı. Ne dediklerini anlamasakta onlar bizi, bizim sevgimizi gayet iyi anlıyorlar... Zor ayrılıyoruz yanlarından.




Yolcu yolunda gerek deyip, düşüyoruz Fıstık Çamlarıyla süslü taş yola. Çok sürmüyor köyün arka sokaklarından giriyoruz köye. Fıstık Çam kozalağı hasadı yapmış köylülerle karşılaşıyor, kolaylıklar diliyoruz onlara. Konuşuyoruz yine fıstık üretimi ve verilen emek üzerine. Bu işin çok meşakkatli olduğuna gözlerimle şahit olmuş bir kişi olarak emeklerinin tam karşılığını alıp alamadıklarını sorguluyorum kendi kendime!.. Her şeyde olduğu gibi bundada üreticinin değil, aracıların kazandığına kani oluyorum üzülerek, bir kez daha...


Saat 15;50. Artık araçlarımızın yanındayız. Bugün yürüdüğümüz 13,5 km.lik yolun, zerre yorgunluğunu hissetmeden, biniyoruz araçlarımıza. Buralara kadar gelmişken süt ve yumurta almadan gitmek olmaz deyip, düşüyoruz Bağyüzü yollarına...






Saat 17;00. Bağyüzü köyünün biraz dışında Belen'deyiz. Orman içinde fıstık çamlarının altında Hüseyin Koç abimizin yanına geliyoruz. Görünürde kimsecikler yok. Hemen küçük bir ateş yakıyoruz, çeşme başında. Soğuk değil ama en az iki saat burada kalacağımızı hesap ederseniz, üşüyeceğimizi kestirmek hiçte zor değil... Neyse ateşi yakıp, süt ve yumurta üreticilerimizi yerinde ziyarete gidiyoruz. Çayırlıkta bizi ilk karşılayan inekler oluyor. Biraz daha ileride tavuklarda ineklerle birlikte özgürlüğün tadını çıkarıyorlar. Buradaki tavuklar gezen tavuk olmaktan çıkmışlar artık. Akşama kadar ormanın şu köşesi senin, çayırlıkların bu köşesi benim gezip duruyorlar. Valla günde kaç bin adım atıyorlar bilmem ama 10 binin üzerinde adım artıklarını rahatlıkla söyleyebilirim... Yahu daha ne olsun! Bu tavukların yumurtası sağlıklı olmayacakta hangi tavuğun yumurtası sağlıklı olacak... Sahi isterseniz bi bakalım, bizim tavuklar bugün ne yumurtlamışlar...



Ooo... Görüyormusunuz! Folluklar dolu... Eh işte bunlar, bugün bizim için...



İneklere gelince, onlar henüz yaylımdalar. Başlarında kimse yok, kafalarına göre takılıyorlar. Sağım saatleri gelince, sağım yapılacak yere gelip, tek tek sıraya giriyorlar. Eee kolay değil, onlarda ürettikleri sütü biran önce verip kurtulmak istiyorlar tabi...



Evet, Hüseyin abide geldi işte. Sağım saati gelene kadar ateş başı sohbetle vakit geçiriyoruz. Sonra geliyor sağım saati ve alıyoruz litre litre mis kokulu sütlerimizi. Vakit bizim için bi hayli ilerliyor. Vedalaşıyoruz arkadaşlarımızla, teşekkür ediyoruz Hüseyin abiye ve hayvanlarına, düşüyoruz evimizin yoluna...


SON SÖZ...
Bugün günlerden keşif günüydü. Ne ile karşılaşacağımızı bilmediğimiz bir gündü. Öylede oldu. Madencilerin katlettiği doğaya şahit olduk yeniden, yanmış ağaçları ormanı görüp üzüldük, kıvılcımlar çıkararak hala içten içe yanan bir ağaç kökünü söndürerek, muhtemel büyük bir orman yangınını önlemenin mutluluğunu yaşadık, Kaplan köyünün güleç yüzlü insanlarıyla tanışıp, çam fıstık kozalaklarının hasadına tanık olduk. İneklerden süt, tavuklardan yumurtalarımızı aldık...

Kısacası bugün gittik, gezdik, gördük, öğrendik, aldık, verdik, mutlu ve mesut evlerimize döndük... Daha ne olsun...

Genel anlamda beni mutlu eden, görseli şahane, yürümesi kolay bugünkü parkuru değerlendirme puanım; 10/9.

Not: Bu yazıda kullanılan toplam 57 adet fotoğraf'tan 1, 20, 33, 55, 56 ve 57. fotoğrafların çekimi Meral Kantur'a, 13. fotoğrafın çekimi Suat Yalıç, 25. fotoğrafın çekimi ise Erhan Çiftçi'ye ait olup, diğer çekimlerin tamamı bana aittir.

Murat Turan - 2019

46 yorum:

  1. Murat kardeşim ülkemizin içinde bulunduğu şu kaos ortamından kaçıp sığındığımız bir liman gibi olan yazıların huzur veriyor bir nebzede olsa sağol varol kardeşim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selim Hızal bey, rica ederim. Beğeni ile takip ve yorumlarınız için sizler sağolun varolun..

      Sil
  2. Oktay Şenocak10 Nisan 2019 08:19

    Murat bey blogunuz karabatak gibi bir var bir yok.Sanirim hesapta sorun var ama her ne olursa olsun sizi okumak takip etmek mutluluk verici Tebrikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oktay Şenocak bey, şunu kesinlikle bilmelisiniz ki blogun ulaşılabilirliği konusunda ben de ne yapacağımı şaşırdım. Sorun tamamen benim dışımda Blogger ve Google alt yapı sunucusu ile alakalı. Biliyorsunuz ben yazılarıma reklam almıyorum ve sizler göremesenizde her yazımın ortalama 1500 ziyaretçisi var. Tabi hem Bloggerin sunucusunu meşgul et, hemde bedava olsun bu şirketlerin işine gelmiyor. Abuk subuk reklamlarla yazılarımı kullanmak istiyorlar. Bende istemiyorum. Bakalım ne olacak. Hatta bir önceki yazıma bakarsanız ki muhtemelen göremediniz, okunamadığı için hiç yorum yoktur. Fırsat bulursanız onuda okuyabilirsiniz. Belkide yazılara bir süre ara vereceğiz. Veya yazı yayınlama sıklığını ayda 1-2'ye düşüreceğiz. Bu aksaklıklar için sizin nezdinizde tüm okuyucularımdan çook özür diliyor, ilgi ile takibinize de çok teşekkür ediyorum... Sağlıcakla esen kalın...

      Sil
  3. Nuray Çolakoğlu10 Nisan 2019 08:22

    Murat bey sakin küsmeyin ve yazmayi bırakmayın.Saksida yetişen çiçeklerden mutluluk bulmaya çalışan ben ve benim gibi bir çok arkadaşa bambaşka dünyaların kapılarını aralayan yazilariniz var.Hazan hanim ve kızınızla ve tabi bizimle sağlıklı huzurlu uzun bir hayat diliyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nuray Çolakoğlu hanım, açıkçası içimi okurcasına yorum yapmışsınız. Sizleri ne üzmek nede terketmek isterim. Ama zaman ne gösterir bilemiyorum. Ama emin olun ne olursa olsun sizleri bilgilendiririm. Daima mutlu ve sağlıklı günlerin sizin olması dileğiyle...

      Sil
  4. Kerem Açıkgöz10 Nisan 2019 08:25

    Muray abi bir an seni kaybettim sandım.Beton yığınları içinde yaşadığımız büyük şehirlerde sen bize doğayı yaşamı karşılıksız sevilmeyi dostluğu arkadaşlığı hatırlatan yazılarınla benim idolüm oldun.Seviyorum seni abi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kerem Açıkgöz kardeşim, bloğun alt yapısı ile ilgili sorun yaşıyoruz. İşin ilginci yaşanan sorunu yönetici sayfamdan ben göremiyorum. Ama sayfama giriş ve yorum yapılmayışımdan anlıyorum. Nitekim bir önceki yazıma kimse ne girebilmiş nede yorum yapabilmiş. Merak etme blog kapansa bile bir şekilde dostluğumuz devam edecektir. Sende seviliyorsun kardeşim. Kendine iyi bak hoşçakal....

      Sil
  5. Bakı Başkent10 Nisan 2019 08:27

    Ülkemizin verdiği büyük bir sınav var bunun etkileri ruhunuzu karartmış olabilir ama yarınlarda umut var gelecek aydınlık ve hayat güzel yılmayın ustam.Guzel günler göreceğiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baki Başkent hocam, tabiki yarınlara daha umutla bakacağız. Ne olursa olsun hayat güzel ve bu ülke hepimizin. Sağlık, mutluluk ve gönlünüze düşen tüm güzelliklerin sizinle olması dileğiyle, yorumunuz için çok teşekkür ederim....

      Sil
  6. Simdi orada olup o inekleri sağnak o yumurtaları tereyağına kırıp ekmeği bandıra bandıra yemek vardı.Tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fatma Arslan hanım, umarım dediklerinizi bir gün yapma fırsatı yakalarsınız. Değerli yorumunuza çok teşekkürler...

      Sil
  7. Ekran görüntüm size odaklı. Saygı duyduğum birisiniz sevgi ve hürmetle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Serdar Özel bey, çook teşekkür ediyorum değerli kardeşim. Bir önceki yazımı bağlantı kopukluğu nedeniyle okuma görme şansınız olmadı sanırım. Onada bakmanızı öneririm...

      Sil
  8. Doğu Alingac10 Nisan 2019 08:35

    Gönül yorgunluğu olmasında bizden gitmeyin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğu Alıngaç bey, yazılarımın sekteye uğraması tamamen Blogger alt yapı sistemi ile alakalı. Bunun için özür diliyorum. Açıkçası belkide yazılara bira ara vermek durumunda kalabiliriz. İlginize ve desteğinize çook teşekkür ediyorum...

      Sil
  9. Özgecan Korkmaz10 Nisan 2019 08:36

    Murat bey yazilariniz bizi motive ediyor doğayı sevmenin ve yaşamanın güzelliklerini sunuyor yazmayı bırakmayın Almanyadan sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özgecan Korkmaz hanım, umarım her şey yolunda giderde bizde yazılarımızı yazabiliriz. İlgi ile takibinize ve bu güzel yorumlarınıza çook teşekkür ediyorum. Sevgi ile mutlu kalın...

      Sil
  10. Murat bey insanogluda anlattığınız çınar ağacı gibi degilmi karşılaştığınız zorluklarda dışarıdan desteklerle duruşunu koruyan direnen yaşamaya çalışan. Sizin en büyük desteğiniz eşiniz ve kızınız. Bu yazıda karamsarlık sezinledim.Bizi motive eden yazılarınıza alışkın olan bizler mutlu okurken sizin mutluluğunuz her zaman ön planda olmalı unutmayın bunu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esin Aldemir hanım, bu yazıda enerjimin biraz düşük olduğunun farkındayım. Ama merak etmeyin önemli bişey yok. Tabiki kızım ve eşim bu dünyadaki en önemli destekçilerim. Umarım gelecek yazılarda daha mutlu ve coşkun anlatacak şeylerim olur. İlgi ve desteğinize çook teşekkür eder esenlikler dilerim...

      Sil
  11. Murat kardeşim nasilki mevsimlerin bir yazı bir kışı bir baharı var insanlarında aynen öyle zamanları olur.Sadece sabır.Bu arada Hazan kardeşimden hiç bahsetmiyorsun onun mahzunlugumu var üzerinde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kenan Ortak bey, öncelikle ilgi ve desteğinize çok teşekkür ederim. Eşimle 2 hafta önce güzel bir Ayvalık Hakkıbey Yarımadası yürüyüşü yapmıştık. Birde her sabah bana yaptığı kahvaltı ve kahve sohbetlerimizi ve güzel uğurlamalarını bıkmışınızdır diye sık sık dile getirmiyorum artık. Ama merak etmeyin yakında birlikte güzel bir geziye çıkacağız. Görüşmek üzere esen kalın...

      Sil
  12. Bundan sonra her çam fıstığı kullanımımda aklıma o köylü arkadaşlar ve yaşadıkları olumsuz koşullar verilen emekler gelecek.Tum dostlara selam olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sare Deniz hanım, değilmi yani önümüze hazır gelen her ürünün bir hikayesi var. Ekmek peşinde koşanların alın teri ile yoğrulmuş hikayeler... Karadeniz'de çay, Çukurova'da pamuk, Kozak'ta çam fıstığı... Selamınız başımız üstüne diyor, bu güzel yorumunuz için çook teşekkür ediyorum....

      Sil
  13. Gülnihal Cepic10 Nisan 2019 09:06

    O kadar harika bir bolg ki nazara geldiniz diye düşündüm.Basarılarınız daim olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülnihal Çepiç hanım, onur veren yorumlarınıza layık olmaya çalışarak bu blogu devam ettirmeye çalışıyorum. İlginize ve desteğinize çook teşekkürler...

      Sil
  14. Davut Kalender10 Nisan 2019 09:11

    Yanan ağaç kütüğünü gorunce icim cızladı.Rant uğruna yakılan ormanlarımız imara acılan araziler .
    Geleceğe çocuklarımıza ne bırakacağız biz?Kaldiki son gunlerde icimizde yangın yeri.
    Kuzuları görünce bu vatan için ellerine kına yakılıp vatan için savaşmaya giden kınalı kuzularımız gelsi aklıma gözümden iki daml yaş gitti

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Davut Kalender bey, kelimelere döktüğünüz güzel duygularınızdan ne kadar hassas bir ruha sahip olduğunuzu anlamak hiçte zor değil. Duygularınızı bizimle paylaştığınız için çook teşekkür ediyor, mutlu günler ve esenlikler diliyorum...

      Sil
  15. Yiğit Zeki Kılınç10 Nisan 2019 09:28

    Murat bey sun abimi aradım blogda yazı yok MURAT beye birseymi oldu diye. Sıkıntı bu olsun biz elbet görüşür konuşuruz.ama çok mutsuz hissettim sizi umarım herşey yolunda dır

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yiğit Zeki Kılınç bey, blog sayfama giriş benim elimde olmayan sebeplerle engellendi maalesef. Dolayısıyla ne levk nede heyecan bırakıyorlar. Sizden önceki arkadaşlarıma konuyu detaylı ile anlattım. Bloguma göstermiş olduğunuz ilgi ve desteğe çok teşekkür ediyorum... Sağlıcakla mutlu kalın..

      Sil
  16. Ergun Aydınlı10 Nisan 2019 09:33

    Yazınızla ilgili bir şey yazmayacağım çünkü sanki yazan siz değilsiniz.Bir an önce eski hayat akışınız ve hayata bakışınızla yeniden bir araya gelmek umuduyla hoş kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ergun Aydınlı bey, beni çok iyi tanımışsınız. Öncelikle bu konudaki gözlemlerinize, ilgi ve desteğinize çook teşekkür ediyorum. İnanın bu son yazıda elim kolum kalkmadı bir türlü. Blogun engellenmesi, teknik destek alamamam ve üstüne üstlük mevsimsel değişimlerin yarattığı ruh hali hep üst üste geldi. Umarım blogum engellenmezde sizlerle nice yazılarımda buluşur, konuşuruz...

      Sil
  17. Dilruba Öksüztepe10 Nisan 2019 09:37

    Murat ustam yaradanım insanoğlunu yaratırken hertürlü duyguyu bünyesine nakşetmiş iyi kotu güzel çirkin mutluluk hüzün sağlık hastalık bu böyle uzar gider.Önemli olan bunlarla başedebilme gücünü kendinde bulabilmesi insanın.Alahim size güç sabır mutluluk versin.Ailenle birlikte tüm kötülükler bas edebilmen tüm arzum.Yaradanıma emanetsiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dilruba Öksüztepe hanım, enerji veren güzel dilek ve dualarınız için çook teşekkür ediyorum. Sağolun varolun. Bizimkisi dert değil, sadece dostlara ulaşamama, onlardan kopma endişesi. Ve birazda mevsimsel etkilenme. Yoksa önemli birşey yok. Her şeyin hayırlısı...

      Sil
  18. Çok sevindim geri gelmişsiniz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bahar Soylu hanım, aslında ben hep buradaydım. Ama maalesef blogger alt yapı sisteminin azizliğine uğradık. Bu yazımdan bir önceki yazımı sanırım kimse okuyamamış. Onuda okuyabilirsiniz... İlginize ve desteğinize çook teşekkürler...

      Sil
  19. Bu sefer farklı olsun çok beğendiğim resimleri numaralandirayim dedim ama hepsi birbirinden güzel kıyamadım. Emeğinize gözünüze saglik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Toprak Uskun hanım, beğeninize çook teşekkür ederim. Bu seferki gezi parkurumuz görsellik açısından gerçekten harikaydı...

      Sil
  20. Yıldırım Bakır10 Nisan 2019 13:56

    Blogunuza bende ulaşamadım ve endişe ettim açıkçası.Tebrik ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldırım Bakır bey, sizleri endişelendirdiğim için çok özür dilerim. Ama blog sayfama ulaşamamanızın sebeplerini yukarıda diğer arkadaşlara detaylı olarak anlattım. İlgi ile takip ve beğeninize çook teşekkür ederim...

      Sil
  21. Cumhur başkent11 Nisan 2019 13:23

    Ustam size ulaşabilmek için bize de bir mazbata lazım galiba sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cumhur Başkent bey, sevgi saygılar bizden. Bloğa ulaşılamama nedenlerini sizden önceki arkadaşların yorumlarına verdiğim cevaplarda detaylı olarak yazdım. Aksaklık ben kaynaklı olmasada özürlerimi kabul edin...

      Sil
  22. Murat Bey paylaşımından her nedense daha önceki lezzeti alamadım Umarım sağlığınız her açıdan yerindedir yorgunluk varsa eğer mutlaka dinlenir Sizin ve ailenizin mutluluğu her şeyin üzerinde Kendinize çok iyi bakın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yağmur Aksu hanım, öncelikle ilgi ile takibinize ve nezaket dolu yorumunuza çok teşekkür ediyorum. Bu yazı şimdilik böyle oldu. Daha yazının başında elimin kaleme gitmediğini söylemiştim. Umarım sizlere lezzet verecek nice yazılarda birlikte oluruz. Görüşünceye dek mutlu ve esen kalın...

      Sil
  23. Kumsal Güneş11 Nisan 2019 14:22

    Kuzucuklara bayıldım Siz her zaman bize moral destek veren mutluluk aşılayan göremediğimiz güzellikleri üşenmeden evimizde işyerimizde kadar getiren Nadide insanlardan birisiniz Her şey gönlünüzce olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kumsal Güneş hanım, destekleyen, motive eden güzel yorumlarınız için çook teşekkür ediyorum. Bende sizlere mutluluk dolu günler ve her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum....

      Sil